İstanbul’un muhteşem mermer köşkü zaman aşımına uğrayamaz

Çok sevdiğim Moda'ya klasik ziyaretlerimden birini gerçekleştirirken eski adıyla okulum Kadıköy Kız Lisesi'nin ana giriş kapısının açık olduğunu fark ederek, bahçesine bir anda dalıverdim ve okulun bahçesinde tarihi bir geziye başladım.

Okul zamanlarımda mimarisine hayran olduğum köşke yeşilliklerin arasından hızla ulaştım. Bu mermer bina okul kaydımı yaptırdığım, okulun otoritesini hissettiğim, içimdeki aidiyet duygusunun gelişmesine yardımcı olmuş simgesel bir yapıydı benim için. Bu arada okulun diğer, sonradan eklenme, çağdaş diyemeyeceğim yapısal olarak hiçbir dönemi veya tarzı temsil etmeyen bloke binalardan pek bahsetmeyi arzu etmiyorum ve resimlerini de yazıma eklemiyorum, çünkü açıkçası böylesine mükemmel bir bahçeye ve müstesna tarihi binaya yakışmayan bir tezatlıkla inşa edilmişler döneminde. Dolayısı ile okulumu ben tarihi mermer bina ile özdeştirmeyi yapısal ve hatta duygusal olarak daha uygun görüyorum burada biraz ayırımcılık yapmadan edemeyeceğim doğrusu.

Fakat gel gör ki o bizim yüksek tavanlı, sağlam, idari bina bugün sanki bir hayalet köşk gibi camları kırık, terkedilmiş, mermerleri çatlamış, yer yer kırılmış, dökülmüş, siyahlaşmış hatta küflenmiş. Okul görevlisinden aldığım bilgiye göre içi daha da kötü durumdaymış. 1999 depreminden beri bir eğitim merkezinin odağındaki bu bina zamanın eritici etkisine adeta terkedilmiş, sessizce yok oluşuna her gün seyirci toplamış. Nasıl ifade etsem gördüklerim ve duyduklarımla orada yıkılıp gidenlerin sadece tarihi bir binaya ait malzemeler değil, hafızamdaki anılarımın parçaları olduğunu hissettim o an. Kalbim kırıldı aniden… Nereden kaynaklanıyordu bizim geçmişimize karşı bu özensizliğimiz? Neden mimari hafızamız bizim bu kadar az? Neden çarpık kentleşmeye modern yapılaşma demekle meşgulken geçmişimize sahip çıkmak öncelik olamamış? Neden okulumuzun güzel binası çürümeye bırakılmışta çevresine sonradan eklenen kimliksiz bloklar tüm tezatlığı ile ayakta ve hiçbir yenileme, gelişme kaydetmemiş tüm bu zaman içinde?

Merak ettim bu güzel mermer konağın benden önceki tarihini araştırdım. Bina Tanzimat sonrasında Türk limanlarında ticaret yapan Levantanların en gözde semtlerinden Moda’ da 1870 lerde Alfred Frederic James Barker adında Fransız asıllı bir İngiliz tarafından, şu anda ismi bilinmeyen İtalyan bir mimara yaptırılmış. Barker 10 sene kadar bu binada ailesi ile yaşadıktan sonra 1894 depremini takiben binasını Dimitri Veldemi adında bir Rum’ a satmış. Osmanlı sadrazamlarından Gazi Ahmet Muhtar Paşa’ nın oğlu burayı almış ve Mısır Hidivi İsmail paşa nın kızı Prenses Nimetullah hn. ile evlenerek konağa yerleşmiş. O güne kadar sadece Levantanlar tarafından yerleşim bölgesi olan Moda’ ya Mahmut Paşa ile Türk ailelerde yerleşmeye başlamış.

1897-1929 seneleri arasındaki aile köşkte yaşarken, Gazi Muhtar Paşa köşkün ısıtma sistemini oluşturmuş ve şebeke suyunu getirtmiş. Böylece -çok net hatırladığım- üzerinde kabartma desenli büyük, muhteşem döküm kaloriferlerle ısınma sistemini çözmüş. 1908 yılında Anadolu yakasına henüz elektrik gelmemişken, Mahmut Muhtar Paşa bahçesine bir makine ve dinamo yerleştirerek köşke elektrik sağlamış.

1.Dünya savaşı sırasında İngilizlerin işgali sırasında konağın haremlik kısmı 7 ay boyunca İngiliz askerlerine tahsis edilmiş. 1952 sonrasında Mısır da ki ihtilali takiben hanedan varlılarını kaybedince aile İstanbul’ a köşke dönmüş. Mahmut Muhtar Paşa’ nın devlete karşı kaybettiği bir dava sonucunda borçlu çıkması ile aile bu sefer tüm borçlarını ödeyebilmek için 9 dönümlük arazisi ile beraber köşkü 1.5Milyon lira bedelle devlete devretmiş ve Milli Eğitim Bakanlığına tahsis edilerek kamusallaştırılmış. 1864′ te Fransız heykeltıraş Louis Domas tarafından yapılan bugün Sabancı’nın atlı köşkünün önünde duran ünlü heykel ve Türkiye’ nin ilk beş yıldızlı otellerinden Divan otelinin simgesi haline gelen geyik heykelleri açık artırmalar ile satılmış bu tarihi köşkün bahçesinden sökülüp yeni sahiplerinin bahçelerine yerleştirilmişler.

“Yüksek duvarlarla çevrili, amblemli demir bir kapıdan girilen Mahmut Paşa Konağı(Mermerli Köşk), dikdörtgen planlı, neoklasik üslupta, ihtişamlı yapı Moda da ki tarihi binaların çoğunda olduğu gibi dış cephesi taştan inşa edilmiş”. Bina Tanzimat sonrası dönemi sembolize eden Doğu ve Batı kültürlerinin karışımı etnik yapı kültürünü ve neoklasik tarzı yansıtıyor. Bölgedeki diğer taş binalardan farklı olarak yapı tamamı ile mermer.

“Bodrum, giriş, sofa ve bir cihannümadan oluşan Mermer Köşk’ün, doğu, batı ve kuzeye bakan üç kapısı bulunmakta. Doğu kapısı hareme açılan konağın, kuzeye bakan, dört sütunlu ana giriş kapısı ise selamlık bölümüne açılmaktadır. Giriş katında birbiriyle karşılıklı, aynı plana sahip 6 misafir odası bulunur. Konağın sofaya açılan 6 odası daha vardır. Onlardan biri Prenses Nimetullah, diğerleri de ailenin geri kalan bireylerine ayrılmış. Bu odaların duvar bezemeleri ve pencereleri dikkat çekicidir. Üçüncü kata ise hizmetçilerin kullandığı merdivenden çıkılır. Bu merdiven, aynı zamanda konağı, mutfak ve servis odasına bağlar. Üçüncü kat ise hizmetçilere yatak odası olarak ayrılmıştır. Binadaki ahşap işçiliği, 19.yüzyıl batı formundaki tavan ve duvar süslemeleri, Morano vitraylı pencereler, işlemeli mermer merdiven korkulukları, porselen kapı tokmakları, her biri ince birer sanat eseridir.”

50 yılı geçkin süre zarfında eğitim merkezi olarak bugüne kadar birçok mezun veren okulun tarihi köşk bölümünde eğitim gören ilk mezunlarının anlattıklarına göre bina ilk zamanlarında itina ve titizlikle kullanılırmış. Ahşap zemine zarar vermemek için öğrenciler keten bez pabuçlar giyerek sınıflıkları kullanırlarmış. Oysaki hatırlıyorum, bizim dönemlerde binanın içinde bu tip gelenekler yok olmuştu ve hatta bina içten içe eskimeye yıpranmaya başlamıştı. Bununla beraber yüksek tavanları, büyük camları, geniş odaları ile bina tek kelimeyle muhteşem bir alan hissi yaratıyordu insanda. Hafızamdaki yeriyle köşk duvarlarındaki ince işleme freskleri, çinileri, ipek perdeleri, vitraylı camları ile eski ama hala güzel adeta küçük bir saray görünümündeydi. Şimdi ise 1999 senesindeki deprem ile bina ciddi tahribat gördüğü için tehlike arz ettiğinden binanın içine giriş yasaklanmış. Bugün yıl 2012, ben okulumun önünde kırık camlarına bakarak hazin terk edilmişlik hikâyesini dinliyorum. Öğrendiğim bilgilere göre şimdi bina Anıtlar Kurulunda. İstanbul İl Özel idaresi İmar yatırım ve İnşaat daire başkanlığınca restorasyon projesi doğrultusunda köşkün özgün malzemeleriyle geleneksel yapım teknikleri kullanılarak, onarılıp sağlamlaştırılması ve yapıya işlevsellik katılması planlanıyormuş. Umarım bu çalışmalar daha da gecikmeden bir an önce hayata geçer, bende mekânı yeniden ziyaret eder güzelce ve zevkle fotoğraflarım, böylece kırık anılarımı da yeniden inşa etmiş olurum.

Etiketler

Bir yanıt yazın