Burası Taksim, Times Square değil

Taksim bitti, şimdi sıra İstanbul’un diğer meydanlarında: Belediye rafları bütün meydanları, kavşakları köstebekler gibi tünellere çevirmeye çalışan projelerle dolu.

Sabahtan akşama kadar caddeleri, kavşakları analiz ediyorlar. Şeritleri tek tek ele alıp üzerlerine ayrı hız işaretleri koyuyorlar. Araçların hareket alanını sınırlandırıyorlar. Toplu taşımayı teşvik ediyorlar. Yayalar için güvenlikli ve konforlu alanlar yaratıyorlar. Izgara planlı bir kent dokusu içinde sayısız hemzemin kavşak… (Manhattan’ın caddelerinin geçen yüzyıl başından bugüne karma kullanım özelliğini muhafaza ettiği söylenebilir.) Ya araçlara öncelik tanımaya çalışan bir sivri akıllı yönetici çıkarsa ne oluyor? (Soru bana ait.) “Geçmişte deneyenler oldu ama çok ciddi kamuoyu tepkisi ile karşılaştı. Yönetiminde kim olursa olsun, sürekli anketler ve danışma toplantıları ile halkın görüşü alınıyor. Her adım araştırılarak atılıyor…” Bu, iki hafta önce SALT Galata’da bir konferans veren New York Ulaşım Departmanı’nın ARGE Direktörü Mathiew Rowe’un çizdiği perspektif. Bir de İstanbul’a bakalım: İtirazlardan sonra Taksim’de ortadaki tanımsız alan park ile birleştirildi. (Fena mı oldu? Uzmanlar bunu yıllar önce önermişti.) Merdivenlerin önü otobüs parkı olmaktan çıktı. Başka ne yapılabilirdi? Otobüs durakları örneğin, farklı bir yere alınıp, buradaki yoğunluk azaltılabilirdi. Gezi otopark olarak kullanılmayabilirdi. Kuyruk yaratan otopark girişleri iptal edilebilirdi. Hangi akla hizmet için yapıldığı belli olmayan metro çıkışı kaldırım kenarı yerine on metre daha ileriye alınıp yaya bölgesine verilebilirdi, vs. Bunlar yerine tünel yapıldı. (Benden söylemesi: N.Y. Belediyesi olsa bu tüneli hemen kapatır.) Hem kaynak savurganlığı… hem de saymakla bitmeyecek bir dolu sorun. Birkaçını sayalım: Bir: Taksim’deki tünel işe yaramayacak, çünkü trafik akışı hemen bir sonraki hemzemin kavşakta tekrar kesilecek. (Harbiye’de, Osmanbey’de, Beyoğlu’nda, Şişhane’de…) Ya da Büyükşehir Belediyesi köstebekler gibi bütün caddeleri oyacak. İki: Tünel ana arterin Gümüşsuyu, Sıraselviler ile ilişkisini kopardığı için eskisinden daha fazla zorluk yaratacak. Tarlabaşı’ndan gelen araçlar gereksiz yere tünele girecekler, Asker Ocağı Caddesi’nden çıkacaklar. Mete Caddesi’nden geri dönüp, tekrar Gümüşsuyu tarafına ulaşacaklar. Üç: Dalış rampalarının kenarlarındaki servis yolları caddeleri daralttığı gibi, tek şeritli oldukları için kâbus gibi bir trafik sıkışıklığı yaratacaklar. Araçlar ile gelen yolcular mecburen, tünele inmemek için yolcularını burada indirmeye çalışacaklar. Bu da tam evlere şenlik bir dur- kalk sistemine dönüşecek. (Oraya takılan insanlara sabır diliyorum.) Daha bitmedi. Dört: Otobüs durakları aşağıda yer aldığı için yaşlılar, çocuklular, engelliler akıl almaz bir zorluk yaşayacaklar. Otobüsler, taksiler, dolmuşlar aşağıda sıra olacaklar. Aşağıya tıkışan insanlar zehir soluyacaklar. Dalış rampalarının oluşturduğu yarıklar hemzemin bir kavşakta olduğu gibi yaya geçişlerine imkân tanımayacak. Beş: Bu keşmekeşe bir de Büyükşehir Belediyesi’nin (sanki burası bir sürat yoluymuş gibi) yerleştirdiği otoyol bariyerleri eklenmiş. Seyredin görüntüyü. Dahası da var. Altı: Cumhuriyet Caddesi’nin kaldırımlarının genişliği iyice daralmış, neredeyse bir metreye düşmüş. Ağaç kökleri bile açıkta duruyor. Yanındaki boşluk otoyol bariyerleri ile kapatılmış. Buraya ileride zabıta kulübeleri yerleştirilebilir, bağlantı olmadığı için çiçek falan konsa daha uygun olur. Yedi: Elmadağ kavşağı ise tam bir lunaparka benzemiş.

Çelik otoyol bariyerlerinin içinde yayalar için geçitler bırakılmış. Bu da yetmemiş: Sekiz: Asıl sürpriz ana caddedeki bu daracık kaldırım değil. Dev projenin Gezi Parkı’ndaki girişi unutulmuş!Belki de bilhassa böyle yapılmış. (Yıllarca ayakta duran kapısı metro şantiyesi yapılırken yıkılmıştı. Merdivenler de yakın zamana kadar duruyordu.) Dokuz: Şimdi Gezi’yi 2. Dünya Savaşı’nın cephe hatlarında yapılanlara benzer kalın bir beton çevreliyor ve içeri girmek neredeyse imkânsız. Diyeceksiniz ki “sen de amma safmışsın yöneticilerimiz zaten kaldırımları da, parkı da kullanmamızı istemiyor”. Belki de şu: “Eğer Taksim’e geleceksen ya arabanla gel, ya da metrodan devam et. Yukarı çıkmaya kalkma.” Yok artık demeyin: On: Ne de olsa adı “yayalaştır-ma” projesi. Gezi’nin ortadan koparılmasına aldıran yok. Yaya köprüsünün yıkılması ile parkın yarısı kullanım dışı kalmış durumda. “Madem yıktınız ertesi gün buraya geçici bir çelik iskele ya da portatif bir köprü koyabilirdiniz, yenisi yapılana kadar.” (Örnek mi? Venedik’te belediye yalnızca Bienal’de ulaşımı kolaylaştırmak için mevcut köprülerin eğimini düşürecek iskeleler yapıyor.) Görüldüğü gibi yöneticilerin böyle bir kaygısı yok. O zaman ikinci varsayım güç kazanıyor: “Yaya alanı”nın bağlantıları bilerek ve isteyerek koparılmış. Taksim Meydanı deyince bugüne kadar AKM önündeki dikdörtgen alanı anlıyorduk. (Meydan kışla ahırlarının ve burada bulunan birkaç yapının 1939’da yıkılması ile oluşmuştu. Amaç törenlere, gösterilere elverişli bir alan yaratmaktı.) Şimdi meydan “L biçimi” kazanmış durumda. Yanına bir beton çölü eklendi. Bu boşluğun nasıl kullanılacağı bilinmiyor. Eminönü Meydanı’nda olduğu gibi belki burayı seyyar satıcılar mesken tutar. Belki belediye burada çadırlar kurar ve ticari etkinlikler düzenler. Yağmur, kar yağarsa eğimli yüzeyinde kayılır, yağmazsa top oynanır, paten yapılır. Lunapark, go-kart pisti de olabilir, otopark olarak da kullanılabilir. Ne de olsa burası değerli bir alan. Bu kadar para harcayıp Gezi’nin orijinal balüstradlarını harabeye çevirmek, ya da mermer merdivenlerin önüne devasa bir havalandırma yapısı duvarı dikmek de ayrı bir maharet. Taksim bitti, şimdi sıra İstanbul’un diğer meydanlarında: Belediye raflarında bekleyen projeleri görseniz dudaklarınız uçuklar. Raflar kentin bütün meydanlarını, kavşaklarını köstebekler gibi tünellere çevirmeye çalışan projelerle dolu. Bunlar büyük bir cüretle otoyollarda kullanılan bariyerleri Taksim’deki gibi kentin merkezindeki kaldırımlara çakmaktan başka bir vizyonu olmayan projeler. Asıl fark nedir derseniz, onu da söyleyelim: Eşsiz bir tarihî şehir olan İstanbul’daki ulaşım projelerini müteahhitler yapıyor. Kapitalizmin merkezi olan N.Y.’de bağımsız uzmanlar!

 

Etiketler

Bir yanıt yazın