Ya Erdoğan Kazanacak Ya Yerellik

Son altı yılda parça parça yapılan yasal değişikliklerle yerel yönetimlerin özerk yapısı ortadan kaldırılarak adeta bir “Türkiye Belediyesi” oluşturuldu.

Görünüşte her il ve ilçe belediyesinin başına bir isim seçilse de aslında Türkiye Belediyesi’nin başkanlığını fiilen Başbakan Erdoğan yürütüyor. 

Bu fiilî durum, 2012 kasımında kabul edilen Büyükşehirler Yasası ile birlikte resmiyet kazandı. Büyükşehirlerin sayısı 29’a çıkarıldı, bu illere bağlı bütün ilçe, belde ve köylerde yerel yönetimlerin tüzel varlığı ortadan kaldırıldı. 

Büyükşehirler Yasası, bir zamanlar İzmit’te denenip başarılı bir şekilde uygulanan modelin Türkiye’ye yayılması olarak sunulmuştu. Aslında gelişmekte olan şehirlerde, sağlıklı bir büyüme için fırsatlar sunan bu model, iktidarın merkeziyetçilik hastalığı nedeniyle tartışmalı bir hâle geldi. 

Bundan sonra büyükşehirlerde idare kabaca şöyle şekillenecek:

Valiliklere bağlı olarak kurulacak “Yatırım izleme ve koordinasyon merkezleri” il sınırları içinde yatırım ve hizmetleri yönlendirecek. Encümene başkanlık edecek valiler, illerdeki yatırımların piyasaya açılmasına nezaret edecek. Yani açıkça söylemek gerekirse, şehirlerdeki ihaleler son günlerde internete düşen ses kayıtlarından öğrendiğimiz şekilde dağıtılacak. AK Parti’nin kazandığı il ve ilçelerde belediye başkanları, kaybettiği yerlerde valiler bu çarkı koordine edecek. 

AK Parti’nin, darbe palavrasıyla bir kader oylamasına çevirdiği yerel seçimler, Erdoğan’ın başkanlığındaki Türkiye Belediyesi için bu açıdan bir güven oylaması olacak.

Türkiye’de belediyeciliğin fiilen başladığı 1921 yılından bu yana, yerel özerklik her zaman tartışmalı bir konu oldu. Merkez sağın doğduğu 50’li yıllara kadar belediye, tek parti yönetiminin kültür devrimine hizmet eden bir kurum olmaktan öteye gidemedi. Belediyeciler için bürokrasiye yaranmanın dışında pek bir rantı da yoktu. Daha sonra yönetime gelen sağ partiler rant dağıtma sistemini büyük ölçüde yerleştirseler de ülkedeki en büyük derebeyi olan bürokrasinin çizdiği sınırların dışına çıkmak için ısrarcı olmadı.

Ancak bütün merkeziyetçiliğine rağmen cumhuriyet dönemi yönetimleri, şehirlerin imarı konusunda yerel özellikleri dikkate alan idare anlayışına bir ölçüde sahipti. Başta Ankara olmak üzere, İstanbul, Adana, İzmir gibi büyükşehirlerde imar planları yabancı uzmanlar tarafından yerel özellikler dikkate alınarak hazırlandı. Bu şehirlerde modern ve Batılı bir kent yaşamı genel hatlarıyla oluşturuldu. Elimizi vicdanımıza koyup söylersek, cumhuriyet dönemi şehirciliği, dört beş ille sınırlı da kalsa başarılı oldu. 

Yerel yönetimler üzerinde Kemalist bürokrasinin sürdürdüğü merkeziyetçilik, yalnızca siyasi bir üst yapıyı ifade ediyordu. Ancak AK Parti’nin Türkiye Belediyesi, yaşam tarzlarına getirilen sınırlamalara üst yapıyı belirlerken imar projeleri ve dağıtılan rantla yerelliği tamamen ortadan kaldırıyor. 

AK Parti, 30 Mart’ta Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde tek adayla seçime giriyor: Başbakan Erdoğan. Şehirler farklı farklı da olsa seçim vaatleri de birbirinin aynı. 

Durum böyle olunca Erdoğan’ın 81 ildeki rakipleri de asılda tekleşiyor. Yani 30 Mart’ta seçim Erdoğan ve yerellik arasındaki olacak.

Etiketler

Bir yanıt yazın