Mudanya’nın Kültürel Mirasının Korunması Çalıştayı (II)

Son çağlarda “koruma” konusunda yabancıların da önemli yanlışlar yaptıkları ortaya çıkmıştır. Bunun örnekleri Efes’te, Troya’da görülmüştür.

İngilizler, Atina’daki Partenon’un mermer kolonlarını korumak için üzerlerine sürdükleri bir kimyasalla pul pul dökülmelerine neden olmuşlardır.

Avusturyalılar, Efes’te ortaya çıkarılan yamaç evlerini, demirli beton yapılarla korumaya kalkışmışlardır. Sonradan bunun yanlışlığını anlamış, özür dilemişlerdir. Troya’da Schlieman, çok yanlış bir kazı yapmıştır.

Her şeyin Grek’e bağlanmadığı, Anadolu’nun yanında Yunan’ın, Ahmet Arif’in dediği gibi, dünkü çocuk olduğu ortaya çıkmıştır.

Halk yapı sanatı ya da sivil mimarlığımız üzerine ilk doğru dürüst bilimsel çalışmaları da Sedat H. Eldem’e borçluyuz. Onun bütün eleştirilere karşın kurup yürüttüğü Milli Mimarlık Seminerleri, şöyle ya da böyle, sonraki kuşakları etkilemiştir. Biçimsel yoldan değil ama ilkeler açısından etkilenenlerden biri olarak bunu söylemekte bir sakınca görmüyorum.

O, bu seminerlerle, çağdaş Türk mimarlığının doğuşuna katkıda bulunacağına inanıyordu. Yeter ki biçim kopyacılığına, bu günkü gibi dekorasyona düşülmesin.

Geçmişin sandığından çıkarılmış biçimlerle çağdaş mimarlık elbette yaratılamazdı.

On beş- yirmi yıldır, “Geleneğe Eklenmek” konuşmalarımla özellikle vurgulamak istediğim de şudur:

Gelenek sözcüğü, gelmek sözcüğünden gelir.

Bu güne gelememiş olan gelenek olamaz.

Geleneğe eklenebilmenin ilk koşulu çağdaş olmaktır.

“Geriye bakarak ileriye yürüyemezsiniz” diyor Ahmet Haşim.

Dört yüz yıl önceki bir Sinan yapısını kopyalamak, Sinan’a yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Kültürümüzü algılayamamaktır.

Bir taç kapıyı, yeni yapının önüne yapıştırarak yalnızca, Selçuklu’yu hiç anlamadığınızı göstermiş olursunuz.

Yalın, yapısal, mimarlık adına süslemeye yüz vermeyen, içi dışı bir olan Osmanlı mimarlığını anladığınızı, pencere biçimleriyle, saçaklarla, elibelindelerle gösteremezsiniz.

Sinan geleceğe, elbette böyle davrananlardan daha çok inanıyordu. “Yaptıklarıma, olanaklarımın ışığında anlayışla bakılsın!” derken anlamca demek istediği buydu.

Son yıllarda, uzman olmayanlarla, onarıyoruz derken; yalan söyleyerek, yapıtlarımızı yok ediyoruz. Edirne’ de 15. yüzyılın başından Eski Cami’de, daha sonraki dönemden süslemeler yapıldığını gördüm. İşin başındaki gencecik mimara bu konuda bir uzmana danışılıp danışılmadığını sormaktan kendimi alamadım. Beni, “Bu işin uzmanı benim” diye yanıtlayan delikanlıya ne diyeceğimi bilemedim.

Bizim için çok önemli bir yapı, bu denli toy kişilerin eline bırakılmamalıdır.

Koruma, sağlam, çağcıl bir kültür alt yapısına dayanmalıdır. Bunun böyle olması zorunluluğunu, olmadığı durumlarda neler olabileceği şu son günlerde iyice ortaya çıkmıştır.

Eskil bir kentin üzerine AVM yapmaya kalkışanlar, ya da Bursa gibi bir kentin ortasına 30 katlı Toki uygulaması yapılması, ne demek istediğimi açıklıyor. Bu kişilere kültürümüze saygıyı öğretmek zorundayız.

Etiketler

Bir yanıt yazın