9/11 Sonrasında Gökdelenler Hala Güç Sembolü

Çoğunlukla bir prestij simgesi olarak algılanan gökdelenlerin inşasına, Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırılar sonrasında hızla devam ediliyor.

Gökdelen bir çelişkidir.

Yüksek yapılar mimarlıkta en gözde bina tipi, ama aynı zamanda mesleğin özü ile taban tabana zıt. Temel olarak, mimarlık bir barınak sağlamak için yapılır. Gökdelen ise dikey bir kibir simgesidir.

Herhalde, hiçbir mimar gökdelen mimarisinin tuhaflığını Minoru Yamasaki kadar somutlaştırmamıştır. Yamasaki, 110 katlı Dünya Ticaret Merkezi kulelerini tasarlayan bir Seattle sakini. Yükseklik korkusu olan Yamasaki, ikiz kulelerin pencerelerini sadece 45 santimetre genişlikte yaparak bu hissi paylaşan insanların korkusunu hafifletmeyi amaçlıyordu.

“Ekonomik veya sosyal kısıtlamalarım olmasaydı,” demişti bir keresinde, “Tüm sorunlarımı tek katlı binalarla çözerdim. Düşünün, çiçeklerle dolu iç açıcı bahçelere bakan mekanlarda çalışmak ne kadar keyifli olurdu.”

1986’da hayata veda eden Yamasaki bile, gökdelen hikayesindeki son teknikleri görseydi şaşırırdı: 2001’de ikiz kulelerin yıkılmasından beri geçen 10 yılda, bazılarının bu saldırının yüksek binaların sonunu getireceğini tahmin etmesine rağmen, şimdiye kadar görülmemiş bir yoğunlukla gökdelen tasarımları yapılıyor.

Son 10 yılda, ikiz kulelerin yıkılmasından önce mimarlık tarihinde yapılmış olan toplam yüksek bina sayısından daha fazla gökdelen inşa edildi. Şikago menşeili Yüksek Binalar ve Kentsel Çevre Konseyi’ne (Council on Tall Buildings and Urban Habitat) göre, 2001’in sonundan itibaren yüksekliği en az 200 metre olan 350 gökdelen inşa edildi. 2001’den önce sadece 235 yüksek bina yapılmıştı.

Son 10 yıl, yüksekliği en az Empire States Binası kadar (381 metre) olan süper-yüksek binaların tasarımcıları için oldukça verimli geçti. New York’taki Gökdelen Müzesi’nde Ocak ayında açılan bir sergi olan “Supertall!”a göre, 2001’den beri 48 adet mega bina inşa edildi. Serginin yıldızı geçen sene Dubai’de açılan dünyanın en yüksek binası Burj Khalifa. Şikagolu mimar Adrian Smith tarafından tasarlanan bina 828 metre, yani ikiz kulelerin üst üste koyulmasıyla ulaşılacak yüksekliği bile geçiyor.


Burj Khalifa

Yüksek bina inşa etme modasının açıklaması büyük ölçüde ekonomik. Küresel ekonomi son yıllarda hızla geliştiği için, dünyanın en büyük ülkeleri de daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde kentleşmeye başladı (Çin tek başına 9/11 sonrası kulelerin yaklaşık yarısını inşa etti). Batıda o yıllardaki kolay krediler yeni gökdelenlerin finansmanına da yardımcı oldu. Pek çoğu, sahiplerinin hala satmakla uğraştığı kat mülkiyetleriyle doldu. Petrol zenginliği sadece Dubai ve Abu Dhabi’nin değil, Moskova ve Astana’nın da silüetini allayıp pulladı.

Yüksek binaların artışı, mühendislik ve teknolojideki gelişmelere de çok şey borçlu. Bu binaların deprem ve şiddetli rüzgarlara nasıl tepki vereceğini tahmin etmek de artık oldukça kolaylaştı. Ancak, yüksek bina yapımının politik ve psikolojik yönleri de var. Hızlı gelişen veya modernleşen ülkeler, gökdelenleri hala esas prestij projeleri olarak görüyor; Amerikalılar’ın 20. yüzyılda yaptığı gibi…

9/11 sonrası, yerden 100 kat yüksekte çalışma veya yaşama konusundaki gerginlik hala devam ediyor olabilir. Ancak, kaygımız küresel gökdelen istatiklerinden bağımsız hale gelmeye başladı. 2010’da Amerika’da inşa edilen en yüksek bina (Şikago’daki 72 katlı, 250 metre yükseklikteki Legacy Tower) dünyanın 19. en yüksek binasıydı. Dubai, Abu Dhabi, Hong Kong, Nanjing, Shanghai, Ho Chi Minh ve İstanbul’daki yüksek binalar, bu binayı geçmişti.


CCTV Binası

Sadece mimari açıdan bakılırsa, 9/11 saldırılarından sonra yapılan en önemli yüksek bina, OMA’dan Rem Koolhaas ve Ole Scheeren tarafından tasarlanan Pekin’deki CCTV Tower Binası. 235 metrelik CCTV çok yüksek sayılmasa da, bir gökdelen. Bu görece az yüksek olma durumu, binanın stratejik cazibesinin bir parçası: yükseklik yarışına girmeyi reddediyor. Bina, devletin gücünün ve yönetimin tarafsızlığının en açık göstergelerinden biri. Kendinizi bir karınca kadar minik hissetmek istiyorsanız, Chrysler Binası’nın ya da Park Fifth Tower’ın değil, CCTV’nin önüne gidin.

Gökdelenler konusunda sürekli kafa patlatan bir insan, sonunda kıvrım ve zikzaklar da hayal etmeye başlıyor. Bunun son örneği toplam 19 kişi olan 11 Eylül korsanlarının 15’inin memleketi Suudi Arabistan’da, ülkenin ikinci büyük kenti olan Cidde’de yapılacağı açıklanan gökdelen. Planlara göre bina, Burj Khalifa’dan 150 metre daha yüksek olacak. Smith ve ortağı Gordon Gill tarafında tasarlanan Kingdom Tower en az 1 kilometre yükseklikte olacak.


Kingdom Tower

Suudi Arabistan, Dubai veya diğer zengin ve hızla büyüyen yerlerde, gökdelenler kısıtlamalarının ikisinden kurtuluyor. İlki “Manhattanizm”, yani yüksek binaların yoğun merkezi bölgelerde inşa edilmiş olması, kentsel gridle ve inşaatı geciktiren bazı gerekliliklerle kuşatılması. İkincisi ise takım elbise, yani gökdelenlerin tanım gereği ofis binaları olması.

Kingdom Tower, Amerikalı firma HOK Architects tarafından tasarlanan yepyeni bir karma kullanımlı gelişim alanında yükselecek. Binanın alt katlarında ofisler yer alacak, ancak üst katlarda bir Four Seasons Hotel ve düzinelerce özel konut katı yer alacak. Gökdelenin en dikkat çeken özelliklerinden biri, 157. katta dışarıya doğru çıkıntı yapan teras. Burası herkese açık bir seyir terası değil, gökdelenin tepesinde (yaklaşık 915 metre yükseklikte) özel bir avlu.

Smith, gökdelen arsasının Suudi Arabistan’ın en iyi bilinen savaş sonrası yapılarından biri olan Skidmore, Owings ve Merrill tasarımı Hajj Terminal’den uzak olmadığını söylüyor. Ayrıca, bölge “büyük ölçüde çöl”.

Bu durum, Kingdom Tower ile Frank Lloyd Wright’ın Şikago’daki bir alan için 1956’da önerdiği narin ve çok yüksek gökdelen Illinois arasındaki benzerliği açıklamada yardımcı olabilir (Hiçbir zaman gerçekleştirilmeyen o kule de boşluğun ortasında yükseliyormuş gibi görünüyordu). Kingdom Tower alanında, aslında Pickard Chilton mimarlık ofisi tarafından tasarlanan kilometrelik gökdelen için yer kazıldı. Bu proje, 2009 yılı başlarında küresel krizin patlamasıyla rafa kaldırılmıştı.

Bu ülkede de, son yıllarda mimari açıdan ilgi uyandıran gökdelenlerin çoğu ofislerden ziyade yatak odaları bulunduracak şekilde tasarlandı. Frank Gehry’nin Aşağı Manhattan’daki yeni gökdeleni, mimarın Bernini ve Cass Gilbert kadar farklı işlerini hatırlatan, buruşuk bir paslanmaz çelik kabuğun içinde 903 daireyi sarmalıyor.

Santiago Calatrava, Şikago için burularak yükselen, vidaya benzer bir konut kulesi önermişti. Yapı, 610 metre yüksekliği ile Kuzey Amerika’nın en yüksek binası olacaktı. Maalesef, proje kredi krizinin kurbanlarından biri oldu. Tıpkı Fransız mimar Jean Nouvel’in Century City için önerdiği ultra-ince müthiş cam kule gibi…


2006’da Ground Zero için yapılan öneri

New York’a dönecek olursak, gökdelen meselesi kendi içinde bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bir zamanlar ikiz kulelerin yer aldığı arazinin hemen kuzeyinde iki yeni gökdelen dikilmiş durumda. Bunlardan 7 Dünya Ticaret Merkezi olarak adlandırılan ve 52 katlı olanı beş yıl önce inşa edildi. Diğeri, 1 Dünya Ticaret Merkezi (orijinal adıyla Özgürlük Kulesi) ise yapım aşamasında ve bittiği zaman 541 metre yüksekliğiyle Birleşik Devletler’in en yüksek binası olacak.

Her iki kule de Skidmore, Owings ve Merrill’in tasarımı. 1 Dünya Ticaret Merkezi, Skidmore’dan David Childs ile Dünya Ticaret Merkezi alanının master planını yapan Daniel Libeskind’in ters giden iş birliği ile başlamıştı.

1 Dünya Ticaret Merkezi için yapılan tasarım duyarsız ve anlamsız. 7 Dünya Ticaret Merkezi ise, Childs ve cam sanatçısı James Carpenter arasındaki daha iyi giden ortaklık sayesinde, Amerika’da son 20 yılda yapılan en zarif kulelerden biri.

Gökdelenler mimari yaratıcılık veya becerikliliğin kaynağı için umutsuz bir son mu? Yoksa serbest pazar ekonomisi veya politik gücün bir sembolü mü? Yükselen bir yol gösterici mi yoksa bir endişe yığını mı? Her durumda cevap, her ikisi de…

Etiketler

Bir yanıt yazın