Gökdelen/Yeryüzünden uzak gökyüzüne yakın

Memleketin dört bir köşesinin beyaza büründüğü; İstanbul'da tek bir kar tanesinin yeryüzüne ulaşmadığı günlerde bir haber ilişti gözüme.

İstanbul’a neden kar yağmıyor sorusuna cevap niteliğinde. İstanbul’a kar yağdığı, ama kar tanelerinin yeryüzüne ulaşmadan eridiği, karın yeryüzüne erimeden ulaşabilmesi için ısının daha çok düşmesi gerektiği yazıyordu. İstanbul semalarında kendini gösteren kar; yüksek binaların oluşturduğu sıcak hava dalgasına mağlup oluyordu. Nitekim hava sıcaklığı, son yılların en soğuk kışı rekorunu kıracak kadar düştü, İstanbul karla buluştu.

İnsanoğlu; insanlığını da yaşam şartlarını da ‘en’ kavgasına rehin veriyor. Gökdelenleriyle ünlü Şangay, gökdelen sevdasının bedelini ödemeye hazırlanıyor. 1950’lerde yapılmaya başlanan gökdelenlerden sonra bölgenin yılda 1,5 cm yere battığı tespit edildi uzmanlarca. Bölgenin toplamda iki metre batması, şehrin yırtılması olarak değerlendirilirken; şehrin batmasını önlemek için gökdelen inşaatlarına sınırlama getirildi.

Ekonomistlere göre bir ülkede gökdelen inşaatında patlama yaşanması, ekonomik kriz habercisi olabilir. Şu anda Çin ve Hindistan’da gökdelen patlaması olduğunu belirten uzmanlar, Dubaililer Burj el Halife’yi yaptılar ve peşinden büyük bir kriz çıktı hatırlatmasını yapıyor.

İstanbul’u Manhattanlaştırma sendromu çerçevesinde yapılan tartışmalarda; Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, ‘inanılmaz lobiler oluşuyor, ellerini kollarını inanılmaz yerlere kadar uzatıyorlar. Rant açgözlülüğü bir ahtapot gibi İstanbul’u sarmaya başladı’ diyerek dile getirdi endişesini. Bakan’ın bahsettiği açgözlülüğün, ahtapot kolların nereye kadar ulaşabileceğini, Tahsin Yücel 2006 yılında yayınladığı Gökdelen romanında çok etkileyici bir şekilde dile getiriyor. Tarihi kimliği, doğal güzelliğiyle öne çıkan İstanbul’u, kente tepeden bakan ve sömüren yapılarla doldurmanın yolu yargıyı özelleştirmeye kadar uzanıyor.

17 Şubat 2073 sabahı başlayan romanın baş kahramanı Can Tezcan isimli bir avukat. Yakın arkadaşı, en büyük suçu suçsuzluk olan Vural Korkmaz’ı, hapisten kurtarmaya çalışırken; İstanbul’u Newyork’tan daha güzel ve modern bir şehir yapmaya niyetli Nivyorklu Temel’in hedeflerine ulaşabilmesi için; yargıyı özelleştirme fikrini icat ediyor. ‘Dünya küreselleşirken’ her derde deva bir giriş cümlesi olarak hala çok revaçta 2073 yılında.

Kahvaltıda buğday ekmeği yemek büyük lüks; çünkü buğday artık serada yetişiyor ve seralar yabancıların elinde. Yeryüzünden uzak gökyüzüne yakın yaşayanlar, ulaşım aracı olarak mekik adı verilen özel uçaklarını tercih ediyor.

Temel Diker takıntılı bir adam. Öyle ki sadece birkaç katlı binaları yıkıp yerine gökdelen yapmak yetmiyor; aynı yükseklikte, genişlikte olmayan diğer gökdelenleri de yeniden yapma telaşında.

Kendisine benzemeyen her yapıyı ezip geçerek; hızla kendi sokaklarına doğru ilerleyen dev yapıların yanında; kendi konutlarını her geçen gün biraz daha küçük, biraz daha zavallı, biraz daha çirkin görmeye başlıyor insanlar. Kimileri henüz bir yıl öncesine kadar içinde mutlu oldukları; yeterince rahat, yeterince geniş buldukları evlerinden kümes ya da kulübe diye söz etmeye başlıyor. Gittikçe değersizleşen konutlarını yok pahasına yüklenicilere bırakarak; herhangi bir Diker gökdeleninde herhangi bir daireye sahip olmayı takıntı haline getiriyorlar.

1990’lı yıllardaki iki anahtar vaadi, 2073 yılında yerini herkesin bir gökdeleni bir mekiği olacak vaadine bırakmış. Gökdelenin ve mekiğin yoksa yeniden kurulan, ışıltısıyla baş döndüren şehirde yaşam hakkın da yok!

Yılkı atlarından ilhamla yılkı insanları; yaşamak, hayatta kalmak adına tabiata göç ediyorlar akın akın. Belediyeler çöplerini, kullanılmış kıyafetleri yılkı insanlarının yaşadığı bölgeye götürüp dökerek görevini yerine getiriyor.

Hangi yılın hangi ayın hangi günündeyiz sorusuyla başlayan Gökdelen; kente eşitlik getiriyor. Eski düzenin tüm kalıntılarını, mahalleyi, komşuluğu ortadan kaldırırken; böyle bir ortamda yoksullara yer olmadığından, yoksulluğa son verilmesine karar veriliyor. Gökdelen tepelerinde yaşayan, mekikle yolculuk yapan insanlar yoksulluğun gerçekten yok olduğuna inanıyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın