Katılımcı, Odakule Pasajı Ulusal Tasarım Yarışması

Proje Raporu

”Ara mekânlar; iki mekân ilişkisinde oluşan mekânlar arası bağlantıyı, ayrımı, farklılığı, birlikteliği, girişi, geçişi, kesintiyi, sürekliliği sağlayan geçiş mekânlarıdır. Bu üçüncü mekân, mekânların birbirini takip edip gelişmesine katkı sağlayarak mekânsal hiyerarşinin düzenleyicisi konumuna geçer. Geçiş mekânı hem iki ayrı mekâna ait hem de bu mekânlardan bağımsız bir biçim ve yönlendirmeye sahip olabilir. Mekânları hem ayıran hem de birbirine kenetleyen örüntünün oluşmasında etkili olan ara mekânlar, geçiş esnasında çıkışa varmadan önceki bekletici ve bireye vakit geçirten deneysel yönüyle önem kazanır. Ara mekânların bir türü olan pasajlar iki sokağı birbirine bağlayan salt geçitlere indirgenemez; kullanıcı ile buluşup diyalog kurmak zorundadır.”

 Fısıldayan duvarlar…

Kentsel mekânların kompozisyonları ve düzenlenme biçimleri, insan davranışı üzerinde etkilidir. Mekâna yeni anlamlar yükleyerek duyuların harekete geçirilmesi, yaşanmışlıklardan beslenen yeni imgeler ortaya çıkarır. Bir mekân sizi yönlendirebilir, adımlarınızı hızlı atmaya zorlayabilir ya da birbiri için öteki olan iki cadde arasında kaybolmanıza neden olabilir. Gizemli bir sadelik içinde ilerlerken sizi düşünmeye ve sorgulamaya sürükleyebilir. Mekâna ait bu özellikler bireyin kent ile iletişim kurmasının temelini oluşturur. Ruhu ve hissi olmayan mekânlar yalnız kalmaktan kurtulabilir mi?

 Pera; insan belleğinde oluşturduğu imgeler ile çok sesliliğin, özgürlüğün, sanatın ve sorgulayıcı tavrın mekânı olmuştur. İstiklal caddesi gece ve gündüz sürekli yaya akışının var olduğu en güçlü kamusal alanlardan biridir. Pasajları da şehrin diğer yüzünü görmenin yoludur ancak varlığından habersiz kullanıcılar kaosun yansımaları gibidir. Kurdukları düşün dışındaki dünyayı fark etmenin zamanı çoktan gelmiştir belki de…

 Ağır adımlarla ilerliyordum şehrin derinliklerine. Öteki caddeye çıkmanın bir yolunu arıyordu ayaklarım. Tramvayın sesi, her zamanki gibi pasajın köşesindeki yerini alan sokak sanatçısına eşlik ediyordu. Burası Pera’ydı, Pera. Çimlerde oturan insanlar güzel bahar havasının keyfini çıkarırken köşeyi döndüm. Dijital ekranın sınırlarını zorlayan akışkanların etkileyici gösterisinin ardından pasajın içine doğru ilerledim…

DÜŞ-SORGULAMAK-UYANIŞ

– DÜŞ

Pera’nın açık hava müzesi niteliğindeki keşif yollarında bulunmak, etken veya edilgen olarak var olduğumuz yer, aslında bir düştür. Yaşama biçimi ve algılama tarzımız ise bu düş içerisinde gerçekleşir. Kahramanı(!) olduğumuz düzen, belli hikâyeler içerse de anlamını kaybedebilmektedir veya yan anlamlar kazanabilmektedir. Düşü yaşadığımız yer olan İstiklal Caddesi şiirselliğiyle tarihi bağlamdan kopuk olmasa da, Odakule bölgesinde anlamını bir nebze yitirmiştir. Zihin haritalarında beliren sokak sanatçıları dışında Odakule Pasajı salt bir geçiş mekânı olmanın ötesine gidememiş; İstiklal ve Meşrutiyet birbiri için öteki olan caddelere dönüşmüştür.

…düşü derinleştirmek !

Mekânın bellek kutusu niteliğinde olan ‘göktaşı’ heykelini alışkanlıklarından vazgeçmeyecek şekilde yerleştirerek, sokak sanatçılarıyla bütünleşmesine imkân sağlanmıştır. Bunu sağlarken pasajla adeta eklemlenmiş bir değer olan kilisenin ön kısmına müdahale edilerek tasarım alanına katılmıştır. Aynı zamanda üç boyutlu heykel teknolojisiyle heykelin dönemsel devinimi işaret edilmiştir. Düş kısmında amaçlanan mekanı derinleştirmek ve daha zengin hale getirmektir. Bu bir sonraki evreye geçmeden güven duygusunu pekiştirecek ve yerin ruhunun zihnin savunmasız kaldığı anda bilinçaltına yerleşmesine olanak verecektir. Mekan ve kullanıcı iletişim kurmaya hazırdır artık.

– SORGULAMAK

Birbirine akan mekânlar arası çizgiler çoğu zaman belirsizdir. Bu aradalık, belirsizlik durumu, herhangi keskin bir sınırın olmaması; mekân içerisindeki hareketliliği, sürekliliği ve serbest yönelimi destekler. Bazen ise ışık bir eşiktir… Tepeden süzen bir ışık; inzivaya, soyutlanmaya ve kendine dönmenin saf mekanına dönüşebilir. Adeta şüpheli bir duruş katarak, gizemli bir sadelik oluşturabilir.

Davetkar bir şekilde, düşten sorgulama mekanına alınan insan, yapay bir sınırdan geçer. Aslında bir bitişten çok bir başlangıçtır bu aralık… Kendine özgü bir havası olan aralık, sorgulayıcı tavırla değişimin bir parçasına işaret etmektedir. Çünkü ışık; kasvetli, esrarengiz ve samimi olmasının yanında davet edici ve yönlendiricidir. Aynı zamanda uyanışa sürükler. Bilinç ve bilgi ışık sayesinde kazanılmaktadır. Işık mekana hayat verir; mekanın hem sınırlayıcısı hem de tamamlayıcısıdır.

…nesnelere hayat veren…

Sorgulama kısmında, kurduğumuz düzene alınan insanın yalnızlaştırılması amaçlanmıştır. Yol gösterici olan ışıkla birlikte, kavramsal olarak sorgulanan bir mekân oluşturulmak istenmiştir. Işık bireyi uyanışa sürüklemektedir. Bu alan bir geçiş mekânı olmasının yanı sıra aynı zamanda da bir sergi alanı niteliği taşımaktadır. Bunları destekleyen iki adet atölyeyi de içerisinde barındırır. Sorgulama alanı ile bina sirkülasyonunu sağlayan kapılar ve bu alana bakan cepheler yeniden yorumlanmıştır. Paslanmış çelikten tasarlanan kapılar aynı zamanda sergileme duvarlarını oluşturmaktadır. Bu duvarlar sergi için hareket doğrultusunu da tasarlamamıza imkan sağlamaktadır. Sanayi ve endüstriyel miraslara ait fotoğraf ve resimler bu duvarlarda sergilenecektir. Bunun yanında bazı tarihi makinalar da izleyen insanlara sunulmuştur.

– UYANIŞ

Duvarın ‘sınır’ ve ‘eşik’ olma durumu… Bir potansiyel olan eşik sonrası için her daim farklılıklar ve canlılık barındırabilir. Konumundan dolayı, eşik olmakla birlikte iki mekan arasında ilişki de kurmaktadır. Sunduğu deneyimle duvar değişimin bir parçasıdır. Eleştirinin, başkaldırının ve uyanışın mekânıdır. Böylece çevresinin algı sınırlarını da genişletir.

…düzen düzensizliği yaratır.

Sorgulama alanında ışığın bizi yönlendirdiği alan, uyanış mekânını oluşturmaktadır. Bu ışık duvardaki yarığı işaret eder. Yarık, kaosa şahit olduğumuz yer olmasından dolayı önemlidir. Sorguladıktan sonra uyandığımız yerdir. Platonun mağara metaforunda ışığı takip ederek ışığın ötesine geçmesi gibi… Artık bu geçişin kopukluğu sorgulanmıştır. Öteki cadde ise ışığın deneyimiyle bir kaos olarak adlandırılmıştır. Bu yarığın geçilemeyecek derecede dar olup bizi yönlendirmesi ise kentsel deneyimlerimize çok da uygun olmayan bir başka düşe geçmek yerine uyanmamız gerektiğini göstermektedir. Çünkü kaos, dinamik ve değişken bir süreçtir. Bunu değiştirmek elimizdedir.

…sanki hava biraz kararmıştı. İstiklal’in güneşli havası ve neşeli sesi arkada kalırken yerini tavandan süzülen çizgisel bir aydınlık ve sessizlik aldı. Peşinden gitmem için beni ikna eder gibiydi. Telgraf, daktilo, cep telefonu, otomobil, yapay zeka.. Görsellere göz ucuyla bakarken yürümeye devam ettim. Bir an duraksayıp nerde olduğumu ve nereye gittiğimi tekrar anımsadım. Karşı duvardaki aralıktan yüzüme düşen ışık trafiğin sesini de arkasına alıp tüm duyularımı üzerine çekmişti. Yanımda beliren aynaya baktım ve şehri beni izlerken buldum. Oradaydım! Arkamda bıraktığımı sandığım karışıklığın tam ortasında. Sanırım onu daha fazla görmezden gelemeyecektim artık…

Ben de oradaydım!

Öteki yönden geçişimizde ise karşılayan ayna; eşyayı, nesneyi yani şeyleri aksettiren sırlı bir camdır. Bu sır tabakası etrafa adeta gizemli bir tılsım salar. Eş ve ters… Var olan ancak ulaşılmayan… Kaosun cisimleşmiş halidir. Sorgulamanın diğer yönden vücut bulmuş halidir.

Etiketler

Bir yanıt yazın