1. Ödül (Halil Kaya Mezarı), İstanbul’un Mezarları Tasarım Yarışması

1. Ödül (Halil Kaya Mezarı), İstanbul’un Mezarları Tasarım Yarışması

KUŞLAR YASI

Bir garib ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garib bencileyin *

Üç güne varmadı, aynı gün duyuldu Halil Kaya’nın ölümü, öldürülüşü. Peşinden binler sokağa döküldü çil yavrusu gibi, kuş sürüleri gibi. Onlarca can yaralandı. Onlarca can düştü.

Hala hakkında pek bir şey bilmediğimiz Halil Kaya, 90’ların en acı olaylarından birinin hiç bilmeden öncüsü oldu. Adının böyle bilinmesini ister miydi, canını verip binleri peşinden sürüklemek ister miydi, onlarca can peşinden düşsün ister miydi? Herhalde istemezdi. Malatya’dan niye gelmişti, dede miydi, ailesi neredeydi? Kim bilir Malatya katliamını da görmüş müydü? Belki ondandı kimseyle bir şey konuşmayışı, belki bir aşktan, belki de hiçbir şeyden. Kendi halinde bir garibdi.

Öncü oldu dedik ama görünen o ki garib öldü, mezarı da garib kaldı. Gazi’de hayatını kaybedenlerin bir kısmı nizami bir şekilde bir ‘şehitlik’te toplandı. Ama Halil Kaya, mezarlığın en kıyısında, göğe uçan bir kuşa benzeyen Gazi Mezarlığı’nın gaga ucunda, iki duvar arasında çukur bir yere gömüldü. Anmalarda herkesin mezarına gidildi de onunkine gidilmedi muhtemelen. Ama o kadar da huzurlu, yalnız, ormanın kıyında, ağaçların gölgesinde, garib bir yer ki…

Şurda bir garib ölmüş
Kuşlar yasına gider **

Uzaklarda yolunu, haberini gözleyen, yasını tutan var mıdır bilinmez. Ama şüphesiz ki bu garibin yasını kuşlar tutuyor. Yıllar geçecek, kuşaklar sonra Halil Kaya’nın yasını tutan bir ten bile kalmayacak. Ama kuşların yası sonsuza dek sürecek.

Halil Kaya için tasarladığımız mezarda topraktan baş ucuna uçuşan kuşlar hayal ettik. Bunlar hem onun ziyaretçileri hem de bir canın peşinden sürüklediği binler gibi, bir uçtan bir uca dağılsın, otlarla karışsın, toprağa ulaşsın istedik. Baş ucunda ismiyle paralel bir suluk gerçekten ziyarete gelen kuşlara ferahlık versin dedik. Kim bilir Abdal Musa’nın bir marala kaburgadığı, Ahmet Yesevi’nin turna donuna girdiği gibi, Halil Kaya da kendi mezarına gelir bir cisimle.

Mezarı masif, çok da damarlı olmayan beyaz bir mermerden hayal ettik. Pehlesinde suluğunun yanında isimliği, günü bilinmeyen doğumu ve ölümü, özellikle gün ay ve yıl olarak yazsın.

Başucundaki mezar kayıtlarda boş gibi görünse de sanki orada da bir garib yatar gibi hissettik. Şayet yoksa bir medfun, ziyaretine gelen canlar için ufak bir meydanlık yapılabilir. Basit bir oturak, yanında yine bir suluk, zeminde de basit bir çakıl döşeme…


* Yunus Emre
** Anonim halk türküsü

Etiketler

Bir yanıt yazın