Hollanda Kraliyet Mimari Enstitüsü BNA İstanbul’daydı

Temelleri 1842 yılında atılan kısaca BNA (Bond van Nederlandse Architecten)olarak bilinen Hollanda Kraliyet Mimari Enstitüsü’nün 22 üyesi 2-6 Kasım 2011 tarihleri arasında İstanbul’u ziyaret etti.

4 Kasım 2011’de İMP’de metropolün ana meseleleri, planlama ve kentsel tasarım yaklaşımları üzerine durum raporu alan BNA heyeti, İstanbul’un tarihi kent merkezini, kuzeydeki korumalı yerleşkeleri, alışveriş merkezleri ile açık alanları kapsayan ziyaret programlarını gerçekleştirdi. Heyet adına Nico Zimmermann ile kısa bir görüşme gerçekleştirildi. Zimmermann BNA’nın kuruluşunu, Hollanda’da mimarlık ve planlama politikaları ile İstanbul örneğini tartıştı:

“1842 yılında kurulan Mimari İlerleme Topluluğu ile Berlage’nin başını çektiği Hollanda Mimarlar Birliği 1919 yılında birleşmesinin ardından 1957 yılında kraliyet himayesi altına girerek Koninklijke Maatschappij tot Bevordering der Bouwkunst Bond van Nederlandse Architecten adını aldı. BNA, Akademi, NAI, SBA gibi mimarlık kurumlarından biri olup mimarların çıkarlarını ülke düzeyinde bakanlıklar nezdinde gözeten, hükümet politikalarını etkileyebilen bir grup.

İstanbul ziyaretimizin amaçlarından biri kentsel gelişme sürecindeki farklı deneyimleri gözlemlemek. Dinamik bir kentleşme yaşayan şehir yeniden yapılanırken, özel sektör de değişen koşullara hızla yanıt verebilme kapasitesini beraberinde getiriyor.

Hollanda’da mimarlık 1980-1990’larda kriz gerçekleşmesine rağmen popüler olmuştu. Projeler, maketler, TV programları toplumda bir bilinçlenme oluşturdu ve ilgi uyandırdı. Daha sonra piyasalara finansman gelince bu popülarite işlevsel hale geldi. Şimdi yeniden kriz var, bu zamanda yapılacak şey birbirinden öğrenmek. Farklı ülkeler krizle nasıl başa çıkıyor? Ancak bunun yanında hızlı büyüyen kentler de sözkonusu. İstanbul devasal büyüklüğü ile nasıl başa çıkıyor? Cakarta gibi hızlı büyüyen metropoller, temel kentsel hizmetlerin sürdürülebilmesi açısından zorlayıcı büyüklükteler.

Hollanda’da konut politikası tamamen hükümet tarafında belirleniyor. Spekülasyon yapılabilecek sınırlı bir alan var ve onunla da ilgili bir başka yasal düzenleme mevcut. Bir süre sonra hem konut geliştiricilerinin hem de kamunun karşılıklı olarak daha fazla fayda getirememeleri yüzünden yeni arayışlar gündeme geldi.

Hollanda’nın gelişmiş planlama kültürü ülkenin her santimetrekübünün kontrol altında bulunması, ideal toplum modelinin dışına çıkılması korkusu ve ülke topraklarının okyanus seviyesinin altında bulunmasından ötürü sürekli takip edilen su seviyesinin varlığı farklı bir algılama oluşturmuş. Özel sektörün daha etkin olduğu bir deneyim alanı olarak İstanbul örneği Hollanda için dikkat çekici bir yere sahip.

Bir diğer husus ise sosyal sürdürülebilirlik, kentsel mekanların temel sorunu bu. Sosyal sürdürülebilirliğin gerçekliğine ilişkin çarpıcı olan, aileler ve ailelerin yüzyıllarca devamlılığını sağlayabilmeleri. Sosyal sürdürülebilirlik ile kentsel koruma polirtikaları arasındaki bir diğer çelişki ise sadece turizm ve hizmet sektörüne dayalı koruma anlayışının temelde sürdürülebilir olmaması.

Amsterdam UNESCO Dünya Miras Listesi’nde. Bu konu da dikkat çekici çünkü sadece turizm ve hizmet sektörü için kentlerin yaşatılmasını yeterli ve doğru bulmuyorum. Rem Koolhaas’ın bir demecinde değindiği gibi turistler için bir ya da iki gün konaklamanın ardından terkedilecek mekanlar inşa ediyoruz. Sonra yenilerini inşa ediyoruz. Bu şehirler tarafından kabul edilebilir bir kader olmamalı.

Sosyal sürdürülebilirliğin temeli ekonomidir ve sürdürülebilir bir ekonomik gelişme vizyonu kentlerin sağlıklı yaşayabilmelerinin önkoşuludur. Kültürel bir zorunluluk olarak mimarlığın yeni yollar yardımıyla yeniden tanımlanması gerekecektir. Hollanda’da kamu teşviklerinin kademeli olarak azaltılması, devletin ekonomideki düzenleyici rolünün değişmesi, aşırı korumacılık yaklaşımının bir kenara bırakılması mimarlık pratiğini değiştirecek yeni koşulları beraberinde getiriyor,”

Etiketler

1 Yorum

  • emine-merdim-yilmaz says:

    Açıklamanın “Hollanda’da mimarlık 1980-1990’larda kriz gerçekleşmesine rağmen popüler olmuştu. Projeler, maketler, TV programları toplumda bir bilinçlenme oluşturdu ve ilgi uyandırdı. Daha sonra piyasalara finansman gelince bu popülarite işlevsel hale geldi.” kısmı çok önemli bence. Her şey bir anda olmuyor, toplumsal bir mimari bilinç oluşması zaman alıyor. Bunun için devlet/kraliyet vs kurumları beraberce çalışıyorlar…

Bir yanıt yazın