Kent Dulları

Dul dediğimize bakmayın, dul kelimesini kullanarak cinsiyetçi bir bakış ortaya koymak istemiyoruz. Kent dulları diyerek sadece kent içindeki ıssız, köhneleşmiş, geleceği şaibeli binaları anlatmaya çalışıyoruz.

İstanbul’a baktığımızda bu yapılardan belki yüzlercesini görmek mümkün. Biz bunların içinden birkaç tanesini sunmak istedik. Bakalım bu binalara neler oluyor?

Narmanlı Han

19. yy.’ın ilk yarısında inşa edilen bina Rusya elçilik binası ve kançılarya büroları olarak kullanılıyordu. 1930’lu yılların başında ise Neft Syndicat ve Intourist turizm şirketinin bürolarından başka bölüm bulunmuyordu. 1933’te bu bürolar da binadan ayrılınca binayı Narmanlı Kardeşler satın aldılar. Ticaretle uğraşan kardeşler bürolarını bu binanın 2. katına taşıdılar. Geçmişten bugüne dükkanların, heykel atölyelerinin, konfeksiyon mağazalarının, kitabevlerinin yer aldığı Narmanlı Han 2. derece tarihi eser olarak tescillendi. Bugün harabe görünümündeki tarihi yapının 2000’lerin başında konut olarak işlevlendirilmesi gündeme gelmiş ve proje büyük yankı uyandırmıştı.

Haydarpaşa TMO Siloları

Vapurla Kadıköy’e geçerken Haydarpaşa iskelesinin hemen solunda “Ofis Çiftçinin Kara Gün Dostudur” yazısı görünür. TMO siloları, Türkiye’nin birçok ilinde tarımsal ürünlerin depolanması amacıyla inşa edilmiş yapılardır. Son zamanlarda bu depoların birçoğu kiralanıyor veya yıkılarak bu alanda belediyeler tarafından uygun görülen projelerin yapılması söylemiyle bu araziler üzerindeki rant artıyor. Haydarpaşa’da yer alan silolar ise Marmaray Projesi ve Haydarpaşa Port projesi ile tehdit altındaydı. Haydarpaşa Garı, Liman ve Geri Sahası ile Kadıköy Meydan ve Çevresi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı adıyla İBB tarafından onaylanan planda sit alanı içinde bulunan TMO silolarının kültür ve sanat merkezine dönüştürülmesi kararı alınmıştı.

Tat Towers

Silüet konusu her geçen gün önemle gündeme taşınırken İstanbul silüetini delen bir başka yapı grubu Tat Towers oldu. Tat Towers, yalnızca fütursuzca yükselen ikiz kuleler değil, aynı zamanda kentin boş ve ölü binalarına örnek gösterilebilecekler arasında. Proje Limited tasarım ve danışmanlık ofisi tarafından projelendirilen Tat Towers, ofis ve AVM olarak tasarlandı ve inşaatı tam 20 yıl sürmüştü. Türkiye’nin gayrimenkul zenginlerinden Salih Tatlıcı’nın ölümünden sonra ise ailenin miras kavgasına konu olan Tat Towers’ın en son Kuveytli bir gayimenkul şirketine 49 yıllığına kiralandığı söz konusu olmuştu. Fakat bu haberin üzerine İTÜ tarafından hazırlanan bir raporda ise olması gereken inşaat alanının çok üzerine çıkıldığı ve birçok teknik yetersizlikten dolayı binaların kiralanamayacağı belirtilmişti.

Park Otel

19. yüzyılın sonlarında İtalya Büyükelçisi’nin konutunun bulunduğu arazi II. Abdülhamit zamanında Osmanlı Devleti’ne geçerek Dışişleri Bakanlığı’na tahsis edildi. 1911 yılında çıkan yangında büyük kısmı harap olan yapının I. Dünya Savaşı’nın sonunda otel olarak kullanılması kararı alındı. 1930 yılında Miramare Otel olarak faaliyete geçen yapı 1979 yılında İstanbul’un değişen otel konseptine uygun olmadığı gerekçesiyle kapatıldı. Bu yapının yerine Park Otel’İn projelendirilmesi ise 1985 yılında gerçekleştirildi. Dönemin İBB Başkanı Bedrettin Dalan zamanında, 1989 yılında inşaatına başlanan yapının 23 kata kadar yükselmesi planlanıyordu. Fakat 1989 yılında belediye başkanlığına gelen Nurettin Sözen öncülüğünde Park Otel’in, kentin silüetini ve tarihi yapısını bozduğu gerekçesiyle dava açıldı. 1994 yılında yapının yıkılması kararı alınmış ve yapının 10 katı yıkılarak yüksekliği bugünkü duruma indirilmişti. Odalar tarafından da açılan davalarla sürüncemede kalan inşaat 2005 yılında Boğaziçi Yatırım tarafından satın alınmış ve yapının otelin yanısıra rezidans ve AVM olarak projelendirilmesi de gündeme gelmişti.2006 yılında Turizm Bakanlığı Park Otel’in de içinde bulunduğu alanı turizm bölgesi ilan etti. 2010 yılında CVK Grubu tarafından satın alınan hayalet yapı 2011 yılında otel işleviyle projelendirilerek Turizm Bakanlığı’na sunuldu. Yapının 2012 yılında tamamlanacağı söylenirken yıllardır süren inşaat hem kent sakinlerini hem de çevresinde yaşayanları rahatsız etmeye devam ediyor. Aralık 2011 tarihinde ise inşaatta çıkan yangın yeniden silüet tartışmalarını alevlendirmişti.

Küçükçekmece Kibrit Fabrikası

1888 yılında Fransız sermayesi ile kurulan kibrit fabrikası Küçükçekmece’de bulnuyor. Osmanlı Kibritleri Anonim Şirketi adıyla kurulan fabrika 1897 yılında kapatılmış fakat yapı bugüne kadar varlığını sürdürdü. Farklı sanayi kollarında üretimin gerçekleştirildiği fabrika bugün köhneleşmiş yapısıyla dikkat çekiyor. 1. derece tarihi eser olarak tescillenen yapı üzerinde çalışılan birçok proje anıtlar kuruluna sunulsa da henüz yapının gelecğei hakkında karara varılamadı. Yapının yeni işlevi hakkında birçok söylenti olsa da Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, özel mülkiyete sahip fabrikanın kamulaştırılmayacağını ve sahipleri tarafından kültür ve sanatevine dönüştürülmesini arzuladıklarını belirtiyor.

Büyük Valide Han

Eminönü’nde Çakmakçılar Yokuşu’nda bulunan Valide Han İstanbul’un en büyük tarihi hanı. 1623-1640 yılları arasında IV. Mahmut döneminde Kösem Sultan tarafından yaptırılan hanın orijinal dokusuna uygun olmayan eklemelerle ve köhneleşmiş fiziksel yapısıyla geçmişteki görkeminden eser kalmasa da Valide Han hala yaşayan bir mekan. Geçmişte kervanların konakladığı ve yolcu hanı olarak kullanılan Valide Han bugün pek çok dükkana ev sahipliği yapıyor. Hanın büyük orta avlusu otopark olarak kullanılıyor ve giriş katında kumaş, giyim, ayakkabı, deri, çanta ticaretinin yapıldığı dükkanlar yer alıyor.Valide Han, turistik bir bölgede yer alan tarihi bir yapı olarak turistlerin oldukça ilgisini çekiyor. Hanın popoülerliği, yapının eski ihtişamına kavuşturulması yönündeki baskıyı da arttırıyor. Her tarihi binanın kültür merkezine veya otele dönüştürülmesi gerektiği düşüncesi umuyoruz ki Valide Han’ın dönüşümünde de ortaya çıkmaz. Tekstil atölyeleri, tornacılar, hurdacılar, dokuma ustalarıyla yaşayan bir mekan olan Valide Han’ın nasıl dönüştürülmesi gerektiği ise önemli sorulardan biri.

Serkil Doryan Binası (Cercle d’Orient)

Mimar Alexandre Vallaury tarafından tasarlanan bina aslında Serkldoryan olarak bilinen ünlü bir kulüp için tasarlanmış. 1882 yılında büyük çoğunluğunu Levanten ve gayrimüslimlerin oluşturduğu bir kulübün adını verdiği bina, geçtiğimiz yıl sunulan bir proje ile yıkım tehdidi altında. İpek Sineması, Rüya Sineması ve Emek Sineması gibi mekanların yanı sıra kent belleğinde önemli bir yer tutan İnci Pastanesi’nin de yer aldığı binanın Kamer İnşaat tarafından hazırlanan bir proje ile yıkılması öngörülüyor. Mülkiyeti Emekli Sandığı’na ait olan binanın yerinde bir AVM projesinin yükselmesi toplumun tepkisini çekmişti. Projeye karşı tepkiler sürüyor olsa da binada tahliyeler başladı. Rüya Sineması kapandı, Emek Sineması ise tadilata alındı. Kamer İnşaat tarafından öne sürülen projenin yapılıp yapılmayacağı ise hala belirsizliğini koruyor.

AKM

Yıllarca atıl halde duran binalardan biri de Atatürk Kültür Merkezi’ydi. 1946 yılında mimar Feridun Kip ile mimar Rükneddin Güney tarafından hazırlanan projenin inşası maddi olanaksızlıklar nedeniyle durmuştu. Daha sonra 1956 yılında yüksek mühendis Hayati Tabanlıoğlu’nun öncülüğünde proje yeniden başladı. Tasarımı yeniden yapılan bina uzun bir inşaat sürecinden sonra 1969 yılında İstanbul Kültür Sarayı adıyla açıldı. 1970 yılında çıkan bir yangında ise ağır hasar gören bina, mimari çalışmalarının yine Hayati Tabalıoğlu tarafından yapıldığı onarım çalışmalarının ardından 1978 yılında Atatürk Kültür Merkezi adıyla yeniden açıldı. Modernist tasarımı ile önemli mimarlık eserlerinden biri olan yapıda 1.300 kişilik büyük salon ile 500 kişilik konser salonu, 200 kişilik oda tiyatrosu, sergi salonları ve hizmet mekanları yer alıyor. 2000’li yıllara kadar faaliyetini sürdüren binanın, 2005 yılında dönemin Kültür Bakanı Atilla Koç tarafından, ekonomik ömrünü tamamladığı gerekçesiyle yıkılması önerildi. Fakat sivil insiyatiflerin baskısı sonucunda yapı, Kasım 2007’de İstanbul 2 No’lu Koruma Kurulu tarafından 1. Grup Kültür Varlığı olarak tescil edildi. Ekim 2008’de AKM’nin, dünya standartlarında bir kültür ve sanat merkezine dönüştürülmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı arasında iş birliği protokolü imzalandı. Protokolün ertesinde projenin yapılması için Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu mimar Murat Tabanlıoğlu ile görüşmeler başladı. Murat Tabanlıoğlu tarafıdan hazırlanan restorasyon projesi 24 Aralık 2008 tarihinde, bu projeyle birlikte diğer tüm uygulama projeleri ise 29 Mayıs 2009 tarihinde Koruma Kurulu’ndan onay aldı. Projenin uygulamaya geçilmesi için “İstanbul Atatürk Kültür Merkezi Onarım, Güçlendirme ve Tesisat Sistemlerinin Yenilenmesi İşi” 29 Haziran 2009 tarihinde ihale edildi. Fakat Kültür, Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat-Sen), AKM’nin avan projelerinin onaylandığı Koruma Kurulu kararının iptali için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na dava açtı. İstanbul 9. İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı, 27 Temmuz 2009 tarihinde ajansa bildirildi. Ajans, bunun üzerine AKM’nin onarımıyla ilgili başlattığı her türlü çalışmayı durdurdu. Daha sonra 2010 Avrupa Kültür Başkenti sürecinde yürütmeyi durdurma kararı aldıran Kültür, Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası, ilgili meslek örgütleri temsilcileri, projeyi hazırlayan mimari büro temsilcileri arasında uzlaşma sağlandı. Bu doğrultuda revize edilen proje, Kültür ve Turizm Bakanlığına onaylatıldı ve Koruma Kuruluna sunuldu. Uzlaşma sağlanmış olmasına rağmen Kültür Sanat-Sen, İstanbul 9. İdare Mahkemesinde devam eden projenin iptali istemiyle açtığı davayı geri çekmedi ve bu sebeple de Koruma Kurulu projeyi değerlendirmeye almadı. İstanbul 9. İdare Mahkemesi, 16 Aralık 2009 tarihli kararı ile projelerin onaylandığı Koruma Kurulu kararını iptal etti. Bu kararla beraber mahkeme kesin kararını verdi ve ajans tarafından yürütülen AKM’nin onarımına ilişkin süreç kesin olarak durduruldu. Tam bir yılan hikayesine dönen süreç Sabancı Grubu’nun sponsorluğu üstlenmesiyle son buldu ve 4 yıldır kapalı olan AKM’nin restorasyonu Sabancı Grubu’nun desteğiyle başladı. AKM’nin 29 Ekim 2013 tarihinde yeniden açılması planlanıyor.

Hasanpaşa Gazhanesi

Anadolu yakasında gaz ihtiyacını karşılamak üzere 1892’de hizmete giren Hasanpaşa Gazhanesi İstanbul’un önemli endüstri yapılarından biriydi. 1993 yılında faaliyetlerine son verilen gazhanelerden biri olan Hasanpaşa Gazhanesi 1994 yılında sit alanı ilan edildi. Kapatılmasından bu yana alan, kömür deposu, otobüs garajı, İETT deposu olarak kullanıldı. 1996 yılında ilk kez bir araya gelerek alanın yeniden kullanımı için fikir oluşturmak isteyen mahalle sakinleri ve meslek odaları, yaptıkları çalışmalar sonucunda alanın kültür merkezi ve yeşil alan olarak değerlendirilmesini önerdiler. İBB ile yapılan görüşmeler sonrasında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin alan için bir proje hazırlanmasına karar verildi. Gülsün Tanyeli, Kani Kuzucular, Yıldız Salman, Sevim Aslan ve Deniz Aslan’dan oluşan ekip tarafından hazırlanan avan proje sponsor bulunamadığı için uygulamaya geçemedi. 2005 yılında ise İETT mülkiyetinde olan arazi İBB mülkiyetine geçirildi ve Gazhane Tesislersinin Kültür Merkezine Dönüştürülmesi hakkında yayınlanan kararla restorasyon için çalışmalar başlatıldı. 2008 yılında restore edilecek eserler arasına alınan gazhane binası restorasyon projesinin 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında ihale edilmesi planlandı. Fakat ihale ancak 2011 yılında yapılabildi. 26 Aralık 2011’de ihaleye çıkarılan proje yüksek teklifler dolayısıyla iptal edildi. Bundan sonra 26 Aralık 2012 tarihinde ihaleye çıkarılması planlanan projenin uygulamasının 3 yıl içerisinde tamamlanması öngörülüyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın