Masumiyet, İçe kapanma, Teşhircilik… ve Hüzün

Uğur Tanyeli, dün akşam Osmanlı Bankası Müzesi’nde gerçekleştirdiği 1980’lerde Türk’ün mimarlıkla geçirdiği imtihanı anlattı. “Aradığınız Kişiye Şu Anda Ulaşılamıyor-Türkiye’de Hayat Tarzları 1980-2005” isimli serginin kapsamı içerisinde hazırlanmış olan konuşmanın çerçevesini 1980’lerin bir çok anlamda eşik niteliği taşıması ve mimarlığın da bu eşiği atlayan pratiklerden biri olması oluşturuyordu.

Uğur Tanyeli, başlık için seçtiği “imtihan” metaforunun kendisine ne ifade ettiğini açıklayarak konuşmasına başladı. “İmtihan”ın bir öğretmenin öğrencisinin bilgisini ölçme yöntemi gibi bir anlam taşımadığını söyleyen Tanyeli; “Bir öğretmen öğrencisine bir bilgi aktarır, daha sonra aynısını kağıda dökerek kendisine geri vermesini ister; buradaki imtihan ise bu anlamda değildir. Buradaki imtihan metaforu benim için değişen dünya ile birlikte ne kadar değişildiği ve değişime ne biçimde tepki verildiğini işaret ediyor,” dedi.

Dolayısıyla konuşmasında 1980’lerde mimarlığın ne biçimde değiştiğini ele alacağını da belirten Tanyeli böyle bir başlık karşısında ilk gelen sorunun genelde “Peki imtihandan geçtiler mi?” sorusu olduğunu da ekledi. Zaten böyle bir imtihandan söz etmediğini dolayısıyla “mezuniyet” yani “başarı” diye birşey olmadığını da ekledi. Türkiye’de her zaman herşeyin bir gün birden düzeleceği yani mezun olacağımız beklentisinin olduğunu ama bunun gerçek dünya için sağlıklı bir düşünme biçimi olmadığını da belirtti.

Tanyeli”nin konuşması esnasında sıklıkla gönderme yaptığı Daumier”in politik içerikli, kente ve kentlilere dair çalışmalarından iki örnek. Söyleşi esnasında gösterilen örnekler Baron Haussman ve Paris”te gerçekleştirdiği dönüşümlere Daumier”in verdiği tepkileri yansıtan karikatürlerken bu yazıda Daumier”in Parisliler hakkındaki fikirlerini gösterenler kullanılmıştır.

Tanyeli’nin konuşmasında ele aldığı mimarlık, “büyük harflerle yazılan mimarlık”, aktörleri de sadece “mimarlar, müteahhitler, planlamacılar” değildi. Daha çok bütün hayatımızı kapsayan bir biçimde hepimizin içine dahil olduğu bir mimarlık ve yapılı çevre üretiminden bahsetti Uğur Tanyeli.

Uğur Tanyeli, 1980 askeri darbesiyle beraber özellikle kamusal alanda yaşanan kısıtlamaların tek kurtarılmış bölgesi olan “fiziksel alan”ın insanlar için bir konuşma konusu haline geldiğini belirtti. 80’lerde o zamana kadar hiç olmadığı biçimde fiziksel çevrenin ve bu çevrenin kamusallığının farkına varıldığını ve insanlarında bazı davranış pratikleri geliştirdiğini ekledi.

Tanyeli kendi deyimi ile bu pratikleri 13 başlık altında toplamıştı: “Masumiyet, İçe kapanma, Teşhircilik, Röntgencilik, Şikayet, Nefret, Nostalji, Eskitme, Parodi, Paronaya, Şiddet, Estetik ve Hüzün.” Uğur Tanyeli Türkiye’de insanların 80’ler itibari ile bu 13 pratik içerisinde tepkiler verdiğini ve her bir pratikte topluca değil bir özne olarak davrandıklarını belirtti.

“Masumiyet” başlığında inşa edilmiş çevrede olup bitenler açısından herkesin kendini masum görmesine değinen Tanyeli, “şikayet” konusunu da masumiyete paralel okuyarak, bitmek tükenmek bilmeyen bir şikayet etme durumunun 80’ler itibari ile ortaya çıktığını ekledi.

“Estetik” başlığında 18. ve 19. yy Avrupa burjuvazisinin siyasette sözünü yitirdiğini farkedip estetik alana yaptığı dönüşe benzer bir durumun Türkiye’de yaşandığına değinen Tanyeli, insanların siyasette söz haklarını kaybettikten sonra estetik alanında konuşmaya başladığına dikkat çekti ve bunun en iyi örneğinin “kentin estetik birşey hale gelmesi, tasarım günleri ve gazetelerin verdiği tasarım ekleri” olduğunu ekledi.

Estetik başlığı ile benzer izleri taşıyan “teşhircilik” ve “röntgencilik” başlıklarında ise dekorasyon dergilerine değinen Tanyeli, Türkiye’de 80’lerde bu anlamda bir dünya rekoru kırıldığını, hiç bir ülkede bu derecede dekorasyon dergisinin çıkarılmadığını belirtti. İnsanların evlerini sergileme ve yaşamlarını teşhir etmeye başladığına değinen Uğur Tanyeli, buna talep eden bir “röntgenci” kitlenin de olduğunu, bu kitle için eğer dekorasyon dergisinde yayınlanan fotoğraflardan en azından birinde “aile” gözükmüyorsa teşhir edilen mekanın anlamını yitirdiğini vurguladı.

“Nostalji” başlığında sürekli olmayan bir geçmişin ve olmayan bir mahallenin, sokağın, komşuluğun vb. özlendiğini belirten Tanyeli, “Nefret”, “Paranoya” ve “Şiddet” başlıklarında ise kent yaşamı içerisindeki kopuşlara dikkat çekti. Gated Communities denilen duvarlarla çevrili yalıtılmış konutlarda yaşayanların bu içinde bulundukları korkunun aslında nesnesinin olmadığını yani aslında ortada korkulacak birşey olmadığını, sadece öznesinin yani korkanların olduğunu belirtti.

Son olarak da “Hüzün” başlığına değinen Uğur Tanyeli, Orhan Pamuk’un “İstanbul” isimli kitabından alıntı yaparak Pamuk’un kaybettiği masumiyet yüzünden hüzünlendiğini ancak bu hüzünün olmayan bir geçmişi kurma çabasındaki nostaljiyi barındırmayan bir hüzün olduğunu ekledi.

Uğur Tanyeli, 80’ler itibariyle medya araçları tarafından popülerleştirilen mimarlığın toplumun elindeki kaleme dönüştüğünü ve ancak bu ürünleri problematize ederek konuya doğru yaklaşılacağını belirterek konuşmasını bitirdi.

Etiketler

Bir yanıt yazın