İslami camianın İstanbul için gördüğü rüyaların neler olduğunu az çok bilirim.
İyi-kötü İslami camiadan gelen biri sayılırım. En radikal İslami grupların içinde de yer aldım, en ılımlı İslami cemaatlerin içinde de… Gruplar üstü de takıldım, dergi merkezli de… İslami camianın İstanbul için gördüğü rüyaların neler olduğunu az çok bilirim.
Mesela bir “İstanbul’u yeniden fethetmek rüyası” vardı. 20 yıl önce belediye seçim kampanyalarında “İstanbul yeniden fethedilecektir” derdi Refah Partililer… Aslında söylemek istedikleri şuydu: “Şehrin varoşlarında sıkışıp kalmak istemiyoruz, biz de kentin ana merkezlerinde görünür olmak, var olmak istiyoruz, söz sahibi olmak istiyoruz”. Çok haklı bir talepti bu…
Her haklı talep gibi bu talep de yıllar içinde karşılığını buldu zaten…
Mesela bir “Ayasofya rüyası” vardı ve hâlâ var. Daha çocuk yaşta “Zincirler kırılsın/Ayasofya açılsın” sloganının haykırılışına tanık oldum. Geleneksel, Osmanlıcı İslami akımların en büyük özlemidir Ayasofya’nın müze olmaktan çıkarılıp cami olarak ibadete açılması… “Mahzun Mabet” adlı kitaplar, Necip Fazıl’ın Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasının anlamı üzerine verdiği görkemli konferanslar falan…
Kısacası…
Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması gibi bir hülya, bildiğimiz/tanığımız bir hülyadır ve hâlâ canlılığını korumaktadır.
Fakat gelgelelim…
İslami camiada “Topçu Kışlası’nı yeniden ihya etmek” adlı bir hülyayı ne gördüm, ne de işittim. Ne hülyası! Böyle bir beklentiye bile rastlamadım. Hayatımda bir kez olsun “Ah Topçu Kışlası/Vah Topçu Kışlası” diye bir nidayla karşılaşmadım. “Yıktılar kışlamızı… O kışla ki…” falan diye başlayan bir nutuk dinlemedim. Nidayı, nutku geçtim, son döneme kadar Topçu Kışlası’nın macerasından bile haberdar değildim.
Sadece ben mi?
Camiadan kime sorarsanız sorun aynı cevabı alacaksınızdır. “Hiç duymadık… Hiç duymadık…” diyeceklerdir.
Kısacası…
Başbakan Erdoğan’ın Topçu Kışlası hevesi, geleneksel İslami hülyalarla örtüşen, kökü ve anlamı olan bir heves değildir. Kişisel bir hevestir. Kişisel mimari ve şehircilik zevkine uygun bir heves… İşi bilenlerle konuşuyorum.
Diyorlar ki:
Topçu Kışlası binası, İstanbul’un mimari geleneğine ve ruhuna münasip düşmeyen, Sinan’ın mührünü vurduğu tarza uygun kaçmayan eklektik bir yapıdır…
Kışlayı aynen yapmayı başarsanız bile tarihi canlandırmış olmazsınız. Çünkü yenisini yaparak, ortaya sadece tarihi olanı taklit eden gıcır bir yapı çıkarmış olursunuz. İzi tozu kalmamış tarihi binaların yeniden ihyası için elde çok sağlam verilerin olması gerekir, “Topçu Kışlası” için elde böyle bir envanter yok. Kaldı ki izi tozu kalmamış tarihi yapıların yeniden ihyası diye bir hayalimiz varsa envanterleri sağlam yıkılmış tarihi camiler bizi beklemektedir. “Topçu Kışlası” varlığını korurken Taksim’in dört tarafı beton binalarla çevrili değildi… Bugün Topçu Kışlası’nı yapmak demek, Taksim’in nefes alma alanına bir inşaat daha dikmek demek…
Bütün bunlara rağmen…
“Topçu Kışlası” için referandum ya da plebisite gidilecek.
Niçin?
Sırf Başbakan Erdoğan’ın ağzından çıkan bir söz çiğnenmesin diye…
Bu durumda lütfen elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin:
“Evet” diyecek olanlar, “Topçu Kışlası”na mı “Evet” diyecekler, yoksa Erdoğan’ın sözü çiğnenmesin diye mi “Evet” diyecekler? Oylanacak olan “Topçu Kışlası” mı olacak, yoksa “Erdoğan’ın karizması” mı olacak? Hiç kuşkunuz olmasın: Erdoğan’ın karizması oylanacaktır.
Plebisit sonucunda…
Erdoğan’ın karizması kurtulursa olan İstanbul’a olacaktır. İstanbul kurtulursa olan Erdoğan’ın karizmasına olacaktır. Koca İstanbul şehri, işte böylesi bir açmaz ve çıkmazın cenderesi altındadır. “Allah yâr ve yardımcın olsun İstanbul” diyorum, başka da bir şey demiyorum.
…