Ekonomi ve Kültür Üzerine Bir Yazı

Ekonomik değer kavramından habersiz olanlar maddesel olmayan değerleri hiç öğrenemez ve üretemezler.

Daha ucuz bir anlatımla, paranın değerini bilmeyen, estetiğin, bilimselliğin, manevi değerlerin, mimarlığın, sanatın ve akla daha ne geliyorsa tüm soyut değerlerin anlamını bilmez.

Bu yargıyı durduk yere gündeme getirmiyorum. Gazetelerden öğrenildiğine göre, Kültür Bakanı Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkıp yerine yenisini yapmayı planladıklarını söylemiş. Buna basından da en azından bir destek geldiğini biliyorum. Her alanda engin bir bilgiyle mücehhez olan Hıncal Uluç adlı futbol bilgesi de bir makale yazarak, bu “çirkin” binanın yıkılıp yerine şöyle güzel bir yapı yapılmasını beklediğini belirtmiş bulunuyor. Üstelik, kendileri Bilbao’daki Guggenheim Müzesi gibi çekici bir yapı talep ediyorlar. Birkaç yıl önce aynı yazarın o Guggenheim’ı da “çok çirkin bir yapı” diye niteleyen bir yazı kaleme aldığını bildiğim için, sonradan fikir değiştirdiğini düşünüp bu önemsiz ayrıntının üzerinde durmuyorum. Tabii ki, herkesin fikir değiştirme, istediği yapıyı çirkin bulma ve bildiği bilmediği her konuda yazı yazma özgürlüğü vardır.

Sorun bu özgürlüğün kullanılmasından kaynaklanmıyor. Sayın bakan da, Hıncal Uluç da bir yapıyı beğenmeyebilirler; ancak, onların kişisel beğenileri AKM gibi bir yapının yıkılıp yerine yeni bir yapı yapılmasını sağlamaya yeter mi? Soru bu. Daha da önemlisi, herhangi birilerinin, bunlar geniş bir grup oluştursalar da, önemli bir kamu yapısının ortadan kaldırılmasını talep etmeleri, yıkım ve yeniden yapıma girişmek için yeterli midir?

Yetmez. Birkaç nedenle yetmez. Bunların içinde mimarlık tarihine, kültüre, geçmişe saygıya, kentin belleğine vs’ye ilişkin olan sayısız soyut yıkmama gerekçesini bir yana bırakıyorum. Yıkmama gerekçelerinin başında onlar değil, AKM gibi bir yapının şu anki haliyle bile milyarlarca YTL’lik bir maddi değerinin bulunması gelir. Opera ve konser salonları mimarlık dünyasındaki en pahalı yatırımlar arasındadır. Sayın bakan ile Bay Hıncal Uluç herhalde bilmezler; ama, mevcut AKM’yi inşa edecek kaynağı Türkiye Cumhuriyet’i ancak 1937 yılından başlayan yaklaşık yarım yüzyılda bir araya getirip o yapıyı tamamlamayı başarabilmiştir. Ankara’da gerçek bir konser salonu yapmayı da aynı maddi olanaksızlıklar nedeniyle hala başaramamakta ve CSO küçük eski ve spor salonundan dönüştürülmüş bir mekanı kullanmayı sürdürmektedir. Şayet yeni AKM, örneğin, şu birden bire çok beğenilir olan Guggenheim Bilbao’yı projelendiren Gehry’ye yaptırılacaksa, proje bedeli, Türkiye’deki müelliflik ücretlerine oranlandığında, Maliye bürokratlarının ve Bay Uluç’un dudağını uçuklatacaktır. AKM’nin mevcut teknik donatıları ve sahne mekanizmaları kalitesinde bir yapım için ödenecek paralarsa, çok önemli kesimi ithal olduklarından, küçük bir bütçe kabusu yaratacak boyuttadır. Sayın Maliye Bakanı Unakıtan’a ve IMF’e duyurulur. Ayrıca, böyle bir inşaat en hızlı bir biçimde bile yürütülse yıllar süreceğinden, İstanbul’un yitireceği opera ve konser mekanı kullanım saatinin parasal değerini de buna eklemek gerekir. Öte yanda, bilenler bilir, mevcut yapıları yıkım masrafı bile Bayındırlık Bakanlığı’nın inşaat kalemleri içindeki en yüksek değerlerden biridir. Özetle, AKM’yi yıkmak ve yeniden yapmak, ille de gerekliyse, başka bir yerde aynı boyutta ikinci bir yapı daha yapmaktan çok çok daha pahalıdır. Böyle olduğu içindir ki, Hıncal Uluç’un o müthiş iddialı deyişiyle, “dünyanın hiçbir yerinde” AKM boyut ve öneminde bir yapıyı yıkıp yeniden yapan bir ülke ne duydum, ne gördüm. Her tür kültürel, mimari sakıncayı bir yana bırakın, yeryüzünde hiç kimse –kimi Türkler dışında- böyle hesapsız ve anlamsız bir savurganlık önermez ve yapmaz da ondan.

Şimdi baştaki yargıya dönüyorum: Ekonomik değer kavramından habersiz olanlar kültürel, mimari, sanatsal, manevi vb. değerleri bilemezler. Çünkü, biriktirmeyi bilmezler. Çünkü insanın biriktirme ediminin temelinde ekonomik birikim yatar. Mevcut kaynakların üstüne yeni kaynaklar eklemek, o eklenen yeni kaynaklar aracılığıyla kaynağı yeniden üretip genişletmek, yeniden biriktirmek gerekir. Bunun gerçekleştirilemediği yerde mevcut sürekli yıkılıp yeniden yapılarak sadece kaynak israf edilir. Oysa, kültür verilerinin çok önemli kesimi ve mimarlık ürünlerinin tamamı doğaları gereği kültürel nitelikte olmaktan önce ekonomik niteliktedirler. Kitaplar, tasarımlar, sanat yapıtları öncelikle birer metadır, maldır; kentler, yollar, parklar, yapılar öncelikle birer ekonomik yatırımdır. Onların maddesel olmayan değerleri maddi değerleri olmaksızın varlık kazanamaz. Bunların bu en temel niteliği olan ekonomik varoluşundan habersiz olanlar onları kolayca değiştirmeyi, yıkmayı, bozmayı, ortadan kaldırmayı tabii ki önerebilirler. Yıkmayı da becerirler; yıkım izinleri de verirler; sorumsuz makaleler de yazarlar. Sonra kalkarlar neden iki yüzyıldır bir türlü gelişmiş bir kapitalist ülke olamadık diye merak ederler. Neden dünyada kültürel üretimimizle başrol oynayamıyoruz diye hayret ederler. Para ve Türkçe’de “maddiyat” diye kötülenen o kavramların ne demek olduğunu bilmeyenlerin yaşamları hep hayretler ve boş beklentiler içinde heba olacaktır.

Peki, ekonomi bilenler, biriktirebilenler, mimarlık ne demektir, kültür nedir haberdar olanlar ne yapar? Onlar oturur, mevcut AKM’yi mevcut haliyle en efektif biçimde nasıl kullanabiliriz diye düşünürler. Haftada bir iki temsilde kullanılmakla yetinmeyen çok daha dolu dolu bir kullanım programı yaparlar. O mekanı günün her anı, o olmazsa en az 12 saat sürekli canlı tutacak, taze etkinlikler yaratırlar. Paris’teki Pompidou, Londra’daki Queen Elizabeth Hall ve Somerset House, Stockholm’deki Kulturhuset, Milano’daki Triennal Sarayı gibi yaşayan mekanlar varederler. Özetle ellerindeki ekonomik birikimden en verimli ve en üretken biçimde tepe tepe yararlanırlar. Bunun adınaysa kültürel etkinlik deniyor. Kültür, AKM’yi yıkıp yeniden yaparak değil, kullanarak üretilir.

Etiketler

Bir yanıt yazın