1999’dan 2011’e…

Oktay Ekinci, yazısında, Van depreminin ardından yaşananları 1999 Kocaeli depremi ile karşılaştırarak denetimsizilik ve plansızlığın altını çiziyor.

Van’da 7.2’lik sarsıntıyla yerle bir olan yapılar ve köyler için başta mimarlık, mühendislik, şehircilik ve yer bilimleri meslek odaları olmak üzere, akademik ve uzman kurumların açıklamalarını okuyor musunuz?

Özeti şu: “Denetimsizlik, plansızlık, umursamazlık, proje ve uygulamada teknik hizmet eksikliği…”

Peki, 1999’da aynı büyüklükteki Bolu-İzmit-Marmara depremi için başta mimarlık, mühendislik, şehircilik ve yer bilimleri meslek odaları olmak üzere, akademik ve uzman kurumların açıklamalarını da anımsıyor musunuz?

Özeti şuydu: “Denetimsizlik, plansızlık, umursamazlık, proje ve uygulamada teknik hizmet eksikliği.”

İzleyen yıllardaki sayısız panel ve sempozyumda ele alınan “temel sorun” da aynıydı… “Denetimsiz”lik giderilmeli; “plansız”lık sona ermeli; “umursamazlık”ın yerini kamusal sorumluluk almalı; “teknik hizmet eksikliği”ne, özel yasalar çıkartılarak artık izin verilmemeliydi.

Aradan geçen 12 yılda ne yapıldı; nelere çözüm getirildi?
Yanıtın koskocaman bir “hiç” olduğunu Van depremi ve uzman kurumların açıklamaları kanıtlamıyor mu?

Eğer bir ülkenin -sözde- en gelişmiş bölgesi ile en yoksul coğrafyasında, aynı büyüklükteki iki depremin yarattığı sonuç “aynı” ise; üstelik aradan 12 yıl geçmesine rağmen “depremi felakete dönüştüren nedenler”i giderecek hemen hiçbir yasal ve yönetsel adım atılmadıysa; dahası aynı sürede yürürlüğe giren yeni imar düzenlemelerinin de felaketleri önleyici değil, daha da körükleyici oldukları söyleniyorsa; Van’da sayısını henüz bilemediğimiz can kaybımızın, taş taş üstünde kalmayan köylerimizin ve “betonarme mezarlığı”na dönen kentlerimizdeki yürek burkan görüntülerin adı ne olabilir?

Yine, 99’da yaptığımız tanımı “aynen” yinelemekten başka bir yanıt bulamıyorum; “Emlak rantı uğruna ülkeyi imar başıboşluğuna teslim eden çıkarcı siyasetin deprem manzaraları..”

Fiyasko yasalar
Anımsarsanız, depremin büyük darbesinden sonra ilk yürürlüğe giren “yapı denetim” yasası oldu. Van dahil, ülkenin yoksul kesimlerindeki illerin “dışarıda” tutulduğu, sadece yapı denetim şirketlerine para ödenebilecek zengin illerde zorunlu kılınan bu yasa ile adeta “denetim pazarı” kuruldu.

O kadar ki kimi kentlerimizde, yapı denetim şirketlerini “belediye meclis üyeleri” kurdular. Böylece “belediyecilik ile imar tüccarlığı” eşanlama gelebilecek inşaat ve emlak piyasaları yaratıldı. Sonuç? Bazı iyi niyetli-dürüst şirketlerin dışında, sayısız firma hakkında açılan soruşturmalar, soruşturmalar…

Son yıllardaki; hatta haziran seçim sürecindeki yeni düzenlemelere de bakın… “İmar disiplini” yerine, başta köylerde olmak üzere kent merkezlerinde bile “özensiz ve kuralsız yapılaşma özgürlüğü”nü adeta kutsayan yasalar nasıl da yazılıp onaylanabildi?

Dahası, belediyelerin teknik olanakları ve denetimleri güçlendirmek dururken, “eğer bir yatırıma imar olanağı ve ruhsat verilmezse, 3 ay sonra inşaat ve yapı kullanma iznini Bakanlık verir” gibisinden, dünyada eşi benzeri görülmemiş talan yasaları KHK’lerle (Kanun Hükmünde Kararname) yürürlüğe sokuldu.

TBMM’yi bile devre dışı bırakan o KHK’ler ki aslında “faşist” bir dönemin; 12 Mart 1971 “muhtıra”sının ürünüydüler… Sonra da 12 Eylül 1980 darbesinin anayasasında yer aldılar! Gelin görün ki darbelere karşı Cumhuriyet tarihinin en etkin mücadelesini verdiği söylenen bir iktidarın, özellikle “imar başıboşluğunu kurumlaştırma” konusunda dört elle sarıldığı yöntem oldular… Hem de “ileri demokrasi” sürecinde!

Şimdi eminim ki tıpkı 99 sonrası gibi, önümüzdeki günlerde de hep şunu söyleyecekler: “Depreme karşı dayanıklı yapılaşma için yasal düzenlemeleri güçlendireceğiz.”

Ben sadece sırıtacağım; ya siz?

Etiketler

Bir yanıt yazın