Katılımcı, Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezi Mimari Proje Yarışması

PROJE RAPORU

…’ŞU ANDA 38. PARALELDEN KARŞIYA GEÇİYORSUNUZ.’

Tabelalardaki bu yazı olağan bir geçiş uyarısından daha fazlasıdır. Dönemin siyasi güçlerince belirlenen ’38. Paralel’ sınırı; güneydeki ve kuzeydeki Kore bölgesini biribirden, her şeyiyle, önüne gelen her ne varsa direkt olarak ortadan ikiye böler. Kentin tüm örüntüsüyle, kişilerin yaşantısıyla, taraf tutan yandaş ülkeleriyle dışa vuran zihinlere atılmış bir ‘yok- sınır’.

…’KUTUP YILDIZI PUSON LİMANI’NA DEMİRLENİYOR.’

‘Kutup Yıldızı’ Amerika Ordusuna bağlanan Türk Tugayına verilen isimdir. Savaş kayıtlarına göre Türk tugayı dört ayrı kez savaşın kaderini değiştirecek hamlelerde bulunmuş, Çin ordularını yenerek BM kuvvetlerini büyük bir hezimetten kurtarmıştır.

Çalışma fikrinin ana unsuru olan ’38. paralel’ metaforu, ‘kutup yıldızı’ yardımcı öğesiyle desteklenir, alanın peyzaj dokusunda ve mekân fenomelojisinde vurgulu bir biçimde belirir. Belirlenen ilkeler doğrultusunda ‘Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezi’ tasarımı; ziyaretçilerin hem Kore’nin kendi iç savaşını, hem de Türkiye’nin savaştaki rolünü deneyimlemesini hedefler.

Söylem: Karşı- Anıtlaştırma

Her ne kadar Türkiye geçmişteki savaş şartlarında kendine mecburen bir taraf belirlese de, yarışma sürecinde bizden beklenen ‘savaşın öyküsünü, alışılagelmişin dışında ele alan; savaş kaynaklı teknolojinin ve kültürün bilgisini aktaran; bu birikimin barışsever ve hümanist bir yöne evrilmesi umudunu yücelten’ bir duruştur. Bu nedenle çalışılan alan savaşı ve zaferi yücelten geleneksel anıtlaştırmanın aksine barışı destekleyen, acıyı ve kederi hatırlatan bir ‘karşı-anıt’[1] söylemidir. Gelenekselde olan müze elemanlarına karşıdan baktırmak ve bireyi pasif kılmak yerine izleyiciye didaktik bir hatırlama süreci sağlanır ve birçok deneyim mekânı sunulur. Alanın başlangıcından itibaren düzenlenen çeşitli pratiklerle ziyaret edenin tüm duyularını harekete geçiren ve algısal dünyasında yer eden bir anma mekânı hedeflenir. Aslolan çalışma önerisi; kişilere bireysel keşfetme özgürlüğü tanıyan ve onları baskılayan yoğun bir yönlendirişten ziyade mekânsal deneyime öncelik veren bir izlek önerisidir.

Türkiye’den Kore Savaşı’na giden 241. Alayın bulunduğu yoğun ağaçlıklı olan askeri mevkilerin ortasında tasarlanan proje; eldeki mevcut savaş anılarını denetimli bölgeden kamusal olana çıkararak sivil halkın gözlemine sunar. Yerin kendisinin de anı niteliği taşıdığı araziye bu sebeple en cüzi müdahale hedeflenir. Program dahilinde istenen müze kütlesi topografyaya en uyumlu yerde, ona en uygun biçimde yerleşir. Diğer bir deyişle bina; alanın sınır çizgilerini, doğal kot seviyelerini ve bitişiğindeki derenin seyrini dikkate alarak konumlanır. Biçimsel olarak ise alana üç ayrı yerden yaklaşan kişi, yeşili yoğun olan çevresine beyaz fon etkisi yaratan ve onu parlatan yalın bir mimariyle karşılaşır. Ardından ‘savaş olgusunun sertliğine kafa tutma’ isteği, yapıdaki karşılığını ‘törpüleme’ eyleminde bulur, işte bu yüzden alanın en belirgin yerinden, müze girişinin tam köşesinden bir ana giriş düzenlenir ve bu köşenin sivriliği pahlanır. Bahsedilen beyaz fon nosyonu; tören alanı kısmında yapının sağır duvarının projeksiyon yansıtma duvarı olarak kullanılmasıyla birincil anlamına dönüşür.

Mekânsal Pratiklerle Bilişsel Bir Süreç: Algı Fenomeni, Duyumsanan Bilgi ve Yeniden Anlamlandırma

Şimdiki zamanda edinilen algısal bilinç, hafıza sistemindeki izlerle duruma, olaya veya nesneye karşı bütüncül bakış sağlar. Algı; çatışmacı ve tartışmacı farklılıklar oluşturan, çoklu görüş açıları barındıran, sabit, durağan ve bir sürekliliği olmayan bir fenomen, bellek ise görünmeyen figürlerin algıya musallat olması ve onda tehdit yaratması durumudur. Özetle bellek bireyin kendi meselesiyken dışarıdan kısmen müdahale edilebilen algıdır ve vücut ile sıkı bir ilişki kurulması için duyuların hesaba katılması sağlanır. Benjamin’in “Pasajlar”ında “mimesis yetisi kuramı” olarak ifade ettiği bilgi yönelimi özünde bir deneyim kuramıdır. Temeli benzerlikler üretmek ve algılama yetisi olan “duyumsanan bilgi”, bize alandaki tüm çabaların sonucunu verir. Artık hayatta kalmamış olan, gözle görülmeyenin üzerinde dahi üstünlük kuracak savaş döneminin yeni anlamlarını açığa çıkartmak amaçlanır.

Zihinde istenen bilişsel düzenin oluşması için alanın başlangıcından tüm kurgunun sonuna kadar 38. Paralel’in izi kolayca hissedilir. Kimi zaman zeminde bir ize, kimi zaman sergi duvarına, kimi zaman mobilyaya, kimi zaman da çocuk oyun alanına dönüşür ve aynı aks doğrultusunda devam ederek izleyicinin takibine imkân verir. Alan boyunca farklı mekânsal pratiklere dönüşen 38. paralel metaforu; duvar biçimindeyken bazen geçilebilen bazen de geçilemeyen yırtıklara sahiptir. Kişinin belleğinde yer etmesi için yok-sınır olan bu izle çeşitli engeller, zorluklar, farklılıklar ve şaşırtmalarla karşılaşılması amaçlanmıştır. Duvarın malzemesi korten çelik olarak seçilmiş, cnc kesim yazılar ile 721 adet şehidin ismi yazılmıştır. Bu yok-sınır kimi yerde parkta yer alan herhangi bir kent mobilyasını, bazen de gezen insanları biribirden ikiye böler ve binayı dahil önüne kattığı her şeyi iki parçaya ayırır. Müze alanını ikiye bölen ve anma duvarı halini alan yok-sınırın yapının içine girdiği yerde ziyaretçiler tarafından algılanması için çevresi şeffaflaştırılmıştır. Bu sayede içeri alınan güneş ışığı ile savaşın soğuk yüzünün barışa dönme umudu mekânın içerisine taşınmıştır. Binayı bölmeye devam eden yok-sınır, kütüphane mekânına gelince aydınlık fikirlere karşı koyamaz ve geçişlere fırsat tanır. Kütüphanenin bir kısmında kitaplığa dönüşen 38. Paralel ve üzerinde sunulan gizil detaylar, diğer bir deyişle savaşın önemli bir gerçeği, sadece raftan kitap alanın ve ancak geçmişi okuyanın görebileceği şekilde tasarlanmıştır. Kütüphaneden sonra Lüleburgaz Deresi’ne kadar alçalarak devam eden paralel izi, derenin üzerinde sönümlenerek suyla hemzemin bir biçimde köprüye dönüşmüş ve en sonunda derenin kenarında bulunan medidatif adacıkta hapsedilmiştir. Nihayetinde bilginin ve deneyimin gücü galip gelmiş, zihinlere çekilen aslında olmayan yok- sınırın yok- edimi gerçekleşmiştir. Ve su unsurunun ortasında konumlanmış kütüphane ve okuma alanı ile doğrudan ilişkisi olan dinlence düzeneğinde tüm alanı dışardan ve yukardan seyretme deneyimi sağlanır ve ziyaretçilerin zihinlerde yeni bir anlamlandırma süreci başlatılır. Adanın kenarında biçimlenen etkinlik sahnesinin ahşap elemanları, suyun doğal akışı üzerinde tüm alanda süreklilik arz eden tasarım diliyle örtüştürülür. Ayrıca su unsurunun alana katılması kararı sırasında Lüleburgaz Deresi’nin taşma riskine karşılık yatağının kret kotuna göre kontrollü bir şekilde genişletilmesi öngörülmüştür.

Müzenin içine girildiğinde duyumsanan bilginin algıda daha kalıcı olabilmesi için insana ait beş duyusal yol kullanılmaya devam eder. Oluşturulan karanlık bir koridorda savaş sesleri, barut kokusu, amorf biçimli izlek objelerinde biranda beliren görsel anı elemanları, zemin boyunca ayakaltına serilen mermi ve pahlanmış (tehlikesi önlenmiş) şarapnel parçaları ziyaretçinin algısına dört bir koldan hücum eder ve şahsa ait öznel bellek izleriyle buluşur. Ayrıca sergi duvarlarının fraktal yapısı kişiye devingen ve apansız bir deneyim fırsatı sunar. Askeri müzeden taşınacak olan envanter listesinde dikey düzende konumlanması gerekenler bu sayede lineer bir akış içinde ilerlemez. Dinamik halini sağlayan unsurlardan biri olan duvarların boşluklu biçimi ise yatay düzende gösterilecek olan kültür varlıklarına sunum nişleri açar. Kurgulanan mekansal pratiklerle bilişsel sürecini tamamlayan ziyaretçi, müze satış bölümünden çıkış yaparak yeniden anlamlandırdığı anıların görsel imgelerine ulaşma imkanı bulur. Projenin yardımcı öğesi olan ve Türkiye’yi simgeleyen Kutup Yıldızı, alanı deneyimlemeye gelenlerin daha çok gece hissedebilecekleri şekilde tasarlanmıştır. Kutup yıldızı göz kamaştırıcı bir ışık kaynağıdır, bulunduğu yerden tüm alana yayılır ve 38. Paralel aksının gece saatlerinde aydınlanmasını sağlar. Parçalanmış yeşil çim öbeklerinin köşelerinde yapılan eğimli ahşap elemanlar, oturma ve seyir fonksiyonuna dönüşerek yıldızın dramatik tavrını bütünde görmeye imkân tanır.

Bitkisel Peyzaj İlkeleri:

Peyzaj projesine ana yaklaşım ilkesi korunacak ağaçların tamamını içine alan bir bitkisel yaklaşımı içerir. Fakat istilacı bir tür olduğundan dolayı Alyut ağacı olarak adlandırılan Alliantus altissima (kokarağaç)’dan alan kullanımı için vazgeçilmiştir. Kutup yıldızı unsurundan çıkan ışınlar bitkisel peyzaj sınırlarını oluşturur. Öbek öbek tasarlanan alanlarda mevcutta korunan ağaçların altında yetişebilecek özellikte gölge ve yarı gölgede yetişebilen türler seçilmiştir. Bu alanların içerisinde kullanılacak bitkiler kimi zaman top formlu, kimi zaman dağınık, kimi zaman sütun formlu kullanılmıştır. Suyun kenarında ise suyu seven salkım söğütler tercih edilmiştir. Peyzaj alanının bulunduğu öbeklerde tasarım kararı gereği bitkilerin tekrara düşmesi istenmiş böylece grup etkisi verilmesi amaçlanmıştır. 38. paralel duvarının her iki yanında da aynı bitki türleri seçilmiştir. Bu seçim sınırın, ötekinin, diğerinin sadece zihinlerde olduğunu anlatmaya çalışan duvarı mimari açıdan desteklemeye çalışan bir yeşil dokunuştur. Duvar boyunca yürüyen insanların renk, doku, form açısından farklı bitkiler ile karşılaşması sonucunda duvar etki alanının lineer bir peyzaj sergi bandına dönüşmesi amaçlanmıştır. Bu alanda seçilen bitkiler form etkisi açısından; Buxus sempervirens (şimşir) yaprağı, renk etkisi vermesi açısından; Nandina domestica (cennet bambusu) Berberis thunbergii (kadın tuzluğu), çiçekleri ile renk etkisi vermesi açısından; Hydrangea hortensia (ortanca) Abelia grandiflora (beyaz çiçekli güzellik çalısı), Azalea serrata (açelya), Mahonia aquifolium l. (mahonya, sarı boya çalısı ), ayrıca dağınık formları ile etki vermesi açısından Juniperus horizontalis (yayılıcı ardıç)’tır. Çimin kullanılmadığı yerlerde mor çiçekli çim (liriope muscari), Dicondhra repens (farekulağı) önerilmiştir. Yeşil alan öbeklerinin tamamı çalı grupları ile doldurulmamıştır. Su kenarında Salix babylonica (salkım söğüt) ve Bambusa aurea (bambu) ile renk etkisi verilmiştir. Soliter olarak kullanılacak Liriodendron tulipifera (lale ağacı) su kenarında en dikkat çekici bitki türüdür. Kütüphaneden tamamı görülen ve Kore’de fazlaca kullanılan süs kirazları savaşın yaşandığı yere atıfta bulunur. Tören alanının sınırlarını belli etmek için sütun serviler seçilmiş, tören alanına yeşil fon oluşturması amaçlanmıştır. Meditasyon alanında kullanılacak bitkiler dört mevsimin renk geçişlerinin izlenebildiği botanik bahçesinden izler taşır.

Ulaşım ve Altyapı İlkeleri:

Otoparklar özellikle alanın içerisinde çözülmüş, trafik güvenliğini sağlamak adına özellikle cep parkları tercih edilmemiştir. Bu durumda araziye üç ana yoldan yaklaşan araçlar, park yerine kolaylıkla girebilmektedir. Ayrıca alanı çevreleyen iki karayolun her iki tarafında bulunan açık kanallar, betonarme borular ile zeminin altına alınmış, yol ile arasındaki geçişler daha ulaşılabilir hale getirilmiştir.

Strüktürel Sistem İlkeleri:

Müzeler içerisinde değerli eşyaların saklanmasından ötürü doğal nedenlerle oluşabilecek deprem, yangın rüzgâr etkilerine karşı dayanıklı olmalıdır. Müzelerin tasarımında sünekliğinin sınırlandırılması ve olası yerel göçmelerin önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu nedenle Deprem Yönetmeliğinde de belirtildiği gibi Bina Önem Katsayısı yüksek olmalıdır. Müze yapısı Deprem Yönetmeliğinde belirtilen düzensizlik durumları gözden geçirilerek tasarlanmıştır. Binada zeminin sıkışabilme özelliği gösterebilmesi ve taşıyıcı elemanlar arası mesafenin çok fazla olmaması nedeniyle radye temel öngörülmüş olup betonarme kolonlar üzerine uzay kafes sistemi ile çelik çatı yapılması planlanmıştır.

________________________________________
[1] Geleneksel olana tepkili bu yaklaşım türü için dünya genelinde birçok terim geliştirilse de güncel olarak en çok kullanılan ‘karşı-anıt’ söz öbeği James Edward Young tarafından 1992 yılında ortaya atılmıştır.
Etiketler

Bir yanıt yazın