Mudanya’nın Kültürel Mirasının Korunması Çalıştayı

21-22 Haziran (2014) günleri başlıkta adını andığım çalıştaya çağrılıydım. Mudanya çalıştayı bana, neredeyse yarım yüzyıldır savunduğum ilkeleri bir kez daha dile getirmek olanağını verdi.

Ana kavramları sizlerle de paylaşmamın doğru olacağını düşünüyorum:

Sizin için değerli olanı, anlamlı olanı, geleceğe, çocuklarınıza, torunlarınıza aktarabilmek için korumak istersiniz.

Toplum da, onun için değerli olanın, anlamlı olanın, geleceğe aktarılmaları gerekenlerin korunmalarını ister.

Koruma elbette koruyacak olanın kültürü ile bağıntılıdır. Bir kültür olayıdır. İstanbul’ un geçmişini İ.Ö. 8500 lere götüren buluntulara üç- beş çanak çömlek kırığı diyen bir anlayışla neyi koruyabilirsiniz?

Kültür, yaşamı olanaklandırmaktır.

Gelecek kuşağın daha kültürlü, daha çağdaş, daha iyi bir insan olarak yetişeceği ortamı gerçekleştirmektir.

Genelde olduğu gibi, koruma kavramını da Batıdan öğrendiğimizi sanırız. Oysa geçmişimizde, koruma bağlamında, çok anlamlı örnekler vardır:

* Fatih’ in, İstanbul’u aldıktan sonra ilk yaptığı işlerden biri Ayasofya için bir vakıf kurmaktır.

* Sinan, Ayasofya’nın çevresinin temizlenmesi, belli bir aradan daha yakına yaklaşılmaması için karar çıkarttırmıştır.

* Sinan, Ayasofya’yı yeni dayanak duvarlarıyla güçlendirirken iz silmemeye özen göstermiştir.

* Sinan, bir beyi, 1000 km uzaktaki bir eskil çağ yapısından söktürüp kendi evinin merdivenine koydurduğu bir taş için kadıya bildirmiştir.

Taş yeniden yerine konmuş, bu işi yapan cezalandırılmıştır.

* Osman Hamdi Bey, yüz yılı aşkın bir süre önce, korumayı yasal güvence altına aldırmıştır.

* Mustafa Kemal, 1930 ların başında Konya’dan, günün başbakanı İsmet İnönü’ye bir telgraf çekmiştir. Ata “yadigarı” yapıları ören yeri olarak görmekten duyduğu üzüntüyü bildirmiştir. Kültür devriminin gereklerinden olarak Avrupa’ya yollanacak öğrencilerden kimilerinin arkeolojiye yönlendirilmelerini istemiştir. Bu kişiler Batıdaki öğrenimlerinden sonra yurda döndüklerinde ilk arkeolog kuşağını yetiştirmişlerdir.

* Hitit kazılarını da Mustafa Kemal istemiştir. Böylece bizimle birlikte çoğu ülke de, yeryüzünün ilk imparatorluğunu tanımışlardır.

* Çayönü’nü, o Batıda yetişip gelen ilk arkeolog kuşağından Halet Çambel gün ışığına çıkartmıştır.

* Göbekli Tepe, Çayönü, Çatalhöyük yeryüzü kültür tarihini değiştirdiler.

Bütün bunların bilinmesi, bizim kültür kazanımızı büyütmüştür. Bu kazanın içinde eriyenin de, eritenin de biz olduğumuz gerçeği elbette hepimizi etkilemiştir.

En azından, 12.000 yıl önceye inen bu bilgiler, her şeyi “Grek” açısından yorumlayan yabancı bilim (?) adamları karşısında aşağılanma duygularından kurtulmamızı sağlamışlardır.

Etiketler

Bir yanıt yazın