Bir Şehri Planlamak

Esenyurt’ta yaşadığımız ve aslında geçici şekilde çözülen, Fikirtepe’de sessizce yaşamakta olduğumuz ve Gezi Parkı hareketiyle gündeme bomba gibi düşen mesele aslında hep aynı; yanlış ve/veya eksik planlama.

Emlak sayfalarındaki yeniden yapılanma nedeniyle iki aylık bir ara vermiştik, kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu sürede inşaat sektöründe birçok gelişme yaşandı. Ancak en sevindirici gelişme elbette Esenyurt’taki mağduriyetin giderilmesiydi.

Esenyurt’ta yaşadığımız ve aslında geçici şekilde çözülen, Fikirtepe’de sessizce yaşamakta olduğumuz ve Gezi Parkı hareketiyle gündeme bomba gibi düşen mesele aslında hep aynı; yanlış ve/veya eksik planlama.

Gezi Parkı konusunun sosyolojik, toplumsal ve siyasi tarafı bir yana konuya sadece bu ve benzeri projeler olarak bakalım.

Hatalı ve eksik planlama

Uzun zamandır yazdığım, konferanslarda anlattığım en önemli meselelerden biri inşaat projelerinin bir bütünün parçası olma zorunluluğu yani; şehir bölge plancılığı. Sıraladığımız ve henüz gündeme düşmeyen tüm projelerde görünen en büyük eksiklik aynı; hatalı ve/veya eksik planlama. Görünen eksikliğin veya yanlışlığın nedeni ise aslında çok açık, bu planlamaları sadece mimarlar ya da belediyecilerle yapıyor oluşumuz. Böyle olunca da sadece bir zihin bir bakış açısı o bölgeyi dönemsel yani aslında geçici olarak planlıyor.

Oysa bir şehri planlamak, özellikle de o şehir tarihi ve sosyolojik olarak çok önemli. Dünya başkentlerinden biriyse, mutlaka o şehrin yakın ve uzak tarihiyle, toplumsal durumuyla yapılmalıdır. Dünyada bu işi önce sosyologlar, tarihçiler sonra şehir plancıları, deprem mühendisleri ve mimarlar projelendirir. Yani bu şehir bölge plancılarını teknik tabiriyle ‘brieflendiren’ sosyologlar ve tarihçilerdir. Projenin çıkmasıyla o projenin asıl kullanıcılarından focus gruplar oluşturulur ve bu kişilerin gözünden proje değerlendirmesi alınır. Sonra proje gerçekleştirilir ve devreye iletişimciler girerek projeyi anlatırlar.

Sorgulama ve teşhis

Bu zincir böyle işlemezse, durum en basit tabiriyle, bir psikiyatriste gittiğinizde, doktorun sizin yüzüne bakıp ‘bence sen şizofrensin, şu ilacı al’ deme halidir. Oysa normalde doktorun önce size sorular sorması, sizi tanıması, geçmişinizi öğrenmesi, bu gün geldiğiniz yeri sorgulaması ve sonra teşhis koyması gerekir.

Doktor önce kendinize ama ardından başkalarına kendinizi doğru ifade etmenizi sağlar. Tedavi sadece size iyileştiğinizi hissettirerek olmaz, ailenizin arkadaşlarınızın da bunu görmesi ve onaylaması, onlarla hayata karışmanız gerekir ki başarılı bir tedaviden bahsedebilelim. Şehirler de böyledir. Tarihini ve bugününü anlamanızı ister. işte bu yüzden bir yapı sadece bir inşaat değildir, bir dönemin bir coğrafyanın tanığıdır.

Etiketler

Bir yanıt yazın