Bir müze koleksiyonu parçalanıyor

Santralistanbul müzesinin koleksiyonu müzayedede satılarak parçalanacak. Sanat dünyası özenle oluşturulmuş iyi bir müze koleksiyonunun parçalanmasına tepkili...

Santralistanbul da müze olarak tasarlanıp 2007 de açılan bina, artık giriş katı hariç tamamen derslik oldu.

Sanat dünyasının Santralistanbul düşü çok çabuk bitti. 2007 yılında büyük şaşaa ile açılmıştı Santralistanbul, bizzat Başbakan Erdoğan tarafından. Eski Silahtarağa Elektrik Santralı’nın bulunduğu arazi, 50 yıllığına Bilgi Üniversitesi’ne tahsis edilmiş ve Türkiye ‘nin en yetkin mimarları Emre Arolat, İhsan Bilgin, Nevzat Sayın ve Han Tümertekin’den oluşan tasarım ekibi tarafından parmakla gösterilen bir üniversite kampüsüne dönüştürülmüştü. Santralistanbul projesinin belkemiğini ise Nevzat Sayın ve Emre Arolat tarafından tasarlanan çağdaş sanat müzesi oluşturuyordu. Artık dev sergiler düzenlenebilecek modern anlamda bir müze kazanmıştı Türkiye. Üstelik burası sonradan müzeye dönüştürülenleri ayrı tutarsak Osman Hamdi Bey’in İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden yaklaşık 100 yıl sonra Türkiye’de baştan müze olarak tasarlanıp işlevlendirilen ilk büyük müze binasıydı.

Büyük sergiler art arda geldi. Önce Türkiye sanatının 1950-2000 arasındaki 50 yılına ışık tutan ‘Modern ve Ötesi’, ardından Türkiye sanatının özgün ismi Yüksel Arslan’ın 500 yapıtlık dev retrospektifi geldi. İstanbul’un 100 yıllık mimarlık tarihini ortaya seren ‘İstanbul 1910-2010’un ardından zamanla sergiler küçülmeye başladı. 2012’ye gelindiğindeyse müze binası giriş katı hariç dersliğe dönüştü. Ve şimdi ortaya çıktı ki Santralistanbul’un koleksiyonu Maçka Mezat’ın 17 Şubat’ta düzenleyeceği müzayedede satışa sunuluyor. Bilgi Üniversitesi’nden yapılan açıklamada sadece 70 eserin satılacağı, müzenin kapanmadığı, giriş katının hâlâ sergilere açık olduğu vurgulanıyor. Peki sanat dünyası ne diyor bu duruma? İşte görüşler…

Sözün bittiği yer
Selma Gürbüz (sanatçı): Galeri Nev, benden ve diğer sanatçılardan sembolik fiyatlarla müzeye eserler satmıştı. Şimdi ise düşük fiyatlarla alınan ve bağışlanan eserlerin müzayede yoluyla satışa sunulduğunu görüyorum. Bu, sözün bittiği yerdir.

Hayal kırıklığı
Taner Ceylan (sanatçı): İlber Ortaylı’nın kütüphanesinin yanmasıyla birlikte Zeki Faik İzer’in resimlerini Resim Heykel Müzesi’ne bağışladığı aklıma geldi. Bugün o müze nerede? AKM nerede? Borusan Art Center kapanıyormuş, tiyatroların durumu malum. Tüm bu gelişmeler sanatçı olarak beni oldukça üzüyor, hayal kırıklığına uğratıyor. Sonuçta unutmayalım ki, Santralistanbul, koleksiyonu yaparken satın alınan eserler bir müze vaadiyle alınmıştı. Yani sanatçılar eserlerini bir müzede sergilenecekleri için satmışlardı! Ortada müze olmadığı gibi yıllar içinde bu konuyla ilgili bir açıklama veya özür de olmadı bildiğim kadarıyla. Merakla bekleyeceğim, en azından müzayedede satılan eserlerden, yasanın sanatçılara hak gördüğü telifler ödenecek mi?

Büyük utanç
Osman Erden (AICA Türkİye Başkanı): Genelde bir müzeye girmiş bir eser, artık sanat piyasasından çekilmiş olarak kabul edilir. Birkaç sene önce, bu müze de büyük bir heyecanla oluşturuldu. Türkiye sanat ortamı da heyecanlandı, eserler bağışladı. Şimdi müzenin önemli bir kısmının kapatılıp dersliğe dönüştürülmesi ve koleksiyonun önemli bir kısmının satışa sunulması hem kurum hem de Türk çağdaş sanat ortamı açısından büyük bir utançtır. Umarım 17 Şubat’a kadar gerekli tepkileri gösterebiliriz.

Etik bulmuyorum

Haldun Dostoğlu (Galerİ Nev’İn kurucusu): Bir üniversite bünyesinde toplanmış, araştırmacılara da açık ve çok önemli eserlerden oluşan bu koleksiyonun, toplu olarak saklanması, korunması ya da bir başka müzeye satılması veya bağışlanması yerine, müzayede yoluyla dağıtılmasını etik bulmuyorum.

Envantere tescil ettirmiştik, demek ki izin almışlar
Oğuz Özerden (Santralİstanbul’un kurucularından): Vaktiyle çok uğraşmıştık bu koleksiyonu oluşturmak için. Nejat Devrim’lerin bir kısmını Fransız galerilerden bir kısmını ailesinden almıştık. Danışmanlarımızla tek tek seçmiştik, Türk modernizmi üstüne kurulsun istemiştik yaparken. Eserleri aldığımız insanlar da, müzede sergileneceğini bildikleri için sevinerek verdiler. Hepsinin de parası verildi. Doğrusu çok fazla bağış yok bunların içinde. Biz Nil Yalter’in ‘Göbek Dansı’ gibi nadide bir eserini almıştık, sergiledik, Nil Hanım da bu sergi sırasında yaptığı bir enstalasyonunu bağışlamıştı müzeye. Bir de Osman Kavala’nın bağışladığı Hakkı Anlı tablosu var.

Burada kritik olan, eserlerin satılmasından çok orada sergilenemeyecek hale gelinmesi. Orası derslik oldu. Bu yüzden madem bu eserler orada sergilenemeyecek, o zaman kamunun deposunda duracağına özelin duvarında durması daha iyi.

Tek anlamadığım, biz bu eserleri aldığımız zaman, kamunun elinde olsun diye tescil ettirmiştik, müze envanterine. Her sene teftiş de edilirdi hatta. Ama satılması konusunda izin alınmış demek ki…

Koleksiyonu parçalamak İncil’in ilk kopyasını satmak gibi

Vasıf Kortun (SALT, küratör): Santralistanbul oluşturulurkenki süreç içinde, o zamanki mütevelli heyeti başkanı ciddi miktarda alım yapmıştı bu koleksiyon için. Avrupa’dan da Türkiye’den de çok kritik, tarihsel öneme sahip işler satın alındı. Alımlar yapılırken herkes eserlerin müze için alındığının, ona göre fiyatlandırılması gerektiğinin ve Türkiye tarihine yaptıkları katkıların bilincindeydi. Bu yüzden çok özel koşullarda aktarımlar yapıldı. Herkes iyi niyetle, inanıp güvendikleri, kamusal hizmet veren bir kuruma karşı, tarihi sorumluluklarını yerine getirdi. Aynı zamanda buranın akademik bir kurum olması sebebiyle ayrı bir güven söz konusuydu. Şimdi kimi “Biz bunları parasıyla satın aldık” diyecektir, kimi “Bu müze değil Oğuz Özerden koleksiyonudur” diyecektir; türlü tuhaf ve komik özürler yağacaktır. Ama şu an yönetim el altından, bu koleksiyonun nereden geldiğinin bilgisini vermeden koleksiyonu dağıtıyor. Böyle bir koleksiyonu parçalamak Kral James İncili’nin ilk kopyasını sayfa sayfa satmak gibi bir şey.

Bir yanda bir türlü açılamayan Resim Heykel Müzesi, eserlerinin akıbeti belli olmayan Ankara Müzesi gibi vakalar var. Öte yandan, özel sektöre güvenip devredilen müzecilik örneklerinden biri gözümüzün önünde yok oluyor şimdi. Kamuya güvenemiyorsak, özel sektör de hüsrana uğrattıysa, Türkiye’nin sanat belleğine ne olacak? Tehlikeli bir gidiş olarak görüyorum bunu. Devletten müze ve kamu hizmeti için kiralanan, bu iddiayla yola çıkan bir özel kurumun bu şekilde davranması, başka örnekler için de çok tehlikeli bir öncül olacak. Bunu durdurmamız gerekiyor. Türkiye’deki özel müze statüsünün yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Mevcut yasa o kadar işlevsiz ki, kimse eserleri müze envanterine geçirmek istemiyor. Santralistanbul’da da geçirilmemiş olabilir. Ama envantere geçirilmişse ve bugün böyle satılabiliyorsa o da kafa karıştırıcı bir durum.

Müzayede 17 Şubat’ta Sofa’da

Santralistanbul’un koleksiyonu 17 Şubat Pazar günü, Sofa Hotel’de düzenlenecek müzayedede satışa sunuluyor. Maçka Mezat, müzayededeki 150 eserden sadece 70’inin Santralistanbul koleksiyonuna ait olduğunu söylüyor. Müzayedenin en pahalı tablosu Nejat Melih Devrim’in 400-600 bin lira fiyat aralığından satışa sunulan büyük boy soyut kompozisyonu. Fikret Mualla, Mübin Orhon, Yüksel Arslan, Ömer Uluç, Kemal Önsoy, Nil Yalter, Abdurrahman Öztoprak, Nur Koçak ve Selma Gürbüz gibi sanatçıların eserleri de müzayedede.

Etiketler

Bir yanıt yazın