Avrupa’nın Etkileyici Sanat Mekanlarının Geçmiş Yaşamları

Kiliselerden paten pistlerine, sarnıçlardan elektrik santrallerine kadar Avrupa’da yeniden canlandırılan birçok mekân, alışılagelmiş yapılara meydan okuyan çağdaş sanat galerilerine dönüştürülüyor.

Wallpaper*, Avrupa’daki ilgi çekici dönüşüm hikayelerine sahip sanat galerilerini listeledi.

Wiels (Brüksel, Belçika)
Dönüşümden önce: Bira fabrikası
Belçikalı Wielemans-Ceuppens ailesi, unlu mamuller ve kumaş ticareti girişimlerinin ardından 1862’de bira üzerine çalışmaya başlamış. Hızlı genişleme ve yenilikçi teknikler arayışının ardından aile, Brüksel kent dokusunda bir dönüm noktası ve Avrupa’da türünün en büyük örneği olacak bir bira üretim tesisine yatırım yapmış. 1930’da mimar Adrien Blomme tarafından tasarlanan ve “modernizmin mükemmel bir örneği” olarak övülen çarpıcı bina günümüzde endüstriyel geçmişinin izleriyle dolu. 2005-2008 tadilatları sırasında, bakır fıçılar ve fayanslar gibi orijinal unsurlar restore edilmiş. Ardından bina, 2007 yılında çağdaş sanatın merkezi olarak yeniden işlevlendirilmiş.

Bina, 19.000 m²’lik sergi alanına ek olarak bir oditoryuma, misafir sanatçılar için stüdyo atölyelerine ve bira salonunda bir kafe ve kitapçıya ev sahipliği yapıyor. Bu çağdaş sanat laboratuvarında eser sunanlar arasında Wolfgang Tillmans, Yayoi Kusama, Franz Erhard Walther, Mark Leckey, Luc Tuymans ve Rita McBride gibi isimler yer alıyor.

1930’da Wielemans-Ceuppens Bira Fabrikası’nın cephesi. Fotoğraf: Willy Kessels

Wiels’te bira salonundan dönüştürülen kafe. Fotoğraf: Alexandra Bertels.

TJ Boulting (Fitzrovia, Londra)
Dönüşümden önce: Hırdavat ve vitrifiye üretimi
1808 yılında kurulan TJ Boulting & Sons; gaz, elektrik, sıhhi tesisat ve sıcak su mühendisliğinin yanı sıra ocak ve soba üretiminden sorumluymuş. Londra’da Fitzrovia’nın merkezinde yer alan ve “Arts and Crafts” akımından izler taşıyan bina, altın ve yeşil mozaik çinilerle oluşturulmuş orijinal Art Nouveau yazılarını günümüzde de muhafaza ediyor. Gigi Giannuzzi ve yönetmen Hannah Watson, 2011 yılında TJ Boulting’i fotoğraf, fotoğraf gazeteciliği ve çağdaş sanat alanlarında özelleşmiş bir galeri alanı olarak yeniden işlevlendirmiş.

Son on yılda galeri, yükselen ve kariyerinin ortasında olan sanatçıların dinamik gösterileriyle ün kazandı. Önceki sergiler arasında, Charlotte Jansen’in küratörlüğünü yaptığı Dominic Hawgood’un şekil değiştiren “Casting Out The Self v3.1” ve “Birth” tasarımları da yer alıyor.

La Patinoire Royale – Galerie Valérie Bach (Brüksel, Belçika)
Dönüşümden önce: Tekerlekli paten pisti
Belçika’nın Brüksel şehrinde yer alan tesis, 1877 yılında tekerlekli paten pisti olarak inşa edilmiş ve rekreasyon amaçlı sporun popülerliğinin en yüksek olduğu bir zamanda dünyanın ilk paten pistlerinden biri olmuş. Yapı, 1900 yılında bir Bugatti garajına ve İkinci Dünya Savaşı sırasında bir silah deposuna dönüşmüş. Süslü Neoklasik tarzda inşa edilen bir cephe ile iç mekânı doğal ışık ile dolduran kendine özgü dairesel ve kemerli pencerelere sahip bina, 2015 yılında galerici Valérie Bach tarafından satın alınmış. John-Paul Hermant Architects, mekânı kinetik enstalasyon ve soyutlama odaklı modern ve çağdaş sanat için bir merkez haline getirmek için görevlendirilmiş.

Pierre Yovanovitch tarafından yönetilen 3.000 metrekarelik iç mekân, Joana Vasconcelos, Carlos Cruz-Diez, Martine Feipel ve Jean Bechameil gibi kişilerin çarpıcı çağdaş sanat çalışmalarına ev sahipliği yapıyor.

Brüksel Kraliyet Paten Pisti cephesinin 1877 tarihli mimari çizimi. Saint-Gilles Belediyesi’nin Şehir Planlama Dairesi arşivlerinden.

KW Çağdaş Sanat Enstitüsü (Berlin, Almanya)
Dönüşümden önce: Margarin fabrikası
Radikal çağdaş sanatın bir uygulayıcısı olarak bilinen KW, Berlin Sanat Enstitüsü için beklenmedik geçmişe sahip bir bina tercih etmiş. Orijinal barok yapı, 1794 yılında konut amaçlı inşa edilmiş. Berolina Margarinefabrik adlı margarin fabrikası olarak kullanılacak birim ise 1877’de Alman Demokratik Cumhuriyeti döneminde eklenmiş. Yapı, Auguststraße’deki en eski binalardan biri olma özelliğini taşıyor.

1991’de Klaus Biesenbach, Alexandra Binswanger, Philipp von Doering, Clemens Homburger ve Alfonso Rutigliano, fabrikanın kışkırtıcı avangart sanat için bir platform olma potansiyeli taşıdığını görmüş. Enstitünün itibarı, Kader Attia, Ceal Floyer, Carsten Höller, Lynn Hershman Leeson, Petrit Halilaj ve Adam Pendleton gibi isimlerin büyük solo sergilerin yanı sıra “Berliner Chronik” (1994), “One on One” (2012/13), “Fire and Forget. On Violence (2015)”, ve “The Making of Husbands: Christina Ramberg in Dialogue” (2019/2020) gibi dönüm noktası olacak tematik tasarımlarla güçlenmiş.

Kunst-Werke Berlin Avlusu, 1991. Fotoğraf: Uwe Walter

Pirelli HangarBicocca (Milano, İtalya)
Dönüşümden önce: Lokomotif fabrikası
1886’da mühendis Ernesto Breda’nın kurduğu tesis, bir zamanlar İtalya’nın Milano şehrindeki en gelişmiş sanayi merkezlerinden birini barındırıyormuş. Lastik üretim devi Pirelli’nin de dahil olduğu bu geniş fabrika kompleksi, demiryolu vagonları ile elektrikli ve buharlı lokomotifler üretmiş. Yapı, Birinci Dünya Savaşı sırasında ise uçak ve mermi üretimi için uyarlanmış. Bu fabrikalardan biri olan HangarBicocca, 15.000 metrekarelik devasa bir alana sahipmiş. 2004 yılında Pirelli, mekânı yıllık büyük solo sergiler ve kalıcı enstalasyonlar düzenleyen kâr amacı gütmeyen bir sanat vakfına dönüştürmüş.

Bina, günümüzde endüstriyel geçmişini yansıtmaya devam ediyor. 1963 ile 1965 yılları arasında inşa edilen 30 metre yüksekliğindeki 9500 m²’lik Navate lokomotifleri test etmek için kullanılan rayların görünür izlerini yansıtırken, Anselm Kiefer’in anıtsal kalıcı enstalasyonu The Seven Heavenly Palace’a ev sahipliği yapıyor. Eserleri sergilenenler arasında Philippe Parreno, Ragnar Kjartansson, Kishio Suga, Marina Abramović, Joan Jonas ve Cerith Wyn Evans gibi isimler bulunuyor.

Solda: Breda Elettromeccanica şirketine eklenen bina (1963-64) Sağda: Yapının içinden bir görünüm. (60’ların ikinci yarısı) Fondazione Isec, Archivio storico Breda’nın izni ile fotoğraflar kullanılmıştır.

Pirelli HangarBicocca Sanat Vakfı’nın bugünkü görünümü. (Pirelli HangarBicocca’nın izniyle. Fotoğraf: Lorenzo Palmeri)

Cisternerne (Kopenhag, Danimarka)
Dönüşümden önce: Sarnıç
Danimarka’nın Kopenhag şehrinde yer alan sarnıç, kentin su tedarik etmek için 1856-1859 yılları arasında inşa edilmiş ve 1933 yılına kadar hizmet vermiş. Tekinsiz derinlikleri ile bir katedral mahzenini veya Sırlar Odası’nın andıran mekân, birinci sınıf sanat enstalasyonları ile yeniden hayat bulmuş.

2001 yılında Modern Cam Sanatı Müzesi olarak yeni bir hayata başlamadan önce onlarca yıl işlevsiz kalmış. 2013 yılında Frederiksberg Müzeleri tarafından satın alınan sarnıç, o zamandan beri dünyaca ünlü çağdaş sanatçıların eserlerine ve iddialı yıllık sanat enstalasyonlarına ev sahipliği yapıyor. Eserleri sergilenenler arasında Jeppe Hein, Eva Koch, Ingvar Cronhammar, Superflex, mimar Hiroshi Sambuichi ve Tomás Saraceno gibi isimler yer alıyor.

Tomás Saraceno, “Event Horizon at Cisternerne”. Fotoğraf: Torben Eskerod

E-Werk (Luckenwalde, Almanya)
Dönüşümden önce: Kömür santrali
Bina, 1913 yılında bir kömür santrali olarak inşa edilmiş. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından kısa bir süre sonra ise kapılarını kapatmış.

30 yılın ardından, sanatçı Pablo Wendel ve kâr amacı gütmeyen sanat organizasyonu Performance Electrics tarafından mekân yeniden canlandırılmış. E-Werk, konut, atölyeler, sanatçılar için stüdyo alanı ve sergilerin yanı sıra kendi patentli güç kaynağını sunuyor: Kunstrom (sanat elektriği). Binanın önceden var olan altyapısıyla uyumlu ahşap yonga yakma makineleri ile sanat ve gücü bir araya getiriyor.

1920’li yıllarda E-Werk Luckenwalde. Görsel, E-Werk ve Paul Damm’ın katkılarıyla elde edilmiştir.

E-Werk’in Türbin Salonu, bugün performans sanatçılarına ev sahipliği yapıyor. Fotoğraf: Stefan Korte, (Wallpaper’ın Ekim 2019 sayısı için fotoğraflandı)

Planta (Lleida, İspanya)
Geçmişte ve günümüzde: Endüstriyel çakıl ocağı
Katalonya kırsalının kuzey ucundaki sanayi kompleksi, Anselm Kiefer ve Bill Viola gibi tasarımcıların eserleri ile ziyaretçilerini şaşırtıyor. Çakıl yığınlarının etrafında dolaşan kamyon ve vinç sesleriyle bir arada var olan Planta, alana özgü çağdaş sanata adanmış mekanlar sunuyor.

Sanat, bilim, mimari ve girişimciliğin kesiştiği yenilikçi bir proje olan Planta, Fundació Sorigué tarafından yönetiliyor ve çağdaş sanata olan ilginin yanı sıra malzeme bilimi araştırmalarına ve sürdürülebilir yapı malzemelerine odaklanıyor. Alanda ayrıca devasa bir hangar bulunuyor. Hangar, İspanyol heykeltıraş Juan Muñoz’un daha önce Tate Modern’in Turbine Salonu’nda sergilenmiş Double Bind isimli eserine ve İspanya İç Savaşı sırasında inşa edilmiş hava saldırısı sığınağında sergilenen Bill Viola’nın video enstalasyonuna ev sahipliği yapıyor.

Planta’nın endüstriyel ortamında sergilenen eserler arasında Tony Cragg, William Kentridge ve Chiharu Shiota gibi isimlerin çalışmaları da yer alıyor.

Katalonya kırsalında yenilikçi bir çağdaş sanat projesi olan Planta’yı çevreleyen endüstriyel manzara. Fotoğraf: Fundació Sorigué

König Galerisi – St. Agnes Kilisesi (Berlin, Almanya)
Dönüşümden önce: Kilise
König Galerisi, alışılmadık sergi alanları keşfetme konusunda başarılı bir geçmişe sahip. Londra’da tercih ettikleri mekân, 2017 yılına kadar yer altı otoparkı olarak hizmet etmiş. 1967’de Alman mimar Werner Düttmann tarafından tasarlanan ve günümüzde miras listesinde yer alan St. Agnes Katolik Kilisesi, mimar Arno Brandlhuber tarafından çağdaş sanat için çarpıcı bir sahneye dönüştürülmüş.
Berlin’in Kreuzberg bölgesinde yer alan St. Agnes, eski bir şapel ve neften oluşuyor. Sade görünen, fakat son derece anıtsal oranlara sahip galeri Claudia Comte, Elmgreen & Dragset, Camille Henrot ve Katharina Grosse gibi isimlerin çalışmalarına ev sahipliği yapıyor.

König Galerisi, St Agnes Kilisesi’nin dış görünümü. Fotoğraf: Roman März

Jose Dávila, “The Moment of Suspension” Fotoğraf: Roman März

Arquipélago (Ribeira Grande, São Miguel, Portekiz)
Dönüşümden önce: Alkol Fabrikası
Portekiz’de São Miguel Adası’ndaki Ribeira Grande kasabasında volkanik taş ve ahşaptan inşa edilmiş bina, 122 yıl boyunca alkol fabrikası olarak hizmet etmiş. 2015 yılında bina, Menos é Mais Arquitectos Associados ve João Mendes Ribeiro’nun elinde, disiplinler arası yaratıcı bir merkez olan Arquipélago Çağdaş Sanatlar Merkezi olarak yeniden hayat kazanmış. Merkez, adını takımadalardan alıyor. Görsel sanat sergileri, atölyeler, performanslar ve konserlerden oluşan bir program aracılığıyla “gözlemlemek, teşvik etmek, yaymak” misyonunu yansıtıyor. Arquipélago coğrafyanın, çağların ve yaratıcı disiplinlerin uyumlu ve ileriye dönük bir sentezini gözler önüne seriyor.

Tadilattan önce Arquipélago’nun binalarından birinin dış görünümü.

Jonathan Saldanha’nın Arquipélago’da 2018 yılında sergilediği “Sonic Geometry” başlıklı çalışmasından bir görüntü.

Etiketler

Bir yanıt yazın