Son dönemin çarpıcı belgesellerini bir araya getiren Documentarist/ 5. İstanbul Belgesel Günleri bugün başlıyor.
Düzenleyen ekipten Necati Sönmez, “Kültür Bakanlığı’nın yapması gereken işi yapıyoruz ama onlar bizi desteklemiyor” diyor.
Documentarist’in 5’inci yılında yine dolu dolu bir program var. Beş yılda çıtayı hayli yükselttiniz. Kolay olmasa gerek…
Belgeselin çıtası genel olarak yükseliyor giderek, hem dünyada hem de Türkiye ‘de. Öte yandan belgeselcilerin işi kolaylaşmıyor ne yazık ki… Bizim gibi festivallerin önünde bir dizi maddi handikap var. Böyle bir festivali ayakta tutacak tek şey, seyirci ilgisi.
Seyirci ilgisi nasıl?
Documentarist, seyircisini de kendi yetiştiren bir festival. 5 yılda sadık bir kitle oluşturduğunu söyleyebiliriz. İşin enteresan yanı seyircinin festivalle birlikte sahici belgeseli de keşfetmesi. Geçen seneki ‘Hayvanlar Âlemi Belgesellerden Çekiliyor’ sloganımız çok ilgi görmüştü.
Geçen yıl “Artık gittiğimiz festivallerde bizi herkes tanıyor, güveniyor, önemsiyor; Kültür Bakanlığı hariç” demiştiniz. Bakanlık bu sene de desteklemiyor Documentarist’i. Neden acaba?
Bilmiyoruz! Şu anda pek çok festivalden, Türkiye ‘yle ilgili ortak bölümler yapma teklifi geliyor, buradan film talep ediliyor. Hemen örnek vereyim. Festivalden hemen sonra Makedonya’da MakeDox adlı festivale bir paket filmle gidiyoruz. Hemen ardından, Türkiye adına program danışmanlığı yaptığımız FID Marseille’e davetliyiz. Kısacası, Kültür Bakanlığı’nın veya ona bağlı sinema kurumunun yapması gereken işi yapıyoruz. Ama onlar bizi desteklemiyor. Destek alamama nedenimiz de hiçbir zaman açıklanmıyor, gerekçe bildirilmiyor. Bu sene ise önce olumlu konuşup sonra para yok dediler. Bu da bizi daha da zor durumda bıraktı.
Programı oluşturmakta güçlük çekiyor musunuz, her istediğiniz filmi alabiliyor musunuz?
Bu sene istediğimiz pek çok filmi bütçesizlik yüzünden alamadık. Bir de mekân ve zaman sınırlaması var, bütçeye de bağlı olarak. Yine de hayallerimizin pek çoğunu hayata geçirebildik bu sene. Hollanda Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle (evet, Türkiye değil Hollanda !), Türkiye’den belgesel projelerine destek olmayı hedefleyen bir atölye gerçekleştirdik. 2010’da onur konuğumuz olan Eyal Sivan’ı, bazı festival temsilcileri İstanbul ‘da bizim sayemizde tanıdı. Sonradan onu festivallerinin onur konuğu yapıp tüm filmlerini gösterdiler. Biz bütçesizlikten tek filmini alabilmiştik. Buna rağmen pek çok büyük dağıtımcıyı ikna edip filmlerini bir defalığına ücretsiz almayı başardık.
‘Arap Dünyası: Değişim Rüzgârları’ ve ‘ Yunanistan : Kapı Komşumuz’ diye iki ayrı bölüm var festivalde. Bu son bir yılda belgeselcilerin en çok bu bölgelere yöneldiğini mi gösteriyor?
Elbette, belgeselcilerin gündemini çoğu zaman sokak belirliyor. İnsanlar sokağa döküldüğünde, onlar da kameralarını kapıp peşlerinden gidiyor. Ama bu refleksten her zaman iyi sinema çıkmıyor. Bu iki bölgeden çıkan filmlerin ortak özelliği ise yaşanan olayların belgeselcilere ilham kaynağı olması. Yaşanan şok, Yunanistan ‘da sinema alanındaki yaratıcılığı da tetikledi. Arap dünyasında ise daha önce belgeselin esamesi okunmazken, şimdi oradan pek çok film dünyayı dolaşıyor.
Toplu gösterim bölümünü bu yıl Hollandalı belgeselci Heddy Honigmann’a ayırdınız? Onun önemiyle ilgili düşünceleriniz…
Honigmann, müthiş karakterler bulup filmlerini onların hikâyesi etrafında kuran bir belgeselci. Karakterlerine bir senaryo yazarının titizliğiyle yaklaşıyor.
Türkiye Panoraması bölümü de hayli yoğun. En çok hangi konulara eğiliyor bizim belgeselciler?
Bu aralar Kürt sorunu, özellikle anadil meselesi ve HES gibi çevre katliamları, en çok işlenen konuların başında geliyor. İşin güzeli, bu konular sadece iyi niyetli bir aktivizm hevesiyle değil, belli estetik ve sinemasal kaygılar eşliğinde ele alınıyor, evrensel bir dil yakalayabiliyor.
Documentarist 6 Haziran’a kadar Akbank Sanat, Fransız Kültür, Aynalı Geçit, SALT Beyoğlu’nda. Bilgi için: www.documentarist.org
Necati Sönmez’den 10 öneri
Kendince dünyada olup bitenleri takip etmeye çalışan ilgili birisine hangi 10 filmi önerirsiniz?
Canigula: Turizm sektörü binlerce yıl önce yaşamış Maya kültürünü bize pazarlamakta pek başarılı, peki buna benzer olup binlerce yıllık kültürlerini halen yaşamaya devam eden kabileleri ne kadar tanıyoruz? Neredeyse hiç diyalog içermeyen, müthiş görüntülerle bezeli bir film.
Yasak: Mısır’da devrimden hemen önceki atmosferi, Mübarek döneminden orada yaşamanın ne demek olduğunu gösteren bol ödüllü bir film. Filmin iki karakteri de festival konuğu olarak bize ilk elden deneyimlerini aktaracak.
25. Merİdyen–İmroz Adası: Adını değiştirip tarihinden soyutlamaya çalıştığımız Gökçeada’nın, nam-ı diğer İmroz’un kadim sakinlerini anlatan, adanın ruhuna nüfuz eden bir film.
Kadınlar Krallığı: Ein Hilweh: Bir Filistin kampında erkekleri alıp götürüldükten sonra yalnız kalan kadınların dayanışmasını, animasyon yöntemini de kullanarak anlatan sıcacık bir film.
Yeraltı Orkestrası: Paris metrosunda müzik yaparak hayatını kazanan, Sarkozy hükümetinin sınır dışı etmek istediği göçmenler. Sırf müzisyen baba ile çocuğu arasındaki unutulmaz diyaloğu dinlemek için bile izlenir.
El Olvido-Lİma: Peru’nun melankolik başkentinin sakinleri: Filozof bir barmen, umutsuz bir genç, sokakta yaşayan yoksul bir aile… Hüzün sinemaya yakışıyor dedirten, iç burkan filmlerden.
İsyanın Çocukları: Adı üstünde, yeni bir isyancı kuşağın Atina’daki temsilcilerini tanımak isterseniz…
BEKLEMEK: Kısa sürede unutturulan deprem, yoksulluk, çocuklar…
Van’a hoş geldiniz!
Absent-Present–Yeryüzü: Dünya yüzeyinde seyahat etmek kavramı üzerine kafa yoran çarpıcı bir ‘film-makale’.
AnaDİlİm Nerede?: Bu filmin mekânı yok. Herkesin kendini evinde hissetmek istediği bir yerden, anadilden ve onunla ilişkimizden bahsediyor; belgeselin de bir dil olduğunu unutmadan.