Beton Çok Güzel Gelsenize

İlk günlerde aile üyelerini heyecanlandıran ve salonun ortasında kenetlendirerek “Ooo evin değeri artar” halayı çektiren inşaat, her kat çıkıldığında yerini hüzne bıraktı. Ev artık güneş almıyordu.

Bilumum şantiye sesleriyle güne “harika” bir başlangıç yapmıştım. Perdeyi araladığımda yeni biten 29. katın kabası da bana bakıyordu. Daha geçen yıl mahallenin orta yükseklikte bir apartmanıyken artık hepimiz kapsama alanına girdiğimiz kocaman bir dünyanın uydusu olmuş ve onun ezici ölçeğiyle boşlukta süzülüyorduk.

Azıcık sövüp söylendikten sonra bir süredir yeşil olarak kalması giderek canımızı sıkan ve “ne zaman inşaat başlayacak acaba” diye mahalleli olarak kendimize dert edindiğimiz parkta yürümeye karar verdim.

Şantiye telaşı ve karmaşası nedeniyle zamanla ağaçların bile emekliliklerini bekler gibi isteksizce dikildiği bir parka dönüşmüştü burası. Yaşam alanım hızla ve rahatsız edici bir şekilde arabesk rap klibine dönüşüyordu. Kısa kestim yürüyüşü. Zaten yalandan yürüyordum uzun süredir.

Yıllardır simit aldığım ve yakında dönüşüm nedeniyle taşınacak olan fırıncıya gittim. Kapıdan girer girmez adeta severek ayrılan iki sevgili gibi uzun uzun bakıştık. Kolay mı! Her sabah simidiyle karnımı doyuran Rüstem abi bu! “Üzülme be abi, belki sen gittikten sonra simidi bırakıp düzgün bir şeyler yersem zamanla kariyer yapabilirim” diyerek ortamı yumuşatayım dedim ama eliyle sus işareti yaparak iki galeta ikram etti. Hemen sustum…

Sessizlik “bir otomobil, bir yat ya da bir jet yapmayı hayal etmedik” diye bangır bangır bağıran reklamla bozuldu ve bir anda kafalar ekrana kitlendi. Proje dışında bütün ulaşım araçlarını içeren yeni bir piremiyum yaşam şeysi reklamlarından biriydi. Lüks, ihtişam ve ayrıcalıklarla doluydu. Tıpkı yanı başımızda yükselen ve kısa zamanda bütün kimyamızı bozan projeyi andırıyordu. Ağzı açık reklamı izleyen dostları geçerek oradan sessizce ayrıldım.

Sıcak bir simit, galeyan bir gazete ve ex fırıncımdan aldığım beleş galetanın verdiği buruk bir sevinçle eve vardım. Ön sayfaları okumaya uzun zamandır zekam ve hafızam yetmediği için “belki enteresan bir haber görürüm” diyerek direkt arka sayfayı açtım. Tam sayfa bir “yeni dünya” reklamı daha karşımdaydı. Kocaman bir uçak ve yalandan ekledikleri küçücük proje görseliyle birlikte bana “neden bu ihtişama ortak olmuyorsun” diyordu.

Daha öğle olmadan beynime yüklenen bu kadar çok lüks ve ayrıcalık nedeniyle puro içer gibi yemeye başladığım galetamdan hırsla bir ısırık daha alarak güneş almayan penceremin önüne geldim. Yeşilçam filmlerindeki işini bilir müteahhitler gibi etrafa şöyle bir baktım ve gülmeye başladım.

Çünkü komik bir şekilde artık güneş almayan, trafiği kilitlenen, yeşil alanları azalan, yoğunluğu artan ve toz duman içerisindeki evimizin değeri artmıştı.

Etiketler

Bir yanıt yazın