Yarışma Mafyası Mimarların Ayağına Sıkıyor

Özyeğin Üniversitesi Tasarım Fakültesi binası, mimari takım üyeleri: Roger Klein, Bülent Ergin Güngör, Can Dağarslanı, Chris Shusta, Caner Ölçüşenler, Emir Şahin Çil, Benjamin Kinghorn, Gökçe Su Akdağ, Ozan Duvarcı, Eda Yiğit.

Tek takip ettiğim sosyal medya macerası olan Tüvidır’da sevdiğim bir mimar arkadaşım, Özyeğin Üniversitesi Mimarlık Fakültesinin yeni binasının inşaatı önünden geçtiğini, birkaç fotoğraf ekleyerek paylaştı. Hesabı herkese açık olmadığından Kişisel Verileri Koruma Kanunu gereğince burada paylaş(a)mıyorum. Kendisine sorsam yüksek ihtimal paylaş derdi de ben yine de izin almaya niyetlenmedim.

Akabinde ben de onun yazdığını RT’lemek yerine, sıfırdan tüm takipçilerimin göreceği şekilde bir yorum yazdım. Eğer RT yapıp yorum yapsam orijinal tüvidi kimse göremeyecekti zaten. Bir sürü karmaşıklık olurdu. Yani aslında gizli saklı bir şey yok düşüncelerimde. Yorumumu yaptım ve hatta sonuna da Özyeğin Üniversitesi’nin resmi tüvidır hesabını ekledim ki, amacımın eleştirip kaçmak olmadığını göstereyim.

Başta hafiften sonrasıysa ağır şekilde kabardılar bana. İşbu yazının başlığını oluşturan “yarışma mafyası” sözü de söz konusu binanın tasarımın ekibinde olan mimarlardan birinden geldi. Sanırım ben o mafyanın babalarından biriyim. Ona göre ayağınızı denk alınız.

SONUÇ:

Öncelikle sonuç yazılmaz fakat bu yazı için gerekli.

Sonuç 1: Sosyal Medyaya ve daha çok Tüvıdır’a herkes kavga etmek için oradaymış gibi. Bir sinirlilik, bir yargıç edaları. Birinci temel nokta ise kim hangi konuda kavga çıkartıyorsa, o konuyla aslında kendisiyle bir alıp veremediği oluyor.

Sonuç 2: Genel olarak ülkemiz mimarlık camiası o kadar kızgın, küskün ve o kadar tartışmaya çekişmeye meyilli ki, Tüvıdır gerginliği üzerine eklenince kim ne demiş, niye demiş bilmeden anlamadan girişmek milli spor haline gelmiş.

Sonuç 3: Ülkemizdeki mimarlık işi alma süreci öyle garip haldeki bu konuda herhangi bir yorum yapmak zaten linç edilmeye davet çıkartmak demek.

Sonuç 4: Herkes bir şekilde mimarlık ortamında YARIŞMA TECRÜBELERİNDEN rahatsız. Ne sisteme, ne bağlı oldukları odaya, ne jüri müessesine, ne işverene, ne belediyeye ve hatta hatta kendi meslektaşlarına güvenleri, hatta bazen saygıları yok. Herkesin kendince GEÇERLİ SEBEPLERİ var. Herkesin katıksız ve tartışmasız haklı olduğu bir durumda yorum yapmak çok tehlikeliydi ben de yaptım vallahi. Bu yüzden herkes benim üzerime geliverdi.

Sanki bana yarışmalar sürecinde haksızlık yapılmadı (ya da ben öyle hissetmedim). Sanki ben yarışma sonrası bir daha girmeyeceğim diye sözler vermedim. Sanki ben bir yapı yarışmayla yapılsın diye tutturduğumda bana kötü davranmadılar. Yarışmaların her iki tarafında da bulunmuş ve elimi taşın altına defalarca koymuş ve o taş defalarca metrelerce yukarı kalkıp elime inmiş ki, “kime ne çemkiriyorsunuz yahu” demeye bile mecalim kalmamışken yine olan bana oldu. Bir keresinde yaptığım öneriyi yarışma sonuçları açıklandıktan sonra jüriden kıkırdayarak yorumladıklarına dahi şahit oldum. Üst geçit yarışmasında protesto amaçlı alt geçit öneren de gördüm. Çünkü yarışma önerisi ayrıca bir dikte etme yöntemidir. İlk elemede elenirsiniz ama ufuk da açabilir. Şartnameyle alakasız bir projenin birinci olduğunda kolokyumda jürinin olaya karışmadığını danışmanların işi hallettiğini ve yine kolokyumda katılımcıları azarladığını dahi gördüm. Daha neler neler. Benim de çok anlatacaklarım var, çok ilginç anılarım var.

Sosyal medyada mimari yarışma hakkında yazarsanız, tepkilerden çıkardığım sonuçlar bunlardır. İtiraz edecek olan varsa aşağıya yorum yazsın. Fakat rica ediyorum aynı şeyi tekrarlamayın. Olumlu yazmak için de kasılmayın ama benim kötü niyetli olmadığımı bilin. Burası açık bir mecra, Arkitera önemli bir platform. Tüvıdır eski mesajları bazen getiremiyor ama burası iyi korunuyor. Açıp birileri 2019 sonundaki bu tartışmamızı ve ülkenin mimarlık camiasındaki bu çekişmeleri görür. Tabii inşallah düzlüğe çıkarız cümleten.

Buna rağmen yine rahatlıkla söyleyebilirim ki, hâlâ dediğimin arkasındayım. Bir adım geri atmış değilim.

YORUM NELERİ İÇERİYOR

Bulunduğum yerde Kaliforniya saati ile sabahın körü vakti (5:40) yazdığım tüvidin hâlâ arkasındayım. Hızlıca açıklayayım içeriği:

1- Özyeğin Üniversitesi mimarlık eğitimi konusunda iddialıdır. Türkiye’nin en iyi okulları arasına girebilir.

2- Yeni mimarlık fakültesi binası “Amerikan” mimara verilmiştir. Çünkü zaten tüm kampüs aynı kişinin sorumluluğu altındadır. Haydi bu kadar kısa bir mesajda bunu bildiğimi göstermedim ama kim yazmış diye bakılsaydı ki çoğu üzerime gelen beni tanıyorlarmışmış, bildiğim az çok anlaşılabilirdi. Olsun. Amacım milliyetçilik yapmak değildi. İnanmamak serbest.

3- Son olarak onun yerine “KAPALI DAHİ OLSA” bir yarışma akıllarına gelmemiş dedim. YANİ BENCE GELMELİYDİ.

İster inansınlar ister inanmasınlar bu yorumdaki ana fikir, mimarlık fakültesi için mimarlık öğrenenleri BARINDIRAN bir mekan için yarışma olması gereklidir özüne dayanıyor. O kadar nahif ve naif bir yorum.

Özyeğin Üniversitesi’nde hiç ders vermedim, en yakın arkadaşlarım ders verirler orada. Ayrıca birkaç seminer ve makale sunumu yapmışlığım da vardır. Ders vermedim ama o mekanlara ÇOK KERELER GELDİM. Mimarının kim olduğunu biliyorum, değişik bir arazi yapısına olabildiğince başarılı bir yerleşimle kimliği olan binalardır.

YARIŞMA MESELESİ ve BEN

Kendimi anlatmam çok ayıp olur. Fakat mecburum biraz. Özür dilemek zorundayım ve kendimi sadece yarışmalar özelinde size açayım. Ben seven olduğunu gibi sevmeyen de var.

Yarışma meselesine gelince de bilerek ve isteyerek KAPALI olsa bari dedim. Yani açık yarışmanın dertlerini bilirim. Ben yarışma jürilerinde bulundum. ŞARTNAME YAZILMASI İŞİNDE SORUMLULUK ALDIM. Yarışmayı kesinlikle istemeyen rektörleri, belediye bürokratlarını razı ettim. 11. Cumhurbaşkanı adıyla yapılacak üniversitenin, Abdullah Gül Üniversitesinin yarışmayla projesinin elde edilmesinde bizzat Cumhurbaşkanını ben razı ettim. Herkes yarışmayı önererek saçmaladığımı işi uzattığımı ve çıkılmaz bir yola soktuğumu iddia etti. Bila bedel bunu yaptım. Çıkan projeden de memnunum.

Bu proje yarışması kurgulanırken, bazı siyasi gücü olan mimarlar gelip bana demediklerini bırakmadılar. Araya adam soktular. Benim de pek o taraklarda bezim yoktur, yani siyasi partilerle ilişkim yoktur, bürokrat politikacı tanımam. Kendim için bir çıkar peşinde koşmadığımdan rahattım. Bir sonuca vardık. Bana bildiğim zorlukları tekrarlamanız gerekmiyor.

Fakat empati de yapmam gerek. Bana kızanlar da haklı, nereden bilsinler bunu. O yüzden başta bana fena girişen BG Mimarlık’tan Caner Ölçüşenler, benim romantik bir MİLLİYETÇİ olduğumu zannetti.

Halbuki ben buradaki “Amerikan” lafını “Amerikan bezi, Amerikan tipi” anlamında kullandım. Zira şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde mimarlık ve tasarımcılık yapmaktayım. Bu binayı TÜRK MİMARA neden vermediniz desem, benim ne işim var burada. Buraya gelmeden önce de öyle bir milliyetçi halim yoktu, şimdi de yok. Buradakiler de bana iş verirken milliyetimi değil, yapabildiklerimi ve tabii GreenCard’ımı, son olarak da belediye ve resmi işleri nasıl halledebileceğimi sorguluyorlar.

Sonraki tüvitlerimde de milliyetçi yaklaşımım olmadığını anlattım. Sabancı Üniversitesi olsun, Özyeğin olsun oralarda Amerikan tipi eğitim mekanları havasını alabiliyorum. Bu kadar basit.

Haaa inanmadınız mı? Siz bilirsiniz, içim temiz. Ha bir de yarışma mafyasının babasıyım ben, vurdururum sizi. 😊

TEPKİLER

Sonra sulh olduk yani Caner Bey ile çıkışta birbirimizi dövmeyeceğiz. Ancak ben biraz soğukkanlı davranıp durumumu anlatmaya çalıştım ve hiç gizlemeyeceğim 1993’ten beri BBS’ler ve HiTNet’ten gelen yazışmalarda linç edilmeye alışkın olduğumdan yazdıkları bana pek dokunmadı.

Benim üzerime yüzlerce (onlarca değil) düz dünyaya inanan mürit geldi, demediklerini bırakmadılar ama bana bir şey olmadı. “Yarışma olsun” dediğimde kızanlar mı üzecek beni. 🙂

Sayın Caner Ölçüşenler ile ne yazışmışız bakın aşağıda. Bu arada Kişisel Verileri Koruma Kanununa göre herkesin her an erişebileceği açık ortamdaki beyanları sonra başka bir yerde de yayınlanması yasak değil. O yüzden kanuni bir sıkıntı yok. Üzerinden 3-4 ay geçince ben zaten tüvıdır mesajlarımı temizliyorum. İsteyen gerçek mesajı silebilir.

Sonra araya bir üçüncü olarak Ali Yavuz giriyor.

Ayrıca Magriso diye bir kullanıcıya da dert anlatıyorum.

Sonra başkaları da giriyor. Artık onların ekran görüntüsünü almaya üşendim.

Sonuç: Herkes bana çok kızgın.

YARIŞMADAN KAÇALIM

Ben iflah olmaz bir Romantik değilim. Ülkede ne denli bir işsizlik ve mimarlık ortamı için zor şartlar olduğunu biliyorum. Hele hele akademide kimler hoca oluyor, kimler öğrenci çok iyi biliyorum.

Tamam, yarışmalar Türkiye’de sorunlu. Bu bina Özyeğin’in Tasarım Fakültesi olacak, biliyoruz tüm kampüs bir elden çalışıldı ama yine de KAPALI DA OLSA bir yarışmayla yapılmalıydı dedim diye yarışma süreçlerini bilmeyen, Amerikan mimara iş verildi diye milliyetçilik kasan biri oldum. Ne büyük bir kompleksmiş Amerikan dedim çünkü adam Amerikalı, “YANİ HANİ MALUM AMERİKALI MİMAR TÜM KAMPÜSÜ TASARLADI YA YİNE BU BİNA DA ÖYLE DEVAM ETMİŞ” demekti amaç. Takipçilerim benim bu tür konuları bildiğimi bilirler o yüzden rahatımdır. Eh Tüvıdırda kısıtlı karakter var, uzun uzun yazamam ya.

Ben bunu yazınca ırkçılık, ayrımcılık filan yaptığımı zanneden olursa onun sorunudur dedim yazdım gönderdim. Hala daha aynı fikirdeyim.

Yarışmaların yakın vadede ve hatta orta vadede Türkiye’de ÖNEMLİ BİR PROJE ELDE ETME KÜLTÜRÜ YARATACIĞINI DA ZANNETMİYORUM. Ben de çok olumsuz düşünüyorum bu konuda diğerleri gibi.

Fakat Özyeğin nispeten uygun bir bütçeye sahip bir iş yaptırıyor. Mimarın tasarımın hakkını veren, değerini bilen bir işveren. Bari mimarlık fakültesi böyle olsaydı dedim. Ama yine Amerikalı mimara verilmiş, o yine jürinin başında olup bir sonuç çıkartılabilirdi. Bütçeyi bilmiyorsun demişler. Sormuyorum da. Ancak Türkiye’de yarışmalar yurt dışı kadar maliyetli değil. Çok katılmak isteyen olacaktır.

Geçti artık. Ne Özyeğin, ne kamu ne de özel sektör yarışmaya yakın durmaz artık.

PES ETTİK HEM DE CÜMLETEN

Ömer Yılmaz’ın Yarışmayla Yap sunumunu ve yarışmaya girenlerin sunumlarını Youtube’dan izleyebilirsiniz. Sadece tek bir şehirde de değil farklı yerlerde yapıldı. Orada Oda’nın yaptıkları dahil bir sürü sıkıntı ortaya çıktı. Ömer Yılmaz ve ekibinin verdiği emekleri de görebilirsiniz. Çok yakından takip ettim ve bazı yarışmaların hazırlanmasında ucundan dahi tutmuşluğum vardır. Fakat pes ettim evet, Özyeğin’in kampüse yarışma sokması gerekli dediğim için ROMANTİK BİR MİLLİYETÇİ olacağımı tahmin etmeliydim. Edemedim.

Burada yarışmalar şöyle olmalı böyle olmalı diyecek değilim. Bu yazı onu açıklama amacıyla yazılmadı. Sosyal Medya’daki mimarların durumunu ve tepkileri sunmak için yazıldı. Geri adım atmış da değilim fikrimde ama gel gör ki artık bunu sosyal medyada açık açık yazmak bile suç mahiyetindeymiş. Tek pişmanlığım budur.

Unutmadan isteyen latife yapabiliyor ya, (ben Amerikalı yazmamalıyım ama) yarışma mafyası gibi bir oluşum olsaydı babası ben değil Ömer Yılmaz olurdu.

Bu ona 12.000 km uzaktan ettiğim bir iltifattır.

Şimdi isteyen beni linç etmeye aşağıdaki yorum bölümünden devam edebilir.

(*) Binanın render görüntüsü ve mimari çalışma takımı hakkında bilgiler https://www.bg-architects.com/ozu-faculty-of-design adresinden alınmıştır. Ne yazık site İngilizce, Türkçe bilgi vermeye gerek duyulmamış.

Etiketler

1 Yorum

  • Barancan Dağıstan says:

    Muhteşem bir yazı, kaleminize sağlık hocam. Hatırladığım kadarıyla 2-3 sene önce de OZU öğrencileri bitirme projesinde kendi fakültelerini tasarlamışlardı. Hiç fena olmayan işler çıkmıştı aralarından. Konunun yabancısıyım fakat o zamanlar orada bitirme projesi yapan bir arkadaşımdan duyduğum kadarıyla yapının yarışmaya açılacağı, şartnamenin hazırlandığı konuşuluyordu. Sonra ne oldu da belli bir bütçe belirlenip belli bir ofis (neye göre) seçildi bilemiyorum. Fakültede yer alan arkadaşlar varsa aydınlatabilir.
    Ayrıca yarışmaların gerekliliğine tek bir neden sunacak olsam, tüm zorluklarını ve zaman kaybı zırvalıklarını bir kenara bırakıp ‘ farklı konular, ölçekler hakkında söz söyleme ve farklı yerleri deneyimleme olanağı sağlaması’ derim. Siz de biliyorsunuz ki yeni mezun bir mimarın (hatta abartıyorum herhangi yaş grubundan çoğu mimarın) bir opera, belediye binası, fakülte binası vs. yapacak ne deneyimi ne de iş gücü var Türkiye’de. Ama yarışmalar sayesinde bunun fırsatını bulup deneyebiliyor. Bunun neresi yanlış tam olarak?
    Bir de yarışmaya 150 kişinin katılıp 140 kişinin mesai kaybı ve moral bozukluğu yaşaması ileri sürümü var. Kim kimi zorla yarışmaya sokuyor da mesai kaybına ve moral bozukluğuna yol açıyor? Herkes kendini denemek ve belki de yarışmayı kazanmak için, ofisini tüm mimarlık ofisleri içinde nereye konumlandıracağını anlamak için yarışmaya ‘kendi rızasıyla’ giriyor. Yanlış giden bir şeyler varsa onu da yarışmaların çoğaltılıp yanlışların eleştirilmesiyle düzeltebiliriz. Eleştirdiğimiz sistemi değiştirmek için sistemin içinde olmamız gerekiyor. Sonuç olarak bence tartışmamız gereken konu yarışmaların gerekliliği değil, jürinin bağımsızlığı, ödül paydası ve kaliteli proje seçimi. Mesleğinin ilk yıllarındaki bir mimar olarak yaptığım yorumlarda bir hata varsa düzeltmenizi diliyorum ve bu yazıyı yazan Ahmet Turan Capone hocama saygılar sunuyorum ve katılıyorum.

Bir yanıt yazın