Le Corbusier’nin Binaları Eski Birer Dost Gibi; Değişen, ama Hep Aynı Kalan

Le Corbusier'nin ölümünün 50. yıl dönümünde Phaidon, William J R Curtis'in son dörece önemli kitabı "Le Corbusier: Ideas and Forms" kitabının 2. baskısını yayınladı.

İlk basımı 1986’da yapılan kitap, 500’den fazla görsel üzerinden isabetli analizleriyle Le Corbusier’nin çalışmalarını ortaya koyuyor. Günümüzde kitabın hangi bağlamda ele alınacağı ise 1986 yılı ile karşılaştırıldığında muhakkak farklı olacağı belli bir konu. Kitabın ön sözünde yazarın da bahsettiği gibi, Le Corbusier’nin bıraktığı mirasın aradan geçen yıllarda değişmesi kitabın tekrardan basılmasına neden oldu.

İkinci baskının ön sözünden:

Bu kitabın ilk baskısı yayınlandığında Le Corbusier’nin ölümünün üzerinden sadece 20 yıl geçmişti. Şöhreti geçici olarak gölgelenmiş, post-modernist rakipleri tarafından şeytanlaştırılmış, neo-modernist arkadaşları tarafından aşırı basitleştirilmiş ve bir karikatür imgesi olma riskiyle karşı karşıyaydı. Onu bu geçici algılardan kurtarmak ve daha geniş bir tarihsel perspektif içerisine yerleştirmek gerekliydi. Le Corbusier’nin sadece eserleri üzerine odaklanmadım, aynı zamanda çalışmalarında tekrar eden temaları, temel tipleri ve prensipleri göstermeye çalıştım. Onun mimarlığı, sosyal ve kültürel projeler bağlamında ele alaındı ve toplum, tarih ve doğa ile ilgili genel kavramlarıyla ilişkilendirildi. İlk baskı şu sözlerle bitiyordu: “Le Corbusier geleneğin bir parçasıdır ve uzak geçmişe olan bakışı değiştirmiştir. Tarihin bir parçası olmasıyla birlikte onun modernite kavramı gün geçtikçe daha az önemli bulunmaktadır. Fakat sanatındaki zamansızlığın geleceğe vereceği çok şey var.”

Çeyrek yüzyıl sonra, bugün, Le Corbusier’nin örnek çalışmalarının sayısız yeniden okuması yapılmış olsa da onun uzun vadeli ilişkiselliği kuşku götürmez. Problemler sadece eleştirisiz kabullerden kaynaklanıyor.

Le Corbusier, akademide ve müzeler dünyasında kurumlar tarafından sorgusuz sualsiz bir aziz olarak ikonlaştırıldı. Hatta küratörler tarafında Picasso gibi bir eğlence biçimi olarak popülerleştirildi. Modernist tema parkında önceliği olan Modulor, Cabanon gibi eserleri için düzenlenen rehberli gezilere efsane isimler eşlik etti. “Le Corbusier” markasının, mobilya ve tasarım endüstrisi için çok karlı olduğu kanıtlandı. Bazı resimlerinin sıradanlığı kolay okumalar için yaratılan iştahı doyurmaya yetti, hatta eleştirellikten nasibini alamamış sanat pazarına uygun bulundu.

Mimarlığa gelirsek, bir dizi yorumcu klişenin tekrarına kapılmak çok riskli. Bu kolaycı hayat hikayesi Le Corbusier’nin tarihteki gücünü ve gerçekliğini yok saymak anlamına geliyor.

Çelişkili bir biçimde, Le Corbusier’ye karşı olan bu büyük ilgi, çalışmalarının tam olarak anlaşılmasının bir sonucu olmayabiliyor. Le Corbusier, daha çok hızlı bir makale veya tez yazmak isteyenlerin hızlıca indirebileceği görüntülere ve dökümanlara sahip bir kurban olarak nitelendirilebilir. Tasarım sürecine ait eskizleri, her zaman ne yazık ki onları birer kanıt olarak ele alabilecek bir ön görüyle yayınlanmadı. Le Corbusier takıntılı bir şekilde biriktirdiği mektup, çizim ve fotoğraflarıyla bir anlamda kendi başarısının kurbanı edildi. Fakat, bilginin miktarı kendi başına bir değerken, tarihi yazımının kalitesi başka bir şeydir. 

Kitabın ilk baskısı sayesinde Le Corbusier’nin kendinden bir adım öteye adım atıldı ve modern mitler ile postmodern polemiklerden arındırıldı. İkinci baskıda ise, zaman zaman gereksiz detaylardan kaçınmak ve eserlerin kendisine yeniden odaklanmak önem kazandı. Böylece daha derin bir okuma ve düşüncenin yapısına dair derin bir araştırma öngörüldü. Kısacası kitap formların oluşumuyla her zamankinden daha ilgili denebilir.

Le Corbusier’nin bu geniş hacimli dökümantasyonu, aynı zamanda binalarında karşılama ve medyadaki yeniden üretimin lehine tarihsel modadaki kaymaya eşlik etti. Orijinal eserler pahasına imgelerle ilgilenmek bir takıntıydı. Tek tek binalarına adanan tüm monografiler mimarlık dışında her şeyi tartıştı. Biyografiler ise mimarın kişiliği ile sanatı arasındaki karmaşık ilişkiler üzerine başarısız inşaatlar olarak kaldı. 

Le Corbusier bir hayat yaşadı, politik görüşleri vardı, resim yaptı, kitaplar yazdı; fakat en önemlisi hala çalışmaların odak noktası olan olağanüstü binaların tasarımcısı idi. “Le Corbusier: Ideas and Forms” kitabının ikinci baskısı da bunu akılda tutarak, arazi ile peyzaj arasındaki ilişkiyi daima barındıran çalışmalarının görsel ve fiziksel niteliklerini yeniden uyandırmayı hedefliyor. Le Corbusier’nin binalarına farklı bakış açıları getirmesi için, eski fotoğraflar günümüzde çekilmişler yenilere eşlik ediyor. Döküman olarak yüksek görsel kaliteye sahip çizimler ise kitapta önemli bir yer kaplıyor.

Mimarlık kendi dilinde sessizce konuşur, akla ve duyulara dokunur. Fotoğrafın yakalayamayacağı şey, mekanlar arasında hareket, malzemelerin dokusu ve manzaranın değişmesi ile ilgili duygulardır. Tarihçi ise, mimarlığın içinde beklenmedik keşiflerle sarsıldığında tembel tanımlamalar içerisine yerleşir. William J R Curtis’in sözleriyle: 

Yıllar içinde defalarca Le Corbusier’nin binalarını ziyaret ettim, hep şaşırdım ve her zaman yeni ve beklenmedik şeylerle karşılaştım. Kaç kez İsviçre Pavyonu’nun kolonadlı yolunca yürüdüm, kaç kez Villa Savoye’un rampasını çıktım, kaç kez La Tourette’in gizemli ışığında etkilendim, ya da kaç kez Marseille’in çatısında gördüğüm manzaradan etkilendim hatırlamıyorum. Ahmedabad’daki Sarabhai Evi’nin ferah salonlarını unutabilir miyim, ya da Chandigarh’ın anıt yapılarının gerçeküstü çatılarına tırmanımışımı? Benim için Le Corbusier’nin binaları eski birer dost gibi, değişen, ama hep aynı kalan.

Etiketler

Bir yanıt yazın