İller Bankası’nın Yıktırılmasının Düşündürdükleri

Ankara’da mimarı Seyfi Arkan olan İller Bankası binası iki gece içinde, yangından mal kaçırır gibi yıktırıldı. Binanın yanında bulunan Hergelen Meydanı’na[1] yapımı 2013 yılında başlayan devasa cami sebebiyle yıktırılma ihtimali konuşulup yazılsa da, bina boşaltılıp, etrafı paravanlarla çevrilip camları açık tutularak çürümeye terk edilse de; korunması doğrultusunda çıkan resmi kararlar, meslek odalarının mücadelesi ve kamuoyu oluşturmaya yönelik bilgilendirme çabalarının sonucu olarak yine de aklıselimin galip geleceğine dair içimde tuhaf bir umut ışığı vardı sanırım. Yoksa yıktırılması bende bu kadar üzüntü ve şaşkınlık yaratmazdı.

Döneminin önemli mimari eserlerinden olan İller Bankası’nın projesi yarışma sonucu elde edilmiş. Yine dönemin önemli mimarlarından Seyfi Arkan binayı 1930’larda yaygın olan Uluslararası Modern Mimarlık anlayışına göre tasarlamış, 1937 yılında inşaatı tamamlanmıştır. Seyfi Arkan  hakkında yazmak, binanın mimari özelliklerini ayrıntılandırmak mümkün.[2] Ama konuya Ankara’da, yani Türkiye’nin başkentinde neler oluyor diye yaklaşmak daha doğru olabilir düşüncesindeyim.


Şekil 1a: 1960 Ankara Haritası. Yeşil aksın AOÇ’nden başladığını, Ankara Çayı’na paralel olarak devam ettiğini, 19 Mayıs Stadyumu’na doğru yaptığı bir dönüşten sonraGençlik Parkı’yla sonlandırıldığını gösterir.


Şekil 1b: Ankara1946 Turistik Planı.


Şekil 1c: Uydu fotoğrafı, 2016.

Ankara’nın Erken Cumhuriyet dönemine kısaca bakarsak, şehrin şekillenmesinde iki imar planının, Lörcher (1924-25) ve Jansen (1927) planlarının belirleyici olduğunu görürüz. İkinci plan olan Jansen planı şehrin kurgusunu  iki temel aks ya da mekansal eksen çerçevesinde çatmış.  Bunlardan ilki Kale’den başlayıp Çankaya’ya uzanan ve döneminin neredeyse tüm kurumsal yapılarının üzerinde olduğu Atatürk Bulvarı ya da Kuzey-Güney aksı ile ikincisi, plana baktığımızda ilkini yatayda kesen, Atatürk Orman Çiftliği ile başlayıp, rekreasyon/eğlence ve dinlenme alanları ile devam eden, sportif faaliyetlerin yapılarını, parkları barındıran Doğu-Batı aksıdır.[3] İller Bankası’nın konumu ise bu iki eksenin kesiştiği alanda, Gençlik Parkı’nın karşısında ve Atatürk Bulvarı’nın üzerindeydi (Şekil 1a, 1b, 1c). İller Bankası aynı zamanda adeta bir açık hava mimarlık müzesi olan diğer aksın da üzerindeydi. Onunla aynı hat üzerinde Ernst Egli, Bruno Taut, Ahmet Hikmet Koyunlu, gibi ünlü yabancı ve Türk mimarlarca tasarlanan Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Zübeyde Hanım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Ankara Olgunlaşma Enstitüsü, Ankara Radyosu, Türk Hava Kurumu, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi erken dönem cumhuriyet binaları bulunmaktadır.


Şekil 2: Millet Camii ve Aksaray/Cumhurbaşkanlığı Külliyesi.

Önce yatay olan mekansal eksenin son durumuna bakalım. Eksenin başlangıcına yani Atatürk Orman Çiftliğine (AOÇ) Aksaray ya da daha sonra değiştirilen ismiyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi inşa edildi. Daha sonra Külliye’ye hükmeden Millet Camii inşaatı tamamlandı ve ibadete açıdı (Şekil 2). Külliyeye eklenen diğer binaların inşaatı sürmekte. Bölgede yıkımlar oldu (örneğin, Atatürk’ün çiftlik evi Marmara Köşkü, işçi blokları, işçi ve memur lokantası…), sırada bekleyenler de var. Ayrıntıya girmeyelim, eksenin başlangıcı böylece yeniden tanımlandı. Eksenin kültürel ve rekreatif etkinlikler için kullanılan bölümü ise adı Ulus ya da Erbakan Camii ve Kültür Merkezi olarak geçen devasa cami ile sonlandırıldı. Bu arada 19 Mayıs Stadyumu’nun, Ankara AKM’nin yıkımı gündemde tutulmakta. Dolayısıyla planlı bir yıkım ve yeniden yapım söz konusu.


Şekil 3: Yeşil aksın sonu, 2017.

Ulus Camii dini olarak işlevsel olmaktan çok, daha açılmadan siyasi bir propaganda aracına dönüştürülmüş durumda. Önemli olan görünmesi, çevresine hakim olması ve çevreyi toplumsal kullanım açısından dönüştürmesi. Yani neo-liberal İslami söylemin mekânsallaştırılıp toplumsal belleğin yeniden kurgulanmasına yardım etmesi. (Şekil 3).

Oysaki İki aksın kesiştiği bu bölge, Kemalettin Bey’in tasarımı olan İkinci Vakıf Apartmanları (1928), bloğun giriş katında yer alan Küçük Tiyatro ve Oda Tiyatrosu’yla, Paul Bonatz’ın Opera binasıyla, Gençlik Parkı’yla, Giulio Mongeri’nin tasarladığı ve dönüştürülüp galeri (SALT) olarak kullanılan Osmanlı Bankası Misafirevi binasıyla Jansen planının anlamına uygun bir şekilde senelerdir kullanılagelmektedir. Ancak Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin İller Bankası yanında bulunan Hergelen Meydanı’na devasa bir cami inşaatı için aldığı karar, bu kullanımı değiştirecek midir? Caminin inşaatı bitti, açılması için son hazırlıklar yapılmakta, hatta bayramda açılacağına dair haberler var.  İller Bankası’nın yıktırılması bu son hazırlıkların içine girdi anlaşılan. Caminin mimarı Muharrem Hilmi Şenalp, Hassa mimarlığın sahibi, İstanbul Ataşehir’de Mimar Sinan Camii’nin de mimarı. Zaten Hergelen Meydanı’ndaki caminin İstanbuldaki caminin aynısı ama daha küçüğü olduğu söyleniyor. Kendisiyle bir söyleşi yapabilirsem, Ulus Camii’nin tasarım kriterlerini, o bölgeye neden devasa bir cami projesi tasarladığını sormak isterim. Vereceği cevabı merak ediyorum.

Son zamanlarda yolu o bölgeye düşen mimar olmayan tanıdıklarım da caminin büyük değil devasa olduğundan söz etti hep.[4] Oysaki mimarlık eğitimi almış olan herkes, şehrin böylesine önemli, sembolik açıdan anlamlı, yakın tarihin mirası, yukarıda da yazdığım gibi adeta bir açık hava mimarlık müzesi olan yerinde bina tasarlarken bağlamını göz önüne alması gerektiğini bilir. Eğer bağlamı göz önüne almıyorsa, işin içinde başka nedenler olduğunu (ekonomik, ideolojik, siyasi, …) varsayabiliriz.


Şekil 4a: 2016 yılında Opera Köprüsü’nden görünüş. Caminin etrafındaki binalar henüz yıkılmamışken.


Şekil 4b: 2016 yılında Hergelen Meydanı tarafından görünüş. İller Bankası arkada kısmi olarak görünmektedir.

Caminin fotoğraflarını İller Bankası’nın yakınındaki diğer binalar yıktırılmadan önce 2016 yılında çekmiştim. Cami dar bir boşluğa sıkıştırılmış gibi duruyordu. Çevresine de yabancılaşmıştı (Şekil 4a, 4b).  Bu yıl da tesadüfen, yıkım başlamadan hemen önce, akşamüzeri, bölgenin, özellikle de caminin çevresiyle ilişkisini fotoğraflamak için gitmiştim. İller Bankası’ndan önce yıktırılan diğer binalara rağmen cami hâlâ o kadar büyüktü ki, ne çevrede varolan bina dokusuna uyuyordu, ne de onlarla bir ilişki kurabiliyordu. Sanki uzaydan indirilip o boşluğa öylece konmuş gibiydi. Gitmişken epeydir çevresi paravanlarla kapatılmış İller Bankası’nın da arkadan fotoğraflarını çektim (Şekil 5a, 5b). Meğer o gece yarısı yıkım başlıyacakmış.


Şekil 5a: Yıkım gecesinden önce İller Bankası’nın arkadan fotoğrafı, 2017.


Şekil 5b: İller Bankası’nın zarar görmüş yapısal elemanları, 2017.

Caminin projede gösterilen alanı Gençlik Parkı’nın alanına eşit büyüklüktedir. Oysaki çevrede irili ufaklı, bir bölümü tarihi olan 14 adet cami zaten var ve kullanılagelmekte. Nüfusu değişmemiş olan bir bölgeye 7 000 kişinin aynı anda ibadet edebileceği bir cami yapma kararının arkasında olan asıl neden nedir? Üstelik bu boyutlarda olan bir caminin çevresine yabancılaştığını inşaata izin veren yetkililer de farkında ki, camiye bir avlu yaratılması telaşına düşerek çözüm aramaya başladılar. Belediye başkanının açıklamasına göre yıkılan binaların yanısıra otobüs durakları da yer altına indirilecek, yukarısı yaya bölgesi olarak caminin avlusuna dahil edilecektir.[5] Henüz açıklanmadı ama yeşil dokusuyla Gençlik Parkı da bu avlunun meydanlaşması için yeniden düzenlenecek, dedikodulara göre yıkımlardan Opera binası da payını alacaktır. Otobüs duraklarının kaydırılacağı yer arkeolojik alanmış, ne gam… Önemli olan avluya yer açmak, orayı meydanlaştırmak.

Sadece Ankara’da değil Türkiye’de büyük şehirlerde devasa büyüklükte cami inşaatları var. Örneğin Çamlıca Camii’nin mimarının basına açıklamasını okursanız, caminin büyüklüğü ve her yerden görünebilirliği açıklamada önemli bir yer tutuyor.[6] Daha küçük, nüfusu değişmemiş, hatta azalmış yerleşimlerde de senelerdir kullanılan caminin yıkılıp yerine yapılan büyük cami örnekleri verebiliriz. Bu camiler ne içine yerleştirildikleri meydanla ne de çevredeki bina dokusuyla uyum sağlayabiliyorlar. Bu gayretin en temel sebebi iktidarın siyasi söylemini, neo-liberal İslami söylemini mekansallaştırma çabası diye düşünüyorum. Yani ekonominin ana damarının inşaat olduğu bir ortamda, toplumsal ve ekonomik gerçeklerin bu söylemle perdelendiğinden söz edebiliriz. Mimarlık antik dönemlerden beri iktidarların propagandalarını mekansallaştırma aracı olarak kullanılagelmiş ama siyasi güçler anıtsal binalarını inşa ederken var olan dokuya zarar vermemişler. Ankara’da  İller Bankası’nın yıkımını, hoyratça gerçekleştirilen bir mekansal dönüşümün parçası; Başkent’in Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Türkiye’nin diğer şehirlerine de örnek olması için kurgulanan ve gerçekleştirilen yapısal programını[7] silme isteği, onun yerine günümüz iktidarının kendi söylemini mekansallaştırma çabası olarak değerlendirebiliriz.

Mekansal politika: Toplumsal Belleğin Mekan Aracılığıyla Yeniden Kurgulanması Mümkün mü ?

Anıtsal camilerin ve külliyelerin inşası ya bölgenin topoğrafik özellikleri göz önüne alınarak tepelere, ya da simgesel olarak Cumhuriyetin simgesel mekanlarına, modern ve seküler bir toplum olma çabasını temsil eden yerlerin ortalarına yapılıyor. Gün geçmiyor ki belediye, simgesel açıdan tarihsel önemi olan bir yere cami yapacağını ilan etmesin (örneğin Kızılay, Güven Park). Bir de işadamlarının ya da şirketlerin vergiden düşmek için iş yerlerine bitişik olarak, daha küçük boyutlarda yaptırdıkları camiler var. Toplumsal belleğin yeniden kurgulanması bu yeni mekansal sembollerin kullanımıyla pek olamıyor çünkü içlerinde binlerce kişinin ibadet edebileceği büyüklükte olan bu camilerin cemaatleri yok. Cemaat yokluğundan başbakan yardımcısı Kurtulmuş da bir konuşmasında söz etti ve inşallah camilerin cemaatlerinin oluşacağını söyledi. (2016).[8] Böyle bir niyet ve istekle, hiçbir fizibilite raporu olmadan, yüksek bütçelerle inşa edilen bu camiler olsa olsa 70’lerde kuramsallaştırılan post-modern görüşte anlatıldığı üzere (D.S.Brown, R.Venturi, S.Izenour) reklam tabelası ya da devasa heykel görevi görüyorlar. Uzaktan arabayla geçerken şehrin siluetinde algılanıyorlar ve geçene yeni siyasi söylem hakkında mesaj veriyorlar ama mekansal olarak deneyimlenmiyorlar. Ya da kentsel mekânın/meydanın yeniden ve daha büyük ölçekte tanımlanarak toplumsal ilişkilerin o meydanlarda dönüşmesine, kadın erkek ayrımının olduğu mekanların kullanımının yaygınlaşmasına, gündelik yaşamın ritmi içinde hizmet edemiyorlar. Bu tür dini bina komplekslerini tasarlayan mimarlarımız projeleriyle mekanın simgelerini oluşturuyorlar ama proje uygulandıktan sonra mekanın kendisi gündelik kullanım içerisinde simgelerin temsiline dönüşemiyor, görsel bir obje olarak kalıyor. Dolayısıyla tüketim toplumlarında son yıllarda yaygınlaşan markalara dönüşüyorlar (marka kent, marka mahalle, marka köy, vb.)

Toplumsal belleğin yeniden kurgulanmasına gelince, bellek ile mekan iç içe ilişki içerisinde olan iki olgu. Mekan ve yer toplumsal ve kişisel deneyimlerimizin geçtiği, ilişkilerimizin kurulduğu ya da bozulduğu, gündelik hayatımızın parçası olarak hatırlamamızı sağlayan en önemli etken. Ama hem kişisel hem de toplumsal belleğin parçası haline gelen mekanlar/binalar/bina kompleksleri,  kaybettiklerimizdir. Çünkü hafızamızın parçası haline gelebilmeleri için, belleğin tanımı gereği, yok olmaları gerekir. Bir de toplumsal bellek, yine tanımı gereği aktarılabilir bir şeydir. Şimdilerde Ankara’daki sistematik yıkımlarla hem kişisel hem de toplumsal belleğimizin parçası haline gelmiş olan binalar, İller Bankası’ndan önce, Baraj Gazinosu, Su Süzgeci Binası, Hava Gazı Fabrikası, Danıştay Binası, Marmara Köşkü ve Etibank binası; boşaltılarak çürümeye terk edilen ve yıkıma hazırlanan Ankara’nın ilk memur evleri olan Saraçoğlu Mahallesi gibi simgesel değeri olan binalar ve yerler. Dolayısıyla günümüzün mekansal politikası yıkılan yerleri toplumsal hafızadan değil gündelik yaşamdan siliyor, ama yerine getirmeye çalıştığı yaşam biçiminin simgeleri görsel boyutta kalıyor. Aynı şimdinin dijital dünyasının yarattığı sanal mekanlar gibi.

Amerika’nın Irak’ı yalan dolan sebeplerle işgali sırasında, sadece Irak’ın değil dünya kültür mirasının da parçası olan eserlerin teker teker yok olduğunu çaresiz bir şekilde izledikçe, öğrencilere mimarlık tarihi dersinde anlattığım örneklerin her sene azaldığı tesbit etmeye başladım.  Dersler sırasında da anlattığım konunun mimari örneğinin çok kısa bir süre önce var olduğunu ama savaş sırasında bombalanarak yıkıldığını öğrencilere söylemeye, bunun nedenleri üzerine konuşmaya başladım. Aynı şey Suriye’de de oldu. İslam kültürünün en önemli eserlerinin bulunduğu iki şehir, Bağdat ve Şam neredeyse yok oldu. Bağdat’ın işgali sırasında işgal kuvvetleri şehri bombalamadan önce ilk iş olarak Bağdat Müzesi’ni yağmaladılar. Irak’lı sanat tarihçilerinin ve arkeologların dünya basınına bu durumu açıklayan ve durdurulmasını isteyen demeçler verdiklerini hatırlıyorum. Şimdi ülkemizde hepimize ait kültür mirasının acımasızca, temsilcilerimiz olarak seçilenlerin kararlarıyla yok edildiğini görüyoruz. Acaba seneye öğrencilere nasıl bir açıklamada bulunmalıyım? Şehirde mimarlık tarihi gezisi yaparken İller Bankası’nın yıkılma nedenlerini nasıl anlatmalıyım?

  


[1] Hergelen Meydanı İtfaiye Meydanı olarak da anılır.

[2] Editörler: Cengizkan A, İnan A.D., Cengizkan M. (2012), Modernist Açılımda Bir Öncü: Seyfi Arkan. TMMOB Mimarlar Odası, Ankara.

[4] Büyük cami inşaatının ilk örneği Ankara’da Kocatepe Camiidir. Gerek konumu, gerekse büyüklüğü ile Ankara’nın siluetinin parçasıdır (…). Ulus Camii ve Külliyesi için inşaat şirketi Siyah Kalem tarafından verilen bilgiler: Ankara Ulus İtfaiye Meydanı’nda 2013 yılında inşaatı başlamış olan proje, 2.600 m² iki katlı namazgah katına sahip bir cami ile yaklaşık 900 araçlık 5 katlı otopark ve bir kültür merkezinden oluşmaktadır. Toplamda 70.000 m² inşaat alanına sahip proje kapsamında ayrıca konferans salonları ve İslam Sanatları Müzesi yer almaktadır. Yapımına 2013 yılı Ekim ayında başlanan proje 2017 yılı ikinci çeyreğinde tamamlanacaktır. (http://www.siyahkalem.com/projeler_Ankara_Ulus_Camii_ve_Kultur_Merkezi_pr_1049_2_27) 23 06 2017.

[5] http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=117535; 30 06 2016.

[6] http://emlakansiklopedisi.com/wiki/haci-mehmet-guner ; 08 06 2016.

http://www.risalehaber.com/iste-camlica-camiindeki-buyuk-sir-248122h.htm; 24 June 2016.

[7] Ankara’nın Erken Cumhuriyet Dönemi’nde kurumsal yapı proğramı: TBMM ve bakanlık binalarının yanısıra müzeler, Sergievi (bugünkü opera binası), radyoevi, temel eğitim binaları (ilk ve orta okullar, lise), Ankara Üniversitesi fakülte binaları, tiyatrolar, memurlar için konfor şartları çağdaş gereksinimlere uyan (elektrik, merkezi ısınma, akar su) lojmanlar. Dini binaların yapımı sivil toplum kuruluşlarına (vakıflar, dernekler) ve kişilere bırakılmış.

[8] Kurtulmuş, N. (2016) Tarihi ve Kültürel Yapısıyla Tarihi Yarımada, Sosyal Medya Sohbetleri, Fatih Belediyesi, İstanbul, Haziran.

Şekil 1b: Ankara1946 Turistik Planı.

    

Etiketler

Bir yanıt yazın