Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası Yarışması Üzerine Birkaç Söz

GAD Architecture ekibinin Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası Mimari Proje Yarışması süreci üzerine görüşleri.

Uzun yıllardır ülkemizde kamu binaları projeleri, az sayıda mimarlar arası yarışmalarla ya da doğrudan fiyat eksiltme sistemi ile elde edilmeye çalışılıyor. Özellikle son zamanlarda bu şekilde seçilen ve inşa edilen binalar hakkında konuşmak ve yazmak istiyorduk. Bu itibarla zorlu ve önemli bir mimari proje yarışmasına katılarak olan biteni içeriden gözlemlemek istedik. Bu deney, yıllardır meslek vizyonu ve tasarım kültürüne katkı sunmayan, amacı ne olursa olsun sadece bir yapı elde etmek olan seçilmişler, atanmışlar, teknokratlar hegemonyasında sürmekte olduğunu gösterdi.

42301 rumuzlu / 85 kayıt numarasıyla Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası mimari proje yarışmasına teslim ettiğimiz projenin 2. eleme sırasında, “kentsel ölçekte tasarım kriterlerini gösteren kavramsal plan ve şemaları, 1/2000 – 1/1000 ölçekli kentsel yaklaşım ile 1/500 ölçekli özellikle alana yönelik zemin kat kullanım kararlarının olgunlaşmamış olması, projelerin anlatım dilleri ve yapı ölçeğindeki kararların beklenen düzeyde olmaması, kentsel kararlarla mimari kararlar arasındaki ilişkilerin beklenen düzeyde bulunmaması” nedenleriyle jüri üyesi Sayın Nevzat Oğuz Özer, hariç diğer jüri üyeleri tarafından elenmesine karar verildiği öğrenilmiştir.

Yukarıda belirtilen ölçekler tamamlanıp, bu ölçeklerin de ötesinde 1/200 – 1/50 ölçeklerine kadar ileriye götürülmüş projenin tekrar geri ölçeklere döndürülerek değerlendirmeye tabi tutulması tarafımızca profesyonellik dışı bulunup, geçmişte tümüyle ölçeklerle ilerleyerek çalışan mimarlık mesleğinin ve günümüzde oldukça gelişen genel tasarım, simülasyon ve ifade sunum mantığına aykırı bulunmuştur.

Hazırladığımız çalışma paftalarına ve teknik raporlara yeterince bakılmadığını, okunmadığını gözle görünür mesleki tecrübemizin dikkate alınmadığını, yapıyı açıklamak için kullandığımız genç, dinamik akıcı grafik vurgularımıza biçimlendirme üslubumuza, takındıkları artık bu çağda hiç de ihtiyacımız olmayan ciddiyet adı altında sıkıcı, depresif bir teknokrat önyargısıyla değerlendirme yapıldığını gözlemlemiş bulunmaktayız.

Asla projelerini hazırlayan ekiplere, emeklerine söyleyecek bir sözümüz yok. Artık onları seçen jüridir muhatabımız ve bu seçkiyi yapan jüriye de söz söylemek hakkımız. Proje gruplarının emeklerini takdir ediyoruz. Ama jürinin seçimleri ve yorumlarıyla boşa gitmiş emekler.

Hal böyleyken, daha önce alınmış kararların da yeniden sorgulanmasını akla geliyor.

Mevcut binanın neden yıkıldığı konusunda bilgi yeterli ve net değil.

Konu yalnızca depreme dayanıklılık gibi fiziksel bir sorunsa; mevcut bina korunarak güçlendirme ve yeniden fonksiyonlandırma, proje müellifinden de izin alınmak suretiyle yarışma konusu olabilirdi.

Eğer mevcut hacimden daha büyük bir yapı gerekliyse, arazide ekler yapılarak sağlanabilir.

Daha az yer kaplayan ve ölçek olarak daha küçük yapıların farklı arsalara dağıtılması gibi alternatif çözümler her zaman olası.

Başkanlık biriminin semt sakinleri ile kaynaşan açık bir yapı haline gelmesi isteniyorsa Kadıköy sahil parklarında geniş ve arazilere yönelinebilinir.

Yarışma sürecinin nasıl yürütüldüğü ve jüri üyelerinin hangi kriterlere göre belirlendiği de ayrı bir soru işareti.

Yeni bir hizmet binası için hazırlanan program hangi kurum ya da yetkili merci tarafından, hangi esaslara dayanarak karara bağlanmıştır?

Bu sorulara karşı her türlü muhatap kademelerinin açıklamaları kâğıt üzerinde haklı görünebilir, ama aklımızı ve vicdanımızı tatmin etmiyor.

Özetle bu yarışmada öncekilerden farklı olmayan amacı yalnızca kuru, sıkıcı bir hizmet binası olanın ötesine götürmeyecek bir çaba olarak hafızalara kazınacaktır.

Mimarlık yapım niyetinde yapım haline ve yıllara sair varlığıyla hatıralar üretir.

Kamu binaları doğrudan halkın vergileriyle yapılan yapılardır ve uzun süreli doğal afetlere, insan kullanımına, yıpranmaya dayanıklı, halkının içinden yetişmiş onların günlük hayatına ve aynı anda çok kapsamlı anlam katmak isteyen değerli, adil yöneticiler, teknokratlar ve mimarlar tarafından üretilirler. Yarışmanın süreci, sergisi, binanın inşası ve açılışları birer şölendir. İnsanlar, bu yapılardan geçerken ya da içinde bulunduklarında, bir hizmetin karşılığı olarak onları gördüklerinde gurur duyarlar.

Bu binaları, seçili hükümetin ya da yerel yönetimlerin hem önceki dönemlerden süregelen hem de seçmene doğrudan hitap eden gelecek vizyonu vaatlerinin; küresel, yerel ve güncel eğilim ve yaklaşımlar doğrultusunda şekillenen hizmetlerin, mekânsal ve mimari tezahürü olarak varlık bulurlar. Sadece ilk intiba ile değil, iç mekanları, merdivenleri, kapı, pencere hatta süpürgelik detayları ile..

Bütün katmanlarıyla, şu anda eleştirdiğimiz rejimden ne yazık ki bir fark göremiyoruz. 1. seçilen ve ödüllendirilen diğer projeleri incelediğimizde bu görüşümüzün kuvvetlendiğini, jürinin Kadıköy halkı adına edasıyla kısıtlı bir pencereden değerlendirme yaparak Türkiye’nin genelinde son 50 yılda karşılaştığımız sonuçlar gibi jüriyi de bu yarışmanın değerlendirmesine davet eden atanmışların esirgeyici tutumunu izlemelerini şiddetle eleştiriyor ve kınıyoruz.

Bu yarışma artık açıkça gösteriyor ki yaşadığı yer o bölgedeki her türlü tasarım konusu hakkında bir ön eleme, seçki dahi yapmadan atanmışların, teknokratların değil, bölgede yaşayanların karar vermesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

İki-üç güne sıkıştırılmış sergiyi ve elenen projeleri incelediğimizde, alışılmış mimari normların ve zevklerin dışına çıkan, yenilikçi yaklaşımlar ortaya koyan projelerin çoğunlukla aynı aşamada elendiğini veya benzer şekilde değerlendirilip elendiğini fark ettik. Bu durum, yenilikçiliği ve özgünlüğü uyandırması gereken yarışmanın esas hedefleriyle çelişmektedir.

Dinamik, yumuşak, çağdaş öncü bir üslupla ele aldığımız ve bizle beraber seçilemeyen birçok grubun tasarımı yerine Monumantalimsi, ürkek, tedirgin ne bugün ne yarın herhangi bir detayıyla mimarlık repertuarımıza katkı yapamayacak seçki silsilesiyle.

Yarışma koşullarının tasarım sürecine fazlasıyla müdahil olması, sürecin doğal akışını karmaşıklaştırmıştır. Bu müdahaleye örnek olarak; ölçek zorunluluğu, çözüm ifade tekniklerinin sınırlandırılması, pafta adedi ve boyutlarına getirilen kısıtlamalar ile maket sunumu üzerindeki sınırlamalardır. Fonksiyonlara ve yapının kullanım senaryolarına ilişkin getirilen esnek olmayan öngörülerin, tasarımın nihai formunu yoruma kapalı bir biçimde yönlendirmesi ise, yarışmanın geleceğe yönelik belediyecilik vizyonunun dar bir çerçevede tanımlandığını ve yenilikçi yaklaşımlara yeterince alan açmadığını ortaya koymaktadır.
Bu kapsamda, geliştirdiğimiz fikirlerin ifade edilmesinde ciddi kısıtlamalar yaşanmıştır. Yarışma sürecinde bu denli ayrıntılı ve müdahaleci bir yaklaşım sergilenirken, aynı titizliğin sergi organizasyonunda gösterilmemiş olması dikkat çekicidir.

Şartnamede tanımlanan koşulları dikkate almayan bir sergileme yaklaşımı benimsenmiştir. Oysa pafta adedi ve boyutları aylar öncesinden belirlenmişken, katılımcıların ifade olanaklarında eşitliğin sağlanması beklenirdi. Sergi düzenindeki bu özensizlik, dış değerlendirme yapacak kentin sakinlerinin sağlıklı ve bütüncül bir yargıya ulaşmasını güçleştirmektedir. Sergi süresinin kolokyumu kapsamaması ve ayrı bir alanda yapılması da bu tartışmaya katılanların sağlıklı düşünce üretebilmesini engellemektedir.

Bir kamu yapısı ve belediye yarışması bağlamında, yerel halkın ve doğrudan etkilenen toplulukların yapılı çevre üzerine söz söyleme hakkına sahip olması gerektiği kanaatindeyiz. Bu tür katılımcı yaklaşımların, yarışmanın demokratik ve toplumsal meşruiyetini güçlendireceği aşikâr.

Kamusal mekânların yeniden tasarımı üzerine kolektif bir düşünsel çabanın ürünü olan projelerin, nitelikli bir sergi aracılığıyla kamuyla buluşturulması, yalnızca mekâna değil, yurttaşlık bilincine de değerli bir katkı potansiyeli taşır. Bu imkânın, sergi kurgusundaki özen eksikliğiyle ziyan edilmesi hem mimarlığın kamusal rolünü hem de toplumsal katılımın inşasını görünmez kılar.

Halkın karar alımlarının içinde yer alması ve ‘’yanlış olanı’’ seçmesi atanmışların ‘’doğru’’ olanı seçmesinin yerine, toplum bilincinin oluşması açısından değerlidir. Günümüzün atanmışlarının teknokratlarının eksik, yanlış, zevksiz, vizyonsuz ve ekonomi adına uzun vadede daha pahalı sonuçlara sebebiyet veren mesleki deformasyon ve körlük kısıtlamalarından sıkıldık.

Mimarlık, şekillendirdiği sokaklar, şehirler ve toplumunun farkındalığıyla, dünya üzerindeki varlığının yaşama biçiminin aynasıdır. Bu itibarla, her bina, her sokak, her yaşam alanı bir mesaj içerir. Bu mesaj, yaşadığı zamanın hem çağdaş diğer kültürlere hem de geleceğe ulaşır. Bulunduğu şartları nasıl değerlendirdiği, nasıl bir çıkarım ve farkındalık oluşturduğu önemlidir. Hal böyle olunca, mimarlık kendi iç dünyasında “özgür tasarım ve düşünce her şeyi yeniden kurar ve var eder” düsturuna kendi içinde inanmaya devam edip ona dayatılmış lokal koşulların dışında, dünya ölçeğinde geniş bir çerçevede düşünmesine izin vermeyenlere karşı isyan etmezse, benzer dertlerden muzdarip diğer kültürlere rehberlik edebilecek alternatif düşünceler üretebilir mi?

Birkaç ezber bozan örnek dışında hayır.

Katılımcı, Kadıköy Belediyesi Hizmet Binası Mimari Proje Yarışması

5 yorum

  • Özgür Savaş Özer says:

    Gökhan Bey; sizin kütlenizi ve detaylarınızı inşa etmez Kadıköy Belediyesi veya başka bir belediye; edemez. Projenize bakar bakmaz bu açıkça görülüyor. İçerikten bağımsız söylüyorum.

  • Samed Doğan says:

    Okuyamayanlar için özet ve alt metin: neden biz seçilmedik başkaları seçildi, siz bizi anlayamadınız, teknokrat jüri değil de halk seçseydi kesin seçilirdik. İsmiyle müsemma, GAD kompleksi bakış açısıyla okuduğunuzda metin daha da anlam kazanıyor.

  • deniz günzat ışık says:

    Dereceye giren projeleri inceleyen biri olarak bu projenin sadece plan çözümleme düzeyinin bile yeterli olgunluktan uzak olduğunu söylemek haksızlık olmaz, olsa olsa kırıcı olabilir. Müellifleri beni mazur görsünler.

  • İç mi dış mı ? says:

    “Dinamik, yumuşak, çağdaş öncü bir üslupla ele aldığımız ve bizle beraber seçilemeyen birçok grubun tasarımı yerine Monumantalimsi, ürkek, tedirgin ne bugün ne yarın herhangi bir detayıyla mimarlık repertuarımıza katkı yapamayacak seçki silsilesiyle.” Bütün süreci birkaç popüler tanıma indirgeyen bir yorum olmuş. Bir de seçilen projenin/projelerin sizin projenize göre ekonomi adına uzun vadede daha pahalı olacağını öngörmenizi de anlayamadım. Bu yazınızı kolokyuma taşımanız ve orada jüri üyeleriyle tartışmanız dileğiyle.
    Not: Yarışmaya katılmadığımı ve seçici kurulu tanımadığımı da belirtmek isterim.

  • OCA/Mimarlık says:

    Sayın Gökhan Avcıoğlu’nun eleştirilerine genel anlamıyla katılıyorum.
    Mimari kalitesinden bağımsız olarak çevrenin ve tüm İstanbul’un yapı stoku değerlendirildiğinde ortak noktalarının dik açılar, kırma çatılar ve pencereler için cephelere açılmış delikler şeklinde vücut bulan mimari yaklaşımları olduğunu görüyoruz.

    Şehre biraz “eğlence” gerektiğini düşünüyoruz. Dik açıları, dikdörtgenleri şehirde yumuşatacak, dengeleyecek eğrisel formlara ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Tabii bunun yapılacağı yer de önemli. Kentsel dönüşüm kapsamında bu tarz hareketlerin yapılması hem yönetmeliğin getirdiği kısıtlamalar hem de ekonomik şartlar sebebiyle mümkün olmayabilir. Ancak Kadıköy Belediye Binası’nın merkezi yeri, doğası (kamu yapısı olması) farklı bir yapı yapmak için bence çok uygundu. Kadıköylü olarak mimarlık ortamını zenginleştirecek güzel bir fırsatın kaçtığını düşünüyorum.

Bir yanıt yazın