Ütopya: Kapitalist Kentin Eleştirisi / Alternatif Mekân Tahayyülleri

Ütopya: Kapitalist Kentin Eleştirisi / Alternatif Mekân Tahayyülleri

Pamukkale Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencileri Simay Turan ve Şebnem Peker tarafından MIM 307 stüdyosu kapsamındaki "Ütopya: Kapitalist Kentin Eleştirisi /Alternatif Mekân Tahayyülleri" konulu proje yaklaşımı.

Gerçekleşmesi olanaksız tasarı şeklinde özetlenen ütopya, başkişisinin vizyonunu yansıtan kurgusal idealdir. Ütopyanın ideale ulaşma çabasındaki başkişisinin tanrısal rolü insani hazlar | beklentiler ile çakıştığı noktada  ütopya, distopik bir gerçekliğe dönüşür.

Bu fasit dairenin bozulması, ütopya başkişisinin reddedilmesi ve ütopyanın bireysel tasarı olarak kurgulanması ile sağlanabilir. Ütopya bireysel parametrelere hizmet eden biçimin kendisi olmalıdır. “Ütopyayı yeniden icat etmeliyiz hangi anlamda?” (Slavoj Zizek, Notos Öykü, 2012/10)

Toplumla ilişki içerisindeki birey, içinde bulunduğu topluluğa karşı sorumluluklarını yerine getirirken yaptığı tercihler doğrultusunda kendi kimliğini oluşturur ve varoluşunu kanıtlayarak özneleşme sürecine[1] girer. Birey, seçimleri ve ihtiyaçları konusunda etken olmalıyken mevcut düzen içerisinde kendini edilgen konumda bulur. Tüketim toplumunda bireyleşme amacı körelen insan, ‘öteki’ olmamak, toplumda kendine yer edinmek için ortak ideali benimser. Bu doğrultuda kapitalist kent, metalaşan değerleri ortak idealler olarak kurgular.

Lefebvre’in kapitalist kent eleştirisi ile ilgili “Kentin onu kullanan kentliler için anlamlı hale getirecek olan kullanım değerine göre değil sermayenin çıkarı olan değişim değerine göre örgütlenmesinin kentlileri kent üzerindeki haklarından mahrum bıraktığına işaret eder. Bu anlamda kent hakkı, kentte yaşayanların kenti kendi ihtiyaçları doğrultusunda değiştirme ve yeniden üretebilme hakkıdır.” (Lefebvre, Kent Hakkı, 1968/1996) söylemi bağlamında kent hakkı yeniden yorumlanmıştır. Metalaşan mimari unsurların (kullanıcısı göz ardı edilerek maddi kaygı ile üretilen yapılar) tüketim nesnesi haline gelmesi ile kentlinin çevresini değiştirme dönüştürme hakkını elinden almıştır. Bireyin kentte yeniden söz sahibi olması günümüzde ütopik bir düşünce olarak var olmaktadır. Ütopyanın güncel bir gerçekliğinin olmadığı ve yakın vadede ele geçirilmesinin mümkün olmadığı iddia edilmektedir.

Peki, ya aslında ütopyalarda hayal edilen geleceklerin henüz oluşum halinde olduğu bir zamanda yaşıyorsak?

Bu soru ile mimari üretim biçimlerinin metalaşmasını eleştiren bakış, bu düşünce kapsamında alternatif mekânlaşma biçimlerini sorgulayarak ütopyanın yeni arayışında sanal ortam, dijital mekân kavramlarını odak alan yaşam kurgusu geliştirilmiştir. Güncel olarak tanıklık ettiğimiz pandemi süreci ile fiziksel iletişimin zayıflaması gündelik pratiklere sanal iletişim ile online eğitim, toplantılar, alışverişler, müze ziyaretleri gibi seçenekleri eklemlemiştir.

Günümüzde dijital gelişmelerin ilkel dönemleri yaşanmaktadır. Bu dönemde zorunlu olarak hayatımıza entegre olan dijital gelişmelere fiziksel arayüzler (monitör, kulaklık, VR gözlük vb.) ile erişim sağlanmaktadır. Yakın gelecekte dijitalliğin hayatımızın yeni normali haline geleceği öngörüsü ile kurgulanan ütopya arayüzü, post-dijital çağ için tasarlanmıştır.

Post-dijital çağ; ‘dijital’ kelimesinin yeni bir teknoloji ve gerçeklikten ayrıymış gibi tanımlanmadığı, dijital ile gerçek hayatın iç içe geçtiği, arttırılmış, sanal ve karma gerçekliğin etrafımızı sardığı, aradaki sınırların görünmez olduğu, dijital dünyadaki deneyimlerle fiziksel hayattaki deneyimlerin birbirini tamamladığı; içinde bulunduğumuz dönemdir. Post-dijital çağın ilkel dönemlerinde gerçeklik; teknolojik ve dijital üretimler ile yeni anlamlar kazanarak madde ya da varlık temelli fiziksel gerçeklik, zihin ya da bilinç temelli zihinsel gerçeklik, madde ve bilincin yerini alan hiper gerçeklik olarak kategorize edilmiştir[2]. Bu dönemde yaşayan insanın, birey olarak çevresini dönüştürme hakkı elinden alınmıştır. Bu nedenle duyarlılığı azalan bireyin çevresine karşı olan etik bakış açısı değişmiştir.

Post-dijital çağın gelişmiş dönemlerinde ‘post-mekânda’ yaşayan etken birey ise bireysel deneyimler ile mekânı yeniden biçimlendirme hakkına sahiptir ve ‘post-human’ olarak adlandırılır. Bireysel deneyimlerin çoğullaşması ile post-mekânda kimlik ve mekân sürekli yeniden inşa edilir ve kavramsallaştırılır.

Post-human literatürdeki[3] anlamından farklılaşarak insan tanımının yeniden oluşturulduğu bir süreci ifade eder.  İnsanın biyolojik özellikleri sorgulanarak dijital çağ ile ilişki kurulur. Post-human, ‘insan’ olarak tanımlanamayacak, zihni daha geniş ve algılama düzeyi daha güçlü, iyileştirilmiş bir biyolojik tür haline gelir. Mekân algılayış biçimi farklılaşan post-human, hiperyüzeyler ile mekânı deneyimler.

Post-mekân; beden referansı ile temel ihtiyaçların karşılandığı trans mekân ve bilincin mekân üretiminde etken olduğu melez mekândan oluşan; mekân sonrası bir oluşumdur. Mekân ve gerçeklik algıları, kullanıcı gereksinimleri | deneyimleri ile değişmiştir. Dünya’daki yaşamsal faaliyetler devam ederken post-mekân, alternatif yaşam katmanı seçeneği olarak sunulur.

Trans mekân, mekân kurulum panelleri ve katman bağlantı oyukları ile oluşan mekânsallaşma biçimi olup melez mekâna geçiş mekânı olarak tanımlanır. Mekânda bulunan aktarım yüzeylerinde verilerin somutlaştırılması, fiziksel bir tezahür olarak holografik bir yansıma oluşturur. Dünya | trans mekân | melez mekân deneyimlerinin aktarımı hiperyüzeylerde, hologram aracılığı ile duyusal olarak sağlanır. Trans mekân, fiziksel ve zihinsel mekânın çakışmasıyla oluşur ve oksijen ihtiyacının karşılanması için atmosferin stratosfer katmanı boyunca konumlanır, paneller ile kurulur. Mekân kurulum panelleri içerisinde veri okuma ve yazma birimleri bulunur. Veri yazma birimleri tarafından yazılan mekân panelleri, bağlantı oyuklarına eklemlenir. Trans mekâna bireyin erişimi merkezde bulunan post-human geçiş kapsülü ile sağlanır ve veri aktarımı başlar. Post-mekan, mekana dahil olan bireyler ile röper noktalardaki istasyonları odak alır, zaman içerisinde kabuk gibi davranarak genişler.

Bilinç kapsülü; bedensel ihtiyaçların karşılandığı ve beden-zihin ayrışmasının gerçekleştiği, trans mekândan melez mekâna geçiş alanıdır. Bilinç kapsülünde bireyin zihninin berraklaştığı meditasyon halini sağlayan bireysellik kurgulanır ve melez mekana geçiş hipnoz ile sağlanır. Kapsüller, trans mekânın sınırları (litosfer-stratosfer arası) içerisindeki manyetik alan sayesinde askıda kalır ve kapsüle erişim, kullanıcı çağrısı ile trans mekân zemininden sağlanır.

Melez mekân; geçmişe ait veri katmanları ve geleceğe ait olasılıkların melezlenmesi ile oluşur. Olasılıklar zihinle inşa olan simülasyon ile gerçekleşirken hatırlatma mekânında geçmişe ait veriler deneyimlenir. Melez mekânda, aurası ile var olan post-human, ışık izleri ve hologramlar ile mekânsallık üretir.

Mekânın deneyimlettiği gerçeklik, yalnızca dokunsal (fiziksel) boyutta değil; derinlik, algı ve benlik okumaları ile yani mekânın zihinsel boyutuyla da ilgilidir. Deneyimlenen mekân, fiziksel veya beş duyu ile algılananların ötesinde mevcut durumdan farklı bir gerçeklik önerir.

Melez mekanda bireysellik referansı ile üretilen simülasyon, bireyin kendi ütopyasını oluşturma veya önceden oluşturulan ütopyaları deneyimleme arayüzüdür. Zihinle inşa olan simülasyon (arayüz) erişim mekanında, veri setleri bulunan ‘yeni oluştur’ ve halihazır kurguların bulunduğu ‘arşivden seç’ alternatifleri bulunur. Deneyim katmanları, bu alternatiflerin kesişmesi | ayrışması ile sonsuz varyasyonlar kurgular.

Hatırla(t)ma mekânı; geçmiş ve günümüze ait deneyim ve verilerin depolandığı mekânlaşma biçimi olarak kurguya dahil olur. Simülasyonda deneyimlenen ve arşive eklenen ütopyalar da hatırla(t)ma mekânına yeni yüzeyler olarak eklemlenir. Bireysel parametrelere hizmet eden tasarı, bireyin karakterini ve mekanını kurgulamasına olanak sağlar.

Proje, gelecekte mekânın fiziksel ve işlevsel gereklilikleri yerine -dijital görüntüleme altyapıları ve veri setleri ile- farklı mekânsal atmosferlerin deneyim katmanlarına eklenmesini öngörmektedir. Mimarlık pratiklerindeki yapma biçimi sorgulamalarıyla gelişen bu kolektif proje, insan odağında bir yaşam kurgusu ile mimarinin güncel ve gelecek yaşantımızdaki yerini düşündürmeyi ve sorgulamayı hedeflemektedir.

Kaynakça
Ovacık Çoruh Duygu ve Uluoğlu Belkıs, “Bir Karşı-Özneleşme [Yeniden-Özneleşme] Pratiği Olarak Tasarım”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi XLIV, Yayın Tarihi: 2018/1, s.(163-193)
Koç, Ceren. “Mekanın Gerçekliği: Dijital Çağda Mekan Kavramının Bilimkurgu Sinemasında Temsili .“ Yüksek Lisans tezi. Marmara Üniversitesi, 2017.
Baş, Yener. “Bir Meta Olarak Kent Biçiminin Tasarımı ve Üretimi -Kavramsal Bir Çerçeve Önerisi.” İdeal Kent, Temmuz, 2017.
Booker M.Keith. “ Ütopya, Distopya, Toplumsal Eleştiri.” Notos, Ekim-Kasım,2012.
Boyacıoğlu, Can. “Post-İnsan, Ekoloji ve Mimarlık.” XXI (18.05.2017). Erişim tarihi:09.12.2020. URL: https://xxi.com.tr/i/post-insan-ekoloji-ve-mimarlik
Rugo Daniele, Posthuman, Erişim Tarihi: 15.12.2020. URL: https://doi.org/10.1093/acrefore/9780190201098.013.1136)

[1] Ovacık Çoruh Duygu ve Uluoğlu Belkıs, “Bir Karşı-Özneleşme [Yeniden-Özneleşme] Pratiği Olarak Tasarım”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi XLIV, Yayın Tarihi: 2018/1, s.(163-193)
[2] Koç, Ceren. “Mekanın Gerçekliği: Dijital Çağda Mekan Kavramının Bilimkurgu Sinemasında Temsili .“ Yüksek Lisans tezi. Marmara Üniversitesi, 2017, s.(7-17)
[3] Post-human: “Post-insan”, uygulamalı bilim ve teknolojik gelişmeler yoluyla insan doğasında meydana getirilen potansiyel iyileştirmelerden kaynaklanan varoluş biçimlerini tanımlamak için kullanılır. (Rugo Daniele, Posthuman, Erişim Tarihi: 15.12.2020. URL: https://doi.org/10.1093/acrefore/9780190201098.013.1136)
Etiketler

Bir yanıt yazın