Genel Kurula Giderken Mimar Delegeye Notlar

TMMOB Mimarlar Odası 47. Genel Kurulu, 18-19-20 Eylül tarihlerinde Ankara’da gerçekleşecek. Malum pandemi ortamı nedeniyle birçok meslek örgütü gibi Mimarlar Odası’nın Genel Kurulu da beş ay kadar gecikmeli bir şekilde yapılmış olacak. Peki dışarıdan bakan bir göz için mimarlık mesleğinin geleceğini şekillendireceğini düşündüren bu toplantının, mimarlar için anlamı nedir? Bu kurul, üyelerinin meslek yaşantısına ne düzeyde etki edebilir?

Hukukçuların yıllardır gündeminde olan ve iktidar eliyle en azından şimdilik yasal olarak önünde engel bırakılmayan Çoklu Baro Sistemine geçiş; iktidarın TMMOB ve bileşenlerinin de peşini kolayca bırakmayacağının bir göstergesi oldu. Çok uzak olmayan bir gelecekte, yönetimde “nispi temsil” ve “İl Odaları” gibi kavramların TMMOB Bileşeni Odalar için de tekrar gündeme getirilmesi olasılığı göz önüne alındığında, Mimarlar Odası’nda da bazı konuların tekrar ele alınması gerektiği söylenebilir. Tabii varlığı korunmak isteniyorsa…

Bir yandan, mesleğini layığı ile yapmaya çalışıp, henüz kayda değer bir ödül alamasa da mimarlık yarışmalarına gönül vermiş bir meslektaşınız; diğer yandan iki dönem Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanlığı yapmış, tabiri caiz ise Odanın da tozunu yutmuş bir kardeşiniz olarak belki de biraz geç kalmış bu yazının, özellikle genç meslektaşlar arasındaki Oda algısını biraz olsun netleştirebileceğini umuyorum.

Yazıya mimarlık ortamında her dönem gündemde olan birkaç sav üzerinden tespitlerle devam edeyim:

Sav 1- “Mimarlar Odası, meslek örgütünden çok siyasi bir örgütlenme gibi davranıyor”

Mimarlar Odası, siyasi bir örgütlenme değilse de mesleğin yapısı gereği siyasete etki edebilecek potansiyele sahip olduğu çok açık. Mimarlar Odası, kurumsal yaşamı boyunca gelmiş geçmiş her iktidarın kanunsuz rant planlarının karşısında önemli bir toplumsal muhalefet aracı oldu.

Gerek siyasi iktidarın gerekse Oda yönetiminin çok uzun zamandır aynı kişilerin elinde bulunmasının etkisiyle son dönemde Mimarlar Odası yalnızca AKP karşıtı bir mevzii gibi algılansa da bu durum yine de Odanın var oluşundan bu yana her zaman, “her siyasetten” kent yağmacıları tarafından bir tehdit olarak görüldüğü gerçeğini değiştirmeyecektir.

Sav 2- “Mimarlar Odası seçimleri demokratik olmadığı için, hep aynı yüzler yönetime geliyor”

Evet, Mimarlar Odası’nı çok uzun süredir aynı zihniyet yönetiyor. Ancak bu durum Odanın seçim sisteminin yanlışlığından kaynaklanmıyor. Zira, asıl mevcut sistemin yerine önerilen nispi temsil sistemi, Oda üyelerinin ve yönetimlerinin siyasi kutuplaşmasına zemin hazırlama potansiyeli barındırıyor.

Sanılanın aksine, Mimarlar Odası (ve aslında TMMOB) seçimleri ülkede yapılan en demokratik seçimlerdir. Ancak herhangi bir seçimin gerçek anlamda demokratik olarak adlandırılabilmesi için seçimi yapacak vatandaşların, bu en temel vatandaşlık görevlerini yerine getirmek konusunda istekli olmaları gerekir.

En çarpıcı örnek İstanbul Büyükkent Şubesi’ni ele alalım. Takribi 24 bin üyesi olan Şubenin son, yani 46. Genel Kurul’da yalnızca 200’ün biraz üzerinde üyenin hazır bulunduğunu; yaklaşık 2100 üyenin oy kullandığını ve bu sayının şube üye sayısının yine yaklaşık %9’una tekabül ettiğini biliyor muydunuz?

Ve bu durumda iki senede bir gün pazar keyfini bozup oy vermeye gitmemiş yaklaşık 21 bin üye, seçimlerin ardından gelecek iki yıl boyunca kazanan ekibi karalayıp, meslek adına bir şey yapmamakla ve yıllardır Büyükkent Şube’nin üstüne çöreklenmekle suçlayacak öyle mi? Muhalefetin de vicdanı olmalı!

Oda seçimlerine katılımın düşüklüğü, TMMOB ve bağlı bileşenlerinin ülke siyasetinde kendine yer bulamayan siyasi yapılar için kolay bir örgütlenme alanı olmasına yol açtı. Sistemdeki bu boşluk, Ankara ve İstanbul gibi üye sayılarının çok yüksek; seçimlere katılımın ise çok düşük olduğu kentlerde söz konusu yapılar için çok daha büyük bir fırsata dönüştü.

Bu sistemsel boşluğu doldurmanın en kolay yolunun seçimlere üye katılımını arttıracak önlemler almak olduğu görülebilir. Bu nedenle oy kullanmamayı caydırmaya yönelik çalışmalar 47. Genel Kurul’un konusu olmalıdır. (Kurullarda mazeretsiz oy kullanmayan üyeye para cezası verilmesi bir yöntem olabilir) Şube genel kurullarına katılım oranları yalnızca iki katına çıksa dahi Yönetim yapılarındaki değişiklikler inanılmaz olacaktır.

AKP Hükümeti, yirmi yıla yakın zamandır iktidarını koruyor. Yirmi yıl önceye kadar sayısı 20’yi geçmezken, şimdi 150’ye yaklaşan mimarlık okullarının her yıl verdiği/vereceği yaklaşık 5000 mezun düşünüldüğünde, Oda üyelerinin yaklaşık yüzde 20’sinin yetişkin yaşamı boyunca bir başka iktidarı; meslek hayatı süresince de farklı bir Oda yönetimini tanımadığını söyleyebiliriz. Bu tespitin, son yıllardaki üye-oda ilişkisini anlamak açısından önemli olduğuna inanıyorum.

Diğer yandan yine az önce bahsettiğim 24 bin üyesinin yaklaşık 2100’ünü seçimlere taşıyabilmiş İstanbul Büyükkent Şubesi’nin yaklaşık 1000 oy almış yönetim kurulu, genel kurulda oy kullanacak ve MYK’yı belirleyecek yaklaşık 830 delegenin 270’ini genel kurula taşıyabilecek.

Şimdi sorarım sizlere: Bir genel kurulda, ideolojisi ne olursa olsun 830 delegenin 270’ine sahip olan bir Şube Yönetim Kurulu’nun inisiyatifi dışında bir MYK belirlenmesi ihtimali nedir? Bu durum MYK’nın belirlenmesi sürecine nasıl yansır? Kişisel tecrübelerimden hareketle sizlere bu genel kurulda da tekrarlanması muhtemel genel kurul döngüsünü anlatmaya çalışayım:

Genel Kurul yaklaşırken şubelerde de bir hareketlilik başladı. Bundan sonraki süreçte, zamanında yönetici olarak benim de birkaçına şahit olduğum şekilde, İstanbul Şube’nin ev sahipliği yaptığı toplantılarda (pandemi nedeniyle online yapılacaktır) Mimarlar Odası örgütlülüğünü oluşturan 26 şubenin başkanları çok demokratik bir ortamdaymışçasına(!) MYK’da yer alabilecek isimleri tartışacak. İsimler önerilecek; listeler yapılıp, liyakat nutukları atılacak… On yıldır el sürülmemiş Mimarlık Politikası taslağı toplantı gündemlerine alınıp, “bakın meslek sorunlarıyla da ilgiliyiz” mesajı verilecek. Yeni yönetime gelmiş birkaç şubenin başkanları, Genel Merkez yapısına nasıl etki edebilecekleri hususunda kulisler yapacak. Birkaç şube, “bir MYK üyeliği de bize düşer mi ki?” sevdasıyla İstanbul’a yakın duracak. Yine bu sene de toplantılarda her zaman olduğu gibi yaşanan sürecin siyasi açıdan ne kadar “kritik” olduğu vurgulanıp; mesleki alanda yetkinliğin yanında siyasi tavrı da olan adayların ön planda olması gerektiği bazı şube yöneticilerince ifade edilecek. 20 Eylül’de ise birçok şube ve üyeyi ne yazık ki büyük hayal kırıklıkları bekliyor olacak!

Şimdi aramızda olmasa da İstanbul Şube’nin eski başkanlarından Sami Bey bu işleri çok iyi bilirdi…

Tüm şube yöneticilerine ne kadar demokratik bir ortamda MYK’yı belirledikleri duygusunu hissettirip, gönülleri hoş eden listeler hazırlayıp, Genel Kurul günü merdiven altı bir toplantı salonunda listeleri alt üst eder; “kritik süreç” argümanıyla kimsenin vakıf olmadığı bir liste açıklar, küskünlüğüyle oy kaybedeceğini düşündüğü şubelerin ise birer kurul üyeliği ile gönlünü alırdı. Formül her zaman aynıydı. İstanbul Şube ile yandaş gördüğü birkaç şube oylarının üzerine ağızlarına birer parmak bal çalıp, aday listesine üyelerinden isim eklediği doğu şubelerinin oyunu da eklediğinde, en fazla tek fire ile MYK’sı hazır olurdu. Kandırılan şubelerin hayal kırıklıkları yılgınlığa dönüşür; en devrimci çıkışlar bile yelkenlerin suya indirilmesi ile sonuçlanırdı. Bu döngü Mimarlar Odası’nın son beş döneminde de kırılmadan devam etti.

Sav 3- “Mimarlar Odası’nın ne üyesine ne de mimarlık ortamına bir katkısı yoktur”

Deyim yerindeyse “her yiğidin bir yoğurt yiyişi var”. Bu demek oluyor ki Odanın üyeleri için gerçekten bir umut olup olamaması, yöneticileriyle doğrudan ilgili. Yukarıda açıklamaya çalıştığım birçok koşul, son 10 yıldır mimarlık adına pek de bir söz söyleyemeyen; söylemleri popülist muhalif çıkışlar ve genel siyasete dayanan, Mimarlar Odası örgütlülüğünü bütünleştirip meslek adına devrimci bir tavır almaktan hayli uzak; durumu idare edici bir anlayışın yönetimde uzun süre kalmasına neden oldu.

Merkez Yönetimi yıllardır tıpkı siyasi iktidar gibi, örgütü bir bütün olarak ele alıp mesleğin çıkarlarına uygun hareket etmek yerine, şubeler nezdinde üyeleri kutuplaştırıp, yandaş ve karşıtlarını oluşturmak suretiyle yalnızca yerini koruma kaygısını taşıdı.

2020 yılının başında yapılan şube genel kurullarında, birçok şubede yeni yönetimler göreve geldi. Peki bunca yıldan sonra ülke mimarlığının geleceği için hala bir umut var mı? Bu dönem acaba öncekilerden farklı olabilir mi? Örneğin yılların meslek hayali “Mimarlık Yasası”, her şeye rağmen günün birinde hayata geçebilir mi?

Mimarlar Odası’nın son 5 dönemine damgasını vuran(!) ve meslek adına hep geriye gidişlerle anılan bir on yılda, yalnızca iktidar karşıtı söylem geliştirip meslek alanında söz söyleyemeyen; diğer yandan Oda yapısı içerisindeki üslubu hep eleştirdiği AKP iktidarından farklı olmayan, kendine muhalif şubelere karşı üstten baskıcı bir yönetim anlayışı, önümüzdeki dönemlerde de var olabilecek mi?

Karşıt gördüğü her düşünceye saldırıyla cevap veren, yalan yanlış iddialarla karalama kampanyaları yapan ama her nasılsa “hep demokrasiyi savunan”(!), adaletten söz eden bu anlayış, belki sizlere de bir yerden tanıdık gelecektir.

“İyi tamam da rutin prosedürleri yerine getirmek dışında meslek adına neredeyse hiçbir şey yapmadan on yıl nasıl yönetimde kalabiliyorlar?” diye soranlara yukarıda az çok cevap vermiş olduğumu düşünüyorum. Peki ama asıl bundan sonrası ne olacak?

Buradan TMMOB Mimarlar Odası 47. Genel Kurulu delegelerine sesleniyorum:

Mimarlar Odası’nın kuruluş amacı, üyelerinin mesleki alanda bireysel olarak veremeyecekleri mücadeleleri örgüt olarak vermek ve bu mücadelelere katkı sağlayacak her görüşmeyi, her eylemi üyeleri adına ve üyeleriyle birlikte yapmaktır.

Mesleki alanda kazanımın tek koşulu, mesleki alanda yetkinliği ve saygınlığı olan insanları MYK’ya taşımaktır.

Genel Kurulları, dostlar ortamında 3 günlük hava değişimleri olarak değil; mesleğinizin kaderini belirleyebilecek önemde toplantılar olarak görünüz. Hangi şubenin delegesi, hangi adayın yakını olursanız olun kullandığınız veya kullanmadığınız oyların, sizinle birlikte on binlerce meslektaşınızın yaşamına dolaylı da olsa etki ettiğini unutmayınız.

Pandemi gündemi sanıyorum ki delege katılımının bir hayli düşük olmasına neden olacak. Fakat madem ki Genel Kurul yapılacak; eğer delegeyseniz, sağlığınızı koruyacak önlemleri azami ölçüde alarak lütfen kurula katılmaya ve oyunuzu kullanmaya çaba sarf ediniz.

Birçok meslektaşımız tarafından etkisiz olmakla itham edilse de Mimarlar Odası, doğru ve üyesine yaslanan bir yönetim anlayışıyla hala ülke mimarlığına yön verebilecek potansiyele sahiptir. Lütfen bu potansiyelin göz göre göre yitip gitmesine izin vermeyiniz.

Selam ve saygılarımla.

Etiketler

Bir yanıt yazın