Datça – Bozburun Yarımadasına Ait Çevre Düzeni Planı Revizyonu Bize ne Söylüyor?

“Sürekli genişleyen sürüm ihtiyacını karşılamak için burjuvazi, yeryuvarlağının bütününe el atmakta. Her yerde yerleşmesi, her yerde yapılaşması, her yerde bağlantılar kurması gerekiyor.”

“Sürekli genişleyen sürüm ihtiyacını karşılamak için burjuvazi, yeryuvarlağının bütününe el atmakta. Her yerde yerleşmesi, her yerde yapılaşması, her yerde bağlantılar kurması gerekiyor.”

Komünist Parti Manifestosu’ndan

Tüm üretim araçlarını hızla geliştirerek ve ulaşımı, iletişimi sonsuz kolaylaştırarak burjuvazi, Datça –Bozburun yarımadasında olduğu gibi en bakir yerleri uygarlığa çekiyor, eğer yerle bir olmak istemiyorlarsa burjuvazi kendi üretim tarzına uymayı zorluyor, tek kelimeyle, istediği gibi bir dünya yaratıyor kendine. Büyük sanayinin ve dünya pazarının oluşturulmasıyla modern temsili devlette siyasal iktidarı tek başına ele geçiren modern devlet iktidarı, tüm burjuva sınıfının ortak işlerini yürüten bir komite olduğundan hazırladığı planları toplumlara dayatıyor. Anadolu Yarımadasının güneybatı ucunda yer alan Datça-Bozburun yarımadası böyle bir planla karşı karşıyadır.

Sözünü ettiğimiz plan; T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan, “Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesine Ait 1/25. 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı”dır. Bu plan sözde kırsal planlama yaklaşımı ile Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi bütününde koruma-kullanma dengesi gözeten, doğal ve kültürel varlıkların korunması esas alınarak; bölgenin sahip olduğu yerel potansiyel ve kaynakların ekonomik değere çevrilmesine olanak sağlayacak mekânsal kullanım kararları üretmeyi amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra plan, bölgenin sahip olduğu varlıkları ekonomik değere çevirme konusunda yeni fırsatlar sunmaktan bahsetmektedir, bu fırsatları değerlendirebilmek için de kullandığı kavramlar “sürdürebilirlik” ve “kırsal kalkınma” olmaktadır. Aslında plan metnine hakim olan bu kavramlarla bölgede rant yaratma girişimi gölgelenmeye çalışılmaktadır.

Öte yandan “Rant, (hangi yaklaşım olduğundan bağımsız bir biçimde) ekonomi politiğin geleneksel şekilde, vasıtasıyla mekânsal organizasyon sorunu ile yüzleştiği kuramsal kavramdır: Rant, kapitalizmin mekânsal organizasyonu gelişiminin üzerinde kurulan çeşitli toplumsal kontrol biçimleri için bir temel sunar: Bunu mümkün kılan, toprağın sadece bir üretim aracı olarak değil, eylemler için bir temel hazırlayan bir yer ve mekân olarak hizmet vermesidir ki, mekân, tüm üretim faaliyetlerinin ve beşeri faaliyetlerin zaruri bir bileşenidir” ( Harvey, 2012: 414).
Gelgelelim bu planla yapılmak istenen bölgedeki doğal ve kültürel varlıkların korunması mı? Yoksa ekonomi politiğin mekânsal bir organizasyon ile bölge üzerinde kurulan toplumsal kontrol biçimleri mi? Bu makale bu soruların yanıtlarını bulmak için kaleme alınmıştır.

Söz konusu plan kamuoyuyla paylaşıldığı Mayıs ayından beri tartışılmaktadır ve bu çerçevede plana bazı kesimlerce (örneğin Muğla Belediyesi, Datça Belediyesi ve TMMOB ile bireysel başvurular) plana itiraz başvuruları yapılmıştır. Şimdilerde ise söz konusu bakanlığın itirazları değerlendirmesi beklenmektedir. Yayınlanan ve kamuoyunda tartışılan plan kararlarına itirazların bazılarına katılmakla birlikte göz önünde bulundurulması gereken bazı noktalardaki eleştirilerimiz şöyledir:

* Muğla Büyükşehir Belediyesinin plana itirazları için söyleyeceğimiz, itirazların sadece teknik boyutta kalmasıdır. Muğla Belediyesinin plana itirazları şunlardır: -Revizyon planında yapılaşma koşullarında detaya girilmiş, kapı, pencere oranları ile çatı ve bacalar bile belirlenmiş, bu planlama anlayışına ters, -eski plan ile revizyon plan arasındaki farklılıklar net olarak anlaşılamıyor, hangi sebep ve kriterlere göre plan kararlarının değiştiği tespit edilemiyor, -Lejantta belirtilen semboller/ifadelerle planda gösterilen semboller arasında farklılıklar var. Örneğin kentsel sit alanları ile onaylı yerleşik alan sınırları her köy için oluşturulmamış ve -6360 sayılı kanun gereği planın askı ve ilan yetki ve görevi Muğla Büyükşehir Belediyesi’nde, Muğla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından askıya çıkarılması yanlış. Öte yandan Datça Belediye Başkanı Şener Tokcan’ın ise planla ilgili “Datça Yarımadası’nda imara açılmamış koyların talan edilmesi gibi bir anlayışın olduğunu, böyle bir tehlikeyi gördüğümüzü söyleyemeyiz” şeklindeki açıklaması konunun vahameti açısından önemlidir.

* Bununla birlikte planı hazırlayan ekipten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Şehir Planı uzmanı Nesrin Reyhan, hazırlanan planla ilgili bölge toplantılarında yaptığı açıklamada, yapılan çalışmanın apar topar, yangından mal kaçırır gibi onaylanmış bir plan olmadığını ifade ettikten sonra, “Bugüne kadar yapılan planlar fiziki boyutu ele alıyordu. Hiç sosyoekonomik boyutu algılanmadan hazırlanmış planlardı. İlk defa bu planda, burada yaşayan halkın sosyoekonomik boyutunun da irdelenerek plana yansıtıldığı bir çalışma yapıldı. Sorgulanabilir, analiz edilebilir bir yapı veri tabanı oluşturduk. Kırsal kalkınma ilkeleri kapsamında köy tipolojileri, kimliklerinin, merkez kademelerinin, fonksiyonlarının belirlenmesi yapıldı. Kırsal yerleşim ve gelişme alanları sınırları, alanın doğal ve sosyal yapısını bozmadan en doğru şekilde belirlenmesi amaçlandı. Bu arada deniz turizmi yatırımlarına ilişkin arazi çalışmaları gerçekleştirildi ve bu çalışmalar doğrultusunda da plan kararlarını oluşturduk” şeklinde olmuştur.

Oysa plana baktığımızda “kırsal kalkınma” ilkelerinden hiç birine uyulmadığı görülmektedir. Örneğin, planın hiçbir yerinde bölgedeki çiftçilerin en önemli sorunu olan tarım ürünlerine (çağla, badem, zeytin, bal) aracıların el koymasıyla ilgili hiçbir değerlendirme yoktur. Bununla paralel olarak tarımsal kooperatifleşmeden bahsedilmemektedir. Daha da vahim olanı açıklamada burada yaşayan halkın sosyoekonomik boyutunun da irdelenerek çalışma yapıldı deniliyor. Bölge halkı hakkında hangi sosyolojik çalışmalardan yararlanılmıştır. Planlamacılar arasında antropolog, sosyolog, psikolog, biyolog ve coğrafyacılar var mıdır? (bu durumda hazırlanan plan, nasıl olurda kırsal kalkınmayı içermiş olur) Ya da bu konuda yapılan çalışmalardan hangilerinden yararlanılmıştır. Ayrıca planda, bölgede topraksız ya da az topraklı köylülere dönük toprak mülkiyetiyle ilgili bir düzenlemeden bahsedilmemektedir. Öte yandan planlamanın hiçbir aşamasında bölgede yaşayan insanlara ve bölgedeki sivil toplum örgütlerine danışılmadığı da bilinmektedir. Bu konuların dikkate alınmadığı planlamanın doğru bir planlama olmadığı ortadadır.

* Gelgelelim TMMOB’nin plana yaptığı itiraz yerindedir ve plana itirazlarını içeren dilekçesinin son cümlesi planın felsefesini ortaya koymaktadır. “…Plan, gizli bir yapılaşmanın önünü açabilir. Tüm bölgede turizm tesis alanları genişletilmiştir.”

* Bölge için oluşturulan Çevre Düzeni Plan kararları içinde bir diğer önemli başlık da “bölgede kırsal kalkınma alanları ile bütünleşik tarım alanlarında yöreye uygun ekonomik ve ekolojik anlamda önemli katkı sağlayacak, tarım odaklı kırsal nitelikli turizmin (agro-turizm) geliştirilmesine yönelik plan kararları üretilmiştir” şeklindedir. Bu başlığın ayrıntılarında ise kırsal yerleşim alanları ile bütünleşik tarım alanlarında belirlenen tarım odaklı kırsal nitelikli (agro-turizm) arazilerde “en fazla on adet turizm yapısı yapılabilir, tarımsal üretimi engellememek amacıyla bu kullanımlar yapıların taban alanları toplam parselin % 25’ini geçmez, bu kullanımlar parselin % 40’ını geçmeyecek şekilde bir noktasında tasarlanacaktır”, ve “bütün tarım alanlarda yapılacak tüm yapılarda toplam inşaat alanı 5.000 M2 yi geçemez denilmektedir.

Bu plan uygulanırsa, öyle görünüyor ki Datça-Bozburun yarımadalarındaki relief koşullarından kaynaklı sınırlı ama çok verimli olan tarım alanlarının büyük oranda azalmış olacaktır. Böyle bir değişimin sosyoekonomik etkileri kaçınılmaz olarak da büyük olacaktır. Örneğin bölge kırsalında son on yılda yoğunlaşan turizm faaliyetleri sonucu uyuşturucu kullanan köylü genç sayılarında büyük artışlar olmuştur, konunun bu boyutu hiç düşünülmüş müdür? Yoksa bölge kültürünün ve insanının sermaye birikimi için heba edilmesi normal midir?

* Planın belki de en olumlu tarafı denizel alanların korunmasına yönelik plan kararları oluşturulmasıdır. Ancak bu konuda da eksikler kaçınılmaz olarak gözükmektedir. Örneğin Palamutbükü sahili yaz aylarındaki turizm yoğunluğa bağlı olarak oluşan foseptik kuyularından denize sızmalardan kaynaklı kirlilikle karşı karşıyadır, bu konuda herhangi bir plan kararı yoktur. Bununla birlikte özel önlem alınması gereken “Akdeniz’in en önemli oksijen kaynaklarından birinci derecede koruma altında olan ancak kirliliğe karşı son derece hassas olan posidonia Oceanica çayırlarının yaygın olduğu tespit edilen alanlar özel önlem alınması gereken ‘hassas-endemik biyotoplar’ olarak belirlenmiştir.” Belirlenenler hassas türler arasında neden Datça Yarımadasında yer alan endemik türler yoktur. Oysa Datça Yarımadasında 999 takson ‘un (tür) 30’u endemiktir, bunların da 8 tanesi ülkemizde sadece Datça Yarımadasında yer alır.

Ayrıca planda jeolojik yönden önemli alanlar başlığı altında bölgedeki söz konusu alanlardan örneğin; Datça Ovası’nın güneydoğu kesiminde Gebekum mevkiinde yer alan ve içinde yer yer bol miktarda korellen, cardium, melanopsis ve özellikle dedentalium vb. fosiller barındıran pliyosen döneminin denizel çökelleri ile Değirmenbükü koyunda derenin denize döküldüğü yerin 300 m. kadar güneyinde eriyebilirliği fazla olan bir kalker kıyı yarının dibinde yer alan biyojenik şekiller topluluğunun ( bunlar kıyıdan 6-7 m. kadar açıkta kaya üzerinde çapı yaklaşık yarım metre kadar olan halka biçimli minyatür bir atöl’e benzer ilginç bir biyojenik birikim şeklidir) korunmasından bahsedilmemiştir.

Bununla birlikte Datça Yarımadası üzerinde herhangi bir volkanik merkez yokken yarımadanın batısında çeşitli yerlere dağılmış olan ancak Belenköy- Çeşmeköy yolu üzerinde tipik bir örnek oluşturan Yunan adalarındaki volkanik patlamalarla havadan ve denizden taşınarak gelen büyük çoğunluğu tüf olan ve içlerinde yer yer lav ve sünger taşları olan volkanik alanların korunması dikkate alınmamıştır.

* Planlama alanına ilişkin yürürlükteki ve revizyon plan öneri arazi kullanım tablolarında tarımsal niteliği korunacak alanın 4955.1(ha) bölge içindeki oranı ise % 7.2 olarak verilmiştir. Oysa sadece Datça yarımadasında tarım arazisi toplamı 7240 (ha)’dır (Bozburun yarımadası hariç). Ve Yarımada arazilerinin % 15,8’ini oluşturur (Mukul, 2003:123). O halde planla tasarlanan verimli tarım arazilerin büyük oranda turizm tesislerine dönüşmesidir (bölge yetiştirilen bademin aroması dünyada yetiştirilen badem türlerinin en iyisidir bu yüzden dünyanın en iyi badem türü olarak kabul edilir).

* Öte yandan CHP’nin “iktidarını pekiştirdiği 1931 yılından sonra yürürlüğe koyduğu ‘kırı kolonize etme’ programının temel amacı köylerin milli ekonomiye olan katkısını arttırmaktı…1930’ların en ilginç yöntemlerinden biri, ‘kolonizasyon’ teriminin hiçbir olumsuz yan anlamı olmamasıydı: kıra medeniyet getiren, ilerici aydınlanmış bir durum anlamına geliyordu”( Bozdoğan, 2012: 114). Bu paralelde plan kararlarında sürekli kullanılan bir kavram olan “sürdürülebilir kalkınma” kavramı 1930’ların “kolonizasyon” kavramını çağrıştırmaktadır. Kaldı ki “sürdürülebilir kalkınma” kavramının günümüzde tartışılır bir kavram halini almıştır. Ayrıca bölge halkının bu anlamda bir kalkınma istediği de şüphelidir, böylesi bir kalkınma kavramının daha çok burjuvazinin birikim süreçlerine karşılık geleceği bilinmektedir.

Kapitalizm, bir yandan özel mülkiyet, piyasa ve sınırsız bireycilikle temelinde bir ilişkiye dayanırken, diğer yandan birikim ve toplumsal yeniden üretimin; üretim, tüketim, dolaşım, eğitim, sağlık, çevre, aile vb. değişik uğraklarında toplumlaştırma pratikleri örgütlemeye çabalar. Bu kapitalist toplumsal ilişkinin çelişkili karakterini olduğu kadar, çatışma kaynağını da oluşturur. Çünkü kapitalist üretim üretim biçiminde oluşturulan bu toplumsal yeniden üretime karşı çıkabilecek toplumsal sınıfların olması kaçınılmazdır. Datça-Bozburun yarımadası için ortaya konan şey, bu çatışma faylarını daha da derinleştiren ve genişleten bir süreci işaret etmektedir.

Oluşturulan planın salt fiziki-mekânsal bir proje olarak ya da halkçılık, katılımcılık, yaşanabilirdik ve kullanım değeri ilkeleri üzerinde geliştirilmesi için mekânsal çözümler geliştiren plan kararları biçiminden daha çok, mekânsal sorunların daha geniş toplumsal ilişkilerin bir parçası olduğu üzerine odaklanılmalıdır ya da böylesi bir kavrayışa ihtiyaç vardır. Böylece bir mücadele biçimi olan planlamaya içkin kapitalist sınırlar zorlanabilir, gevşetilebilir ve hatta belirli ölçülerde aşılabilir.

Kaynakça
Aktif Haber, “Datça İmar Planı Masaya Yatırıldı”, www.aktifhaber.com (Erişim tarihi: 08. 08. 2014).
Bozdoğan, S. (2012) Modernizm ve Ulusun İnşası, Metis Yayınları, İstanbul.
Harvey, D. (2012) Sermayenin Sınırları, Çev. Utku Balaban, Tan Kitabevi Yayınları, Ankara.
Marx, K. Engels, F. (2014) Komünist Parti Manifestosu, Evrensel Basın Yayın, İstanbul.
Mukul, İ. (2004) “Datça Yarımadası’nın Coğrafyası”, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı 43, Syf. 109-137, İstanbul.
www. csb.gov.tr.”Datça-Bozburun CDP Plan Açıklama”, (Erişim tarihi: 08.08. 2014).

Etiketler

Bir yanıt yazın