Çamlıca Yarışması

Uzun süredir TV izlemiyorum ama tam o gün tesadüfen TV başındaydım. Başbakan bir toplantıda konuşuyordu.

Canlı yayında şunları söyledi “Çamlıca’daki televizyon kulesinin yanında 15 bin metrekare üzerinde bir cami yapacağız. Bunların da proje çalışmaları son safhalarına geldi. Öyle zannediyorum ki 2 ayda dozerler çalışmaya başlar.”

Dozerler çalışmaya başlamadı, proje de tamamlanmadı ama Başbakan’ın açıklamasından yaklaşık iki ay sonra Çamlıca Yarışması ilan edildi. Yarışma, mimarlık ortamının hiç de alışkın olmadığı bir süreçle tamamlandı geçtiğimiz hafta içinde.

Mimarlıkta Yarışma Nedir?

Bir kurum projesini çeşitli yöntemlerle elde edebilir. Bu bir kamu kurumu ise seçenekleri azalır. Ya ihale yapmalıdır ya da yarışma. Çamlıca Yarışması’nın görünür sahibi olan Vakıf, Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabii bir kurum olmadığı için yarışmaların nasıl yapılması gerektiğini 4734 numaralı Kamu İhale Kanunu’na bağlı olarak tanımlayan 24973 numaralı Yarışmalar Yönetmeliğine göre yapmak zorunda değildir. Başka bir deyişle Vakfın yarışmayı düzenlerken, kendi açısından dikkat etmesi gereken bir kanun yok. Yarışma sonrası medyada yer alan yönetmeliğe aykırı kararlar verildi söylemleri de hukuki açıdan doğru değil.

Yarışmanın hem bir proje elde etmek isteyen idare; hem tasarımcı; hem de mimarlık ortamı için pek çok avantajı var. Yeri gelmişken bu avantajları sıralayalım:

Mimari proje yarışmaları;

  1. Serbest bir rekabet ortamında gerçekleşir.
  2. Herkesin katılımına açıktır.
  3. İşverene farklı alternatifler arasından seçme imkanı verir.
  4. Akademik araştırmalara zemin hazırlar.
  5. Farklı mesleklerden uzmanların görüşlerinin alınmasını sağlar.
  6. Mimarlık ortamını hareketlendirir.
  7. Düzenleyene görünürlük ve itibar artırma fırsatı yaratır.
  8. İlgi çekici, katılıma açık bir süreç yaşanmasını sağlar.
  9. STK’lar ve konuyla ilgili olabilecek kurumlarla işbirlikleri kurulmasına olanak verir.

Çamlıca Yarışması’nda Yapılan Hatalar

Şunu açıkça söyleyelim önce: Çamlıca Yarışması, Türk mimarlığının gelmiş geçmiş en büyük ödüllü; süreci en kötü yönetilen; en başarısız yarışmasıdır.

Bir yarışmanın şartnamesi ve jürisi ona değer katar. Hep böyle söyleriz. Esasında daha önemli bir şey var. Bunu tek kelime ile ifade edemedim: Tutarlılık, kararlılık ve güvenilirlik. Çamlıca Yarışması bu konuda sınıfta kaldı. Şartnamenin içerdiği hatalardan bağımsız olarak güven vermedi.

Süreçte Yapılan Hatalar

  1. Yarışma ilan edildi ama web sitesi açılamadı, şartname ilan edilmedi. Bir tuhaf ilandı.
  2. Şartnamede ismi olan jüri üyelerinden Murat Soygeniş daha yarışma açıklanır açıklanmaz jüride olmadığını yazılı olarak duyurdu. 
  3. Küçük gibi görünen bu hata aslında jürinin yarışma öncesi toplanmadığını, toplanmış olsa bile jüri olarak öngörülen tüm üyelerin katılımıyla toplanmadığını gösteriyordu.

  4. Bir diğer jüri üyesi Hilmi Şenalp yarışma sürecinin ortasında istifa etti.
  5. Şartnamede “Projelerin teslim tarihine kadar yarışmayı düzenleyen kuruluş, Danışmanlar, Seçici Kurul Üyeleri ve Raportörleri değiştirmekte serbesttir.” ibaresi var. Ve yarışmaya bu kabul ile giriliyor. Ancak Şenalp yarışmayı düzenleyen kuruluş tarafından değiştirilmedi, kendisi istifa etti.

  6. Hilmi Şenalp’in istifasına rağmen bugün hala yarışma web sitesinde adı duruyor.
  7. Web sitesinde hala Şenalp’in isminin duruyor olması bir hassasiyet göstergesi aslında. Web sitesinden bir jüri ismini 3 aydır kaldırmayan yarışma organizasyonunun projeleri sağlıklı değerlendirmediğini, yeterince titiz davranmadığını iddia etmek pek tabii ki de mümkün.

  8. Yarışma süresi 42 gün gibi kısa bir süreydi. Projenin vizyonerlik iddiası ve ödül miktarına göre bu süre çok kısaydı. Ancak buna rağmen öncesinde ve sonrasında 42 günün bir kaç katı zaman boşa harcandı.
  9. Şartnameye göre 10 Eylül’de ilan edilmesi gereken sonuçlar 2 aydan daha uzun bir gecikmeyle 15 Kasım’da ilan edilebildi.
  10. Şartnamede belirtilen 1.lik Ödülü verilmedi. Burada katılımcılara karşı büyük bir haksızlık yapıldı.
  11. Şartnamede herhangi bir şekilde geçmediği halde 20 projenin finale kaldığı duyuruldu.
  12. Yarışmaya katılan proje sayısı önce 47 daha sonra 62 ve en son Başbakan tarafından 90’ı aşkın olarak açıklandı.
  13. 42 günlük kısıtlayıcı sürenin ardından değerlendirme 70 günde yapıldı. Ancak ikinciliği paylaşan iki projeden hangisinin uygulanacağı yarışma sonuçlarının ilanının hemen ertesi günü belli olmuştu bile.

Süreç içinde yapılan bu hatalar mimarlık ortamının güvenini tümden sarstı ve yarışma organize olmayan bir şekilde boykot edildi. Bu da Türk mimarlık ortamı için gurur duyulabilecek bir ilk.

Kurgudaki Hatalar

Süreçte yapılan güven sarsıcı hatalara ek olarak yarışma kurgusu baştan yanlıştı.

  1. Jüride yarışma kültürü içinden gelen neredeyse hiç kimse yoktu.
    Şartname ve süreçte yapılan hatalar büyük oranda bu nedenle oluştu.
  2. Jüri başkanı daha önce mimari bir üretimi olmayan bir şehir plancısı idi.
  3. Yarışma süresi çok kısaydı.
  4. Şartnamedeki “Osmanlı Türk mimari üslubunu yansıtacak” ibaresinin jüri tarafından objektif olarak değerlendilme olanağı yoktu. Bugün ne iktidar ne de mimarlık ortamı “Osmanlı Türk mimarlığı” diye bir şeyi tanımlayamaz, parmakla gösteremez. Jüriler öznel karar alırlar ama şartnamenin mutlaka nesnel olması beklenir. Bu yönlendirme çabasının vardığı “kitsch” sonuçları tasarımlardan görüyoruz.
  5. Yarışma, yönetmeliğe göre açılmak zorunda değildi ve öyle de açılmadı. Ama buna rağmen kopyala yapıştır mantığı şartnamede izleniyordu. Mesela Mimarlar Odası ile hiç bir ilişkiye geçilmediği halde üyesi olmak ve meslekten men cezalısı durumunda bulunmamak şartı aranıyordu. Oda’nın kabul etmemesi halinde yarışma idaresinin bu koşulu kontrol etme olanağı yoktu.

Yarışma sürecinde başka neler oldu?

  1. Mimarlar Odası açıklaması beklendiği gibiydi. Oda şaşırtmadı.
  2. SMD’lerin açıklaması da Oda’nın açıklamasına oldukça yakındı. Şaşırtan SMD’lerin açıklaması değil ama açıklamalarına rağmen iki üyesinin yarışmaya katılımı oldu.
  3. XXI Dergisi “Serbest Atış / Absürd Fikirlere Çağrı: Alternatif Çamlıca Camisi Yarışması” isimli bir yarışma düzenledi.
  4. Adnan Hoca bile hayalindeki Çamlıca Camisi’ni anlattı…

Sonuca Doğru

Mimarlar sanıldığı kadar kazanan bir meslek grubu değil. İstisnalar elbette var ama çok iyi mimarlık yapabilecek ofisler bile ancak maaşlarını SGK primlerini ödüyor ödeyemiyor. Demem o ki Çamlıca Yarışması’nda dağıtılan ödül pek çok genç, başarılı ofise ilaç gibi gelebilirdi. Ve şunu da çok iyi bilmek lazım bu yarışmaya katılsa ödül alabilecek yüzlerce mimarımız var. Katılmadılar. Mimarlık ortamı zor bir sınavı başarıyla atlattı.

Şimdi Ne Yapmalı

Çamlıca’ya bir cami yapılır mı? Karar Başbakan tarafından bir gecede açıklabilir mi? TOKİ’nin İBB Meclisi’nden dahi geçmeyen imar planı değişikliği ne kadar doğru? Bu tartışmalar haklı ve çeşitli kişilerce dillendiriliyor. Bu konulara girmeden Çamlıca’ya bir cami yapma kararına ilişkin yazdım, öyle devam ediyorum.

Cami

Caminin cemaate ihtiyacı var. Cemaat fuara gider gibi camiye gitmiyor. İşini yapıyor, evinde oturuyor, çarşıya gidiyor, zamanı gelince de camiye gidiyor. Dolayısıyla Çamlıca’ya cami fikri cemaat ve kurgulanmış bir hayat olmadığı için bence en başından hatalı. Hal böyle olunca ve yarışma birifi de simge yapı oluşturmak üzerine tanımlanınca ortaya heykelimsi tuhaf tasarımlar çıkıyor.

Oysa mimarlık çevreden gelen girdilerle, insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzerine yapılmalı. Çamlıca Camisi için ne kadar uğraşırsak uğraşalım Erenköy’deki Zihni Paşa Camisi’nin etrafıyla oluşturduğu mekansal bütünlük olamıyor. Tarihi Yarımada ya da Üsküdar’dan örnek vermeye gerek bile yok. Fatih Camisi’nin etrafını bir düşünmek yeter herhalde.

Kısacası Çamlıca’da bir cami yapılacaksa önce kentle ilişkisi, oradaki hayat ve camiyi kimin kullanacağı kurgulanmalı.

Şimdi Ne Yapılabilir?

Başbakan’ın projenin duyurusunu yapmasının üzerinden 5,5 ay geçti. O konuşmada inşaatın iki ay içinde başlayacağı söylenmişti. Zaman sıkıtısı yok madem yapılması gereken oldukça basit: Yapılacak cami için nitelikli bir yarışma açmak.

Etiketler

1 Yorum

  • deniz-emek says:

    Ömer Bey,
    Çamlıca Camisi ile ilgili bugüne kadarki süreci çok güzel özetlemişsiniz. Buraya kadar olan biteni yazılı ve görsel basından takip ettik ama yazınızda benim de dikkatimi çeken ve aslında gerçekten de en çok rahatsız eden nokta, ne kent,ne de bulunduğu alan ölçeğinde hiç bir uyum endişesi taşımıyor olması.Yapılacak caminin kent ölçeğinde İstanbul silüetine katkısını değil de sadece ve sadece iktidar silüetine katkısını düşünen bir iktidar anlayışı olduğu sürece bulunduğu bölge ve orada yaşayan halk açısından değerlendirme söz konusu bile olamıyor.Plaza diker gibi cami dikilmez demek istiyorum, alış-veriş merkezi yapar gibi cami yapılmaz demek istiyorum hatta anıt diker gibi cami dikilmez demek istiyorum.
    Kısacası ben de “nitelikli yarışma açmak” diyorum. Seçilen bu çakma camiyi yapmak, hem bugüne hem de gelecek nesillere “biz ancak bunu yaptık” noktasında beni başım öne eğik bırakacak…

Bir yanıt yazın