Bir İletişim Aracı Olarak Mimari

Bir şehrin imar edilme şekli, hele o şehir, devletin başşehri ya da en büyük şehri ise yöneticilerin halini gösteren aynasıdır.

Demokratik mi, çoğulcu mu, ileri gören bir yönü var mı, nicelik ile nitelik arasındaki farkı gözetir mi, tabii maddiyata önem verir mi, vermez mi…

Tarihten bir örnekle anlatalım; Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u aldıktan sonra, asıl “fetih” safhasına başladığını anlayabilmek için tarihçi olmaya gerek yok. Şehri ne kadar hızlı ve ne kadar korumacı şekilde ihya ederse, daha kolay yaşanabilir hale getirip, nüfusunu hızlı şekilde artırabilirse, İmparatorluk başkentinin o kadar güçleneceğini bilmiştir ve ona göre davranmıştır. Fetih sonrası İstanbul ile önceki başkent Edirne’yi karşılaştıran bir akademik tez yazılmalı. Hatta içinde 1481 yılına göre de (Fatih’in vefatı) irdeleyen bir tablo da olmalı.

İddia şudur; mimari, bir iletişim aracıdır. Hem de çok kuvvetlidir. İktidarlar halkla iletişimi ve icraatlarının halkın gözündeki durumunu imar faaliyetleri ile kalıcı şekle sokarlar. “Söz uçar, yazı kalır” derler ya, aynı şekilde “İktidar söylemleri unutulur, binalar göz önünde kalır”. Eğitim, sağlık, ulaşım, kültür ve hatta savunma alanlarındaki yatırımların hepsinde muhakkak mimari bir öğe yani imar faaliyeti yansıması görülebilir. Okul, hastane, yol, köprü, tren rayları, iletişim hatları, turistik tesisler, sanat yapıları, heykeller, anıtlar ve bunlar gibi yatırımları bir düşünün. Sonra da ibadet yapılarını ekleyin düşüncelerinize. Tüm bunların şekli aklınızdayken, yaşadığınız şehrin genel özelliklerinin belirlenmesinde ve belki de korunmasında bu yatırımların ne gibi etkileri olduğunu da düşünün. Ne yazık ki bunu anlayan yönetici sayısı hâlâ çok az. Fazla uzağa gitmeyiniz, Ecdat Mengücekler hakkında çok şey bilmeseniz de Divriği Ulucamii ve Darüşşifası’nın kalıcılığını ve muhteşem uygarlığını görseniz, hayranlığınızı gizleyemezsiniz.

Hatırlayınız, ufacık şehir parkını koruma isteğine “uydurma”, protestolara “komplo” demek yerine, sorun iletişim içinde çözülebilseydi bu safhalara gelir miydik? Tamam, olaylar iktidarın dediği gibi bütünüyle lobiler tarafından önceden tasarlanmış komplolardan ibaret ve büyütenlerse provokatörler. Bu iddia doğru olsa bile, bilinçle planlanmış komplolarla galeyana gelinmiş olsa bile, tüm bunlar parka kışla inşa etmeyi “doğru bir karar” yapmaz ki. Karar yanlıştır, olayları büyüten yanlışı kabul etmez tavırdır. Hâlâ Kışla’nın gereksizliği kabul edilmemiş “referanduma gidileceği” kararı alınmış, iş soğumaya bırakılmıştır. Lafın özü, bu olayların büyümesindeki en büyük suçlu, iletişimsizliktir. Daha da detay vermek gerekirse tüm suç “mimari iletişimsizlik”tedir.

Şehrin çehresini değiştirecek olan imar faaliyetlerinin sevabı da günahı da yöneticilerdedir. Kararları bu bilinçle, ince eleyerek sık dokuyarak almaları ve daha işin başında iken halka sunmaları yani sormaları gereklidir. Çok üzücü ve büyük hayal kırıklığı olduğundan hafızamıza kazınmış; İBB Başkanlığı’na üçüncü kez talip olduğunu duyuran Mimar Kadir Topbaş, bir ara “Otobüs durağının yerini bile halka soracağız.” demiştir. Üzerinden 24 saat geçmeden “Mecazi konuştum, her şey halka sorulur mu?” diye düzeltmiştir. Projeler halka nasıl sunulacak, nasıl yorum ve geri bildirim alınacak? Projelerin halkla ilişkiler ayağı nasıl yönetilecek? Bunlar sadece ülkemizdeki değil tüm dünyadaki imar faaliyetlerine karar verenlerin sorunları. Bunun için belki de ülkemize özel “projeleri halka sunma ve fikir alma” yöntemleri geliştirmek gerekir.

Proje elde etmenin farklı yolları var. Çoğulcu akıl kullanarak yanlış yapmama, alternatifler arasında en iyisini bulma, çoktan seçme ve daha önemlisi riski halkla paylaşma gibi artıları var. Peki, daha projenin adını duyar duymaz ne olduğuna bakmadan “istemezük” diyenler olmayacak mı? Olacak tabii ama onları ikna etmek işte Gezi protestolarındaki maddî-manevî kayıpların yanında bahsi bile edilmeyecek kadar az yara verir, az emek ister. Ayrıca mimariyi bir iletişim aracı olarak kullanabilen yöneticiler, projeye kredi bulmaktan tutun, örneği zor bulunan çoğulculuk ilkesine sahip, katılımcı ve güçler dengesi süzgecinden geçmiş kararlar aldıkları için tarihe geçebilirler.

Sosyal medyayı ciddi bir iletişim kanalı olarak kabullenmek, hızlı ve etkileşimli (interaktif) kullanmak ve hafife alınmamak gerekir. İlk hata, bir Büyükşehir Belediye başkanının geceler boyu sosyal medyada büyük harflerle yazarak, vatandaşla mahkemelik olması, binlerce gözün hatasını kolladığını bilmeden devamlı sloganlık malzeme vermesidir. İkinci hata ise asistanlardan birine işi devredip baştan bu mecrayı angarya olarak görmektir. Ortası yok mudur bu işin? İletişim kanalının açık olması gerekir, uygun kullanılmazsa sosyal medya, tüm iletişimi olumsuz etkiler. Sadece bir web sitesi açıp, “Soldaki mi olsun, sağdaki mi?” diye soru sormak da katılımcı çözüme ulaştırmaz. Çoğulcu akıl ile alınmış kararlar için uygun fikir alma yöntemlerinin sıralanması ve denenmesi gerekir. Fakat bu yöntemleri sıralamadan önce, yöneticilerin buna hazırlıklı olup olmadıklarını sorgulamak lazımdır.

Maalesef olumlu bir hali bırakın ufukta öyle bir niyet bile gözükmüyor. İşte size vahim bir örnek; bir kent parçası neden yeşil alan olarak bırakılır? İlkokul çocuğu bile bilir gereklilikleri. Ayrıca yeşil alan bakım ister, temizlik ister bazı özelliklerin içinde var olmasını ister. Gaziantep’te Ramazan ayı boyunca sıcakta halk, iftarını eder, teravih sonrası, sahura kadar zaman geçirir, yeşil alanlarda, parklarda meydanlarda çay içer, çocuklar parkları aileleri ile paylaşmanın güzelliğini yaşar. Şenlenir tüm yaz boyu bu mekânlar ve şehri değerli kıldıklarının şahidiyiz. Sonra TOKİ gelir, park ya da meydan yapılması gereken Kamil Ocak Stadı’nın arazisine 3 inşaat emsal değeri ile konut ve ticari bloklar yapacağım der. TOKİ yapar işini, alır parasını, çekilir kenara. Kimseyi de dinlemez. Gaziantepli ne ister, Büyükşehir Belediye başkanı alternatif olarak nasıl bir çözüm önerisi getirir, dikkate dahi almaz. Sonra bu tür tepkiler verince, apar topar askıya çıkartılan proje indirilir. Ta ki yerel seçimlerde TOKİ’ye karşı gelemeyecek bir belediye başkanı başa gelinceye kadar. Sonra yine aynı son: TOKİ yapar işini, alır parasını, çekilir kenara…

İletişimi bırakın, TOKİ’nin en kârlı bulduğu projesinin detayları hakkında doğru düzgün bir bilgiye sahip değiliz. Halkın buna benzer endişeli bekleyişi, Gezi Parkı’nda neye dönüştü hatırlayınız. Kısaca Gaziantep halkının bu tür bir protest eğilimin olmamasına sığınanlara, bir iletişim dili olarak mimariyi önermek ütopik bir hayal. Fakat siz okurlara (okuyanlara) bu yolla iletmek ise elzem…

*Dr., Mimar, Zirve Üniversitesi

Etiketler

Bir yanıt yazın