Melt Studio tarafından tasarlanan "ARA(O)DA", Ankara'da sergilendi.
Ara[o]da, aradalık halini sorgulamaya açan hareketli bir mekânsal yerleştirmedir ve bir Avrupa Birliği projesi olan Culture Civic: Kültür Sanat Programı tarafından finanse edilmiştir.
Ara[o]da çıkış noktası olarak günümüzün belirsiz dünyasında bireylerin yaşadığı “git(eme)me-kal(ama)ma” ikiliğini merkezine alır. Yaşanılan coğrafya koşullarının sebep olduğu bu ikilik, yerleşme/yer değiştirme kararının potansiyeline ulaşma kaygısı taşıyan bireyler üzerindeki ağırlığı ve sıkışmışlığı ifade eder. Bu sıkışmışlık, bireylerin bulundukları konumda öz-gerçekleştirme imkanlarının kısıtlanması ve dolayısıyla potansiyel bir mobilite zorunluluğu hissetmeleri ile karakterize olur. Çoğumuzun aşina olduğu bu ikiliğin, daha keskin bir ifadeyle ikilemin sorunu, ideal olan meskeni edinme arayışının mutlak bir dikotomi olarak ele alınmasıdır. Oysa ki, hızla dönüşen dünyada, gitme ya da kalma kararından bağımsız olarak, her durumda bireyleri söz gelimi “seçtikleri” yere yabancılaştıran bir “aradalık hali” mevcuttur. Bu aradalık hali, bireylerin ne tam olarak yerleşik ne de tamamen mobil olabildikleri, sürekli bir geçiş ve adaptasyon sürecinde bulundukları bir durumu ifade eder. Sosyolog Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramında belirttiği gibi, sabitlik ve kesinlik arayışı yerini sürekli bir değişim ve belirsizliğe bırakmıştır. Bu bağlamda, “yer” kavramı sabit bir mekân olmaktan çıkarak, sürekli değişen ve dönüşen bir ilişki ağına dönüşür. Bunu göz ardı eden tüm dikotomik yaklaşımlar, gitmeme ve kalma arasındaki kritik nüansa yer ve söz açan aradalık halinin getirdiği potansiyelli alanın üstünü örter. Ara[o]da, bu aradalığı insan ölçeğinde somut bir olgu olarak ele alır ve “ne burada ne de orada olma” olgusunun tezahürünü üretebilmek için mimari mekanı sanatsal ve söylemsel bir araç olarak kullanır.
Ara[o]da üç aşamalı bir yerleştirme olarak kurgulanmıştır:
Aradalığın en yalın tezahürü temel bir mimari eleman olan “duvar” üzerinden kurulmuştur.
Git(eme)me-kal(ama)ma sıkışıklığı, fazlasıyla aşina olduğumuz duvarın kendi dar mekanını üreten bir çeper olması üzerinden ele alınır. Birincil ve kapalı haliyle bir sergi duvarı formunda üretilen ara[o]da, sergi mekanının sıradan bir parçasını oluşturur. Fakat diğer sergi duvarlarının aksine, ara[o]da geçirgen yapısıyla “mekan içinde bir mekan” olarak izleyiciyi içerisinde tanımladığı alanı deneyimlemeye davet eder. Sergi evresi Ka Space’de gerçekleşen Ara[o]da, formunun referansını giriş kapısının genişliğinden alarak izleyiciyi kentten ulaşılan bir deneyim alanı olarak duvarın içindeki mekana yönlendirir. İçine girilebilen duvar, izleyiciyi “beyaz küpün” ve beyaz küp içinde kaybolan dış yüzeylerinin nötr atmosferinin aksine, tamamen kontrast bir dilde kurgulanmış aradalık mekanını deneyimlemeye davet eder.
Bu sıkışık iç mekân, aynı git(eme)me-kal(ama)ma hali gibi hem çok tanıdık bir o kadar da yabancıdır. Aşina olmadığımız bir kurguyla bir araya gelen son derece tanıdık gündelik eşyalar, dar mekânın bütünleşik parçalarıdır. Buluntu eşyalarla üretilen bu kurgu, aradalığın huzursuz edici karakterini vurguladığı kadar, belirli bir döneme ait olmamalarıyla odağı nostaljik bir kurgudan tamamen uzaklaştırarak aradalık halinin “zamansızlığına” işaret etmeyi hedefler. Nesnelerin iç mekana yerleşimi her ne kadar alışılmadık olsa da yeterince vakit geçiren izleyici mesken kavramına dair kalıplaşan mekânsal bölüntülere ait bildik dizilimler fark edecek, giriş alanından yaşam alanına, çalışma alanından ıslak mekanlara, iç içe geçmiş bir bölüntülenmeyle karşılaşacaktır. Bu ara mekan, içerisinde mekânın ve nesnelerin nerede başlayıp nerede bittiğine; birbirleri arasındaki gerilime, ve parça-bütün ilişkisine dair sorgulamalar açan bir örgüye dönüşür. Yerleştirme, iç mekanı ile ürettiği arada yaşam alanı tezahürünü yalnızca duvarın getirdiği dar mekanla sınırlı çeper ile değil, bir de kent aksında konumlandırdığı yansıtıcı yüzeyle yapmaktadır. İçine girince karşılaşılan yansıtıcı yüzey, izleyiciye imgesi sürekli dönüşen kent ve yaşam alanı arasında ek bir aradalık katmanı yaratır.
İkincil fazda, aradalıkların çokluğuna ve algısallığına işaret etmek üzere yerleştirme açılabilir yüzeyleriyle bir etkinlik platformuna dönüşür. Böylelikle ‘mekan içinde bir mekan’ olan Ara[o]da, aradalığın potansiyellerine kapı aralayarak izleyenlere dönüştürülebilir, aktif bir iletişim zemini hazırlamayı hedefler. Böylelikle dönüşen mekân, bir duvar olmaktan çıkarak, aradalık kavramının farklı disiplinlere ait repertuarlar tarafından yeniden şekillendirilmesine, eğilip bükülmesine zemin hazırlayan bir araca/aparata dönüşür. Gündelik bir ikiliği insan ölçeğinde etkileşilebilen bir mekânsal deneyim haline getiren; farklı bağlamlarda hareket edip dönüşebilen; çevresini dönüştürürken kendini de yeniden şekillendirebilen bir araç.
Bu dönüşme hali, yerleştirmenin kapakları açıldıkça yavaş yavaş dışarı saçtığı ışıkla vurgulanırken, kente yansıyan ve kentliyi tetikleyerek etkileşmeye davet eden bir arzu nesnesi de tanımlar. Yerleştirmenin iç mekanının sahip olduğu yeşil renk, neredeyse rahatsız edici bir dikkat çekme halini hedeflerken aynı zamanda bir “provokatif yeşil kutu” olmayı amaçlar. Yeşil ekranları referans alan bu kurgu, mekan ve objelerin bütünleşerek neredeyse bir rölyefe dönüşmesine zemin hazırlamanın yanı sıra mekanın varoluşu itibariyle sürekli olarak bir kimlik ve aidiyet arayışı içinde olmasını dolayısıyla üstüne yansıtılan, entegre edilene göre sürekli olarak dönüşmeye teşne olduğunun altını çizer.
Bir sergi nesnesi olarak izleyiciyi arada olma hali ile tanıştıran (ya da yüzleştiren) yerleştirme, kapakları açılıp hareket ettirilerek sergi mekanının kurgusunu değiştirmeye başlar ve aradalık haliyle yüzleşmenin bir adım ötesine geçerek olası bir dizi karşılaşma etkinliği için bir platforma dönüşmesi hedeflenir. Bu çerçevede, karşılaşmalar serisi boyunca dönüşen yerleştirme, müzik, göç ve tasarım gibi çeşitli alanlardan uzmanları ve dinleyicilerin bakış açılarını bir araya getiren etkinlikler aracılığıyla aradalık kavramının disiplinlerarası ve çok yönlü bir şekilde ele alınmasına aracı oldu. Müzikteki aradalık, tonal geçişler ve aidiyet-yabancılaşma kavramları üzerinden performatif bir dinleti ile irdelendi. Göç bağlamında, gitme-kalma ikileminin ötesinde, aradalık deneyiminin karmaşık boyutları keşfedildi. Tasarım bağlamında ise, kişisel aradalık halleri, aidiyet ve kimlik sıkışmaları ile üretim süreçleri arasındaki etkileşimler tartışıldı. Etkinlikler, dinleyicileri ve katılımcıları aradalık kavramının farklı boyutlarını keşfetmeye davet etti. Müzikteki duygusal geçişlerden, göçün karmaşık deneyimlerine, tasarımın kişisel yolculuklarına kadar geniş bir yelpazede ele alındı. Katılımcılar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde aradalık deneyimlerini sorgulama ve paylaşma fırsatı buldu. Yerleştirme, sadece bir sergi nesnesi olmanın ötesinde, farklı disiplinlerden bakış açılarını bir araya getiren ve aradalık kavramını çok yönlü bir şekilde ele alan dinamik bir platforma dönüşme hedefini gerçekleştirdi.
Seyahat eden bir mekânsal yerleştirme olarak kurgulanan ara[o]da, üçüncü fazında ise Ka Space’den çıkarak ODTÜ Mimarlık fakültesine taşındı. Ara[o]da bu kez yalnızca hareket eden, kendini ve etrafını dönüştürebilen bir mekânsal nesne değil, direk olarak müdahale edilmeye açık bir yüzey haline dönüştü. Bir açık çağrı ile seçilen farklı sınıflardan mimarlık öğrencileri ile düzenlenen bir haftalık atölyede, öğrencilerden ara[o]da’dan kendi buldukları kavramsal/fiziksel aradalıklar üzerinden yerleştirmenin kendisine müdahale ederek dönüştürmeleri beklendi. Farklı ölçekler ve ortamlar üzerinden gelen yaklaşımlar ile ara[o]da yüzeyinden başlayarak fakülte galerisine saçılan katmanlı bir sergi ile ara[o]da yolculuğuna ara verdi.