İstanbul’un Silueti

Kısaca ‘siluet’ denilen konuda mahkeme kararını görmeden sırf gazete haberiyle yazmak istemedim. Malum, İstanbul’da tarihi yarımadanın, özellikle de Sultan Ahmet’in siluetini bozan üç gökdelenin ruhsatını iptal eden mahkeme kararı...

Dün 7 sayfalık kararı dikkatle okudum. 4. İdare Mahkemesi’nin hâkimlerini kutluyorum. Hukuken son derece güçlü, gerekçesi dolgun bir karar yazmışlar. Sami Selçuk, haklı olarak, bizde mahkemelerin genellikle özensiz gerekçeler yazdığını belirtir; eminim bu kararın gerekçesini gördüğünde çok beğenecektir. Peki, böyle bir mahkeme kararı olduğuna göre Zeytinburnu ilçesindeki bu gökdelenler yıkılabilecek mi?! Bu o kadar kolay gözükmüyor.

Ayrılıklar nerede?

Son derece teknik terimlerle dolu kararı burada özetlemek bile mümkün değil. Kısaca satırbaşlarını belirtmeye çalışacağım:
– Zeytinburnu için yapılan nazım imar planını 2002 yılında idare mahkemesi iptal etmiş. Böylece bölge ‘plansız’ kalmış.
– Büyükşehir ve Zeytinburnu belediyeleri, maalesef hayli esnek ve “gerekçeli rapor” da olmadan yeni bir nazım plan ve uygulama planı yapmışlar.
– Ve bu plana dayanarak belediye söz konusu gökdelenler için yapı ruhsatı vermiş. Dahası, “bodrum katlar” yer altında olması gerekirken, sanki kat müsaadesi imiş gibi, gökdelenlerin kat sayısı büsbütün artırılmış.
– Mahkemeye göre, nazım plan ve uygulama planının fazla esnek olması yasalara aykırı olduğu gibi, belediye tarafından “lokal ve parçalı değişiklik” yapılarak ve “planın bütünlüğü bozularak” bu gökdelenlere ruhsat verilmiş.
– Bu durum “Gelecekte inşa edilecek benzer yapılar için olumsuz emsal oluşturacaktır”.
Bunlar, keşif ve bilirkişi ile yapılan maddi tespitler.

Hukuki gerekçe

Hukuki bakımdan ise, mahkeme yapılan işlemlerin ve inşaatın hangi kanunlara aykırı olduğunu teker teker anlatıyor. Kararın çok önemli bir yönü de bir kentte oturan herkesin kanunen “hemşeri” sayılacağı ve her “hemşeri”nin imar konusundaki aykırılıklara karşı dava açma hakkının bulunduğunu hükme bağlamasıdır.
Türkiye’nin de imzaladığı UNESCO’nun “tarihi miras” listesini hatırlatan mahkeme, Anayasa’nın 90. maddesine göre uluslararası sözleşmelerin kanun gibi bağlayıcı olduğunu, söz konusu gökdelenlerin bu kuralı ihlal ettiğini belirtiyor.
Kentleşmenin betonlaşma aşamasındaki ülkemizde demek ki, şunu hepimiz bilmeliyiz: “Hemşerisi” olduğumuz her kentte, tarihi mirası ve tabiatı korumak için dava açmaya hakkımız vardır. Nitekim siluetlere karşı da Pendik’te oturan “İstanbul hemşerisi” Yusuf Özden dava açmış ve bu karar çıkmıştır; eline sağlık.

Yıkmak mümkün mü?

İstanbul 4. İdare Mahkemesi bu kararıyla, söz konusu üç gökdelenin dayanağı olan planı da ruhsatı da iptal etti. Öyleyse belediye bu kararı uygulayarak yıkım mı yapmalı?
Evvela karar henüz kesinleşmedi, Danıştay’a gidecek.
Dahası, Danıştay 6. Dairesi’nin içtihatları var: Plan ve ruhsat iptalleri geçmişe yürümez, mahkeme iptal kararı verinceye kadar inşaat hangi safhaya gelmişse, artık “müktesep hak” sayılır, yıkılamaz. (Mesela K: 2012/338)
Halbuki günümüzde inşaat teknolojisi o kadar gelişti ki, mahkemeler karar verip kesinleşinceye kadar onlarca kat çıkılıyor. Nitekim siluetlerle ilgili dava 1 yıl 7 ay sürmüş, kaldı ki karar henüz kesinleşmedi, Danıştay’a gidecek…

Başbakan ne yapabilir?

Hukuken iki yol gözüküyor:
– Danıştay 6. Dairesi veya daha uzun bir yol olarak Dava Daireleri Kurulu içtihat değiştirebilir… Bu çok uzun bir yoldur, firma için ortaya çıkacak “ticari belirsizlik” de hukuken tasvip edilemez.
– Diğer yol, bu iki gökdeleni kamulaştırıp normal seviyeye kadar yıkmaktır. Eldeki mahkeme kararı kamulaştırmanın kamu yararına uygun olacağının kanıtıdır. Bu, ancak Başbakan’ın kararıyla olabilir.
Elbette gökdelenler olacak ama belirli semtlerde olmalı, oraya buraya serpiştirilerek İstanbul’un siluetini bozmamalıdır.
Sayın Başbakan bu iki gökdeleni gördükçe “kahroluyorum” demişti; haklıdır, fakat çözüm de elindedir. Fetih ve Fatih referansını sık sık yapan bir iktidarın manevi mükellefiyetidir İstanbul’un tarihi kimliğini kurtarmak.

 

//

Etiketler

Bir yanıt yazın