"Plansız Ev Prototipi"nde, Ismael Medina Manzano, bir apartman dairesini yaşamın düzenine karşı koyacak şekilde dönüştürüyor.
1960’larda İspanya, 1959’daki İstikrar Planı’nın ardından uluslararası ticarete açılmaya başladı. Bu planla birlikte ekonomik liberalizm ve modern sanayileşme süreci devreye girdi. Evler de bu dönüşüme ayak uydurarak, sanayileşmenin verimlilik ve optimizasyon anlayışını yansıtan, bölmeli, işlevsel ve çekirdek aileye hizmet eden minimalist yapılara dönüştü. Guipuzkoa’da yer alan bir apartman da bu dönemin mimari anlayışını yansıtan örneklerden biriydi; ancak zamanla özgün planı bozuldu.
Fotoğraflar: Hiperfocal
İspanyol mimar Ismael Medina Manzano — zamanını İspanya ile New York arasında geçiren bir isim — bu apartmana müdahale ederek onu malzeme ve renklerin kaotik bir birleşimine dönüştürdü. Tüm bu unsurlar, kaba bir şekilde işlenmiş bir portalda bir araya getirildi. “Plansız Ev Prototipi” adını verdiği bu proje, bir evin politika, pazar ya da belirli bir yaşam tarzı tarafından yönlendirilmediğinde nasıl bir hâl alabileceğine dair deneysel bir keşif niteliğinde.
Bu mekânsal kurguya yön veren temel müdahale, evin merkezinde konumlanan kavisli duvar. Sırlı seramik karolardan oluşan bu yüzey, bir yanda mutfak, oturma alanı ve depolamayı; diğer yanda ise giriş ve banyoyu birbirinden ayırıyor.
Bu akışkan hat, San Sebastián bölgesine özgü kumtaşıyla kaplı bir portal ile kesintiye uğruyor. Portalın pürüzlü ve girintili kenarları, sanki yüzeyden bir parça koparılmış ve altındaki doğal taş katmanı görünür kılınmış gibi dramatik bir etki yaratıyor. Malzeme diliyle kurulan bu çarpıcı karşıtlık, mekâna adım atan kişinin algısında bir eşik duygusu oluştururken iç mekânın çok katmanlı, değişken ve tek bir kimliğe indirgenemeyen yapısını da görünür kılıyor.
Duvarın bir köşesinde, seramik yüzey; mutfak ekipmanlarını gizleyen ve düzlemi kesintisiz bir biçimde devam ettiren, ayna kaplı dolaplarla bütünleşiyor. Bu yansıtıcı düzlemin içindeki tek mat unsur ise, granitten oluşan tezgâh arkalığı. Bu mutfak kurgusu, geleneksel ev içi mutfak ve depolama anlayışına meydan okuyor. İşlevini neredeyse görünmez kılarken, aynı zamanda iç mekânda heykelsi bir ögeye dönüşüyor; hem mimari dilin bir parçası, hem de ondan ayrışan güçlü bir görsel ifade olarak varlık gösteriyor.
Mutfak ve ona açılan oturma alanı, tamamen hareketli ya da dönüşebilir nitelikteki mobilyalar sayesinde çok yönlü bir kullanıma olanak tanıyor. Mutfak adasının hemen önünde yer alan masa, çelik bir iskelet üzerine yerleştirilmiş, hidrolik pistonlu ve tekerlekli yapısıyla hem yemek hem de çalışma masası işlevi görebiliyor; yüksekliği ayarlanabiliyor ya da ihtiyaç duyulan noktaya kolaylıkla taşınabiliyor. Mekânda yer alan diğer mobilyalar — yeniden değerlendirilmiş ağaç gövdelerinden yapılmış bir tabure ve geri dönüştürülmüş alüminyum borulardan tasarlanmış bir sandalye gibi — adeta mekânın etrafında dönercesine serbestçe konumlanıyor. Teddy kanepe ise çoklu konfigürasyonlarıyla dikkat çekiyor; modüler yapısı sayesinde bir yatağa ya da çökerek oturulabilecek bir oturma alanına dönüşebiliyor.
Mutfak, oturma odasına doğru açıldıkça, yeşil renkte kaplanmış çıplak çelik kirişler ve beton sütunlar, yapıyı çerçeveleyerek apartmanın iskeletini sergiliyor. Manzano, mekânın köken hikayesini devam ettirerek, bu endüstriyel yapının kemiklerini açığa çıkarıyor.
Kavisli duvarın diğer tarafında, her biri kendi cesur ve belirgin bölgesini yaratan bir banyo yer alıyor. Kumtaşı portalından geçerek, yansıyan girişe ulaşılıyor. Daha fazla depolama alanı aynalarla kaplanmış. Metal paneller tavana yerleştirilmiş ve bu sert yansımanın etkisini güçlendiriyor. Ancak, yeni mekâna tam olarak uyum sağlanmadan, tam karşıda, mavi seramiklerle kaplanmış bir banyo, iç mekânın kaos ve karşıtlık temasını sürdürüyor.