5 milyar dolarlık dev fon bu arazi için İstanbul’a geldi

Geçtiğimiz günlerde Mecidiyeköy'de bulunan Eski Likör Fabrikası arazisi üzerine yapılacak bir projenin startı verildi.

Yaşanan dava süreçleri nedeniyle ortakların büyük kısmının çekildiği ve önemli hisse değişimlerinin yaşandığı projenin tamamına yakını artık 5 milyar doları yöneten İsviçreli Viatrans’ın. Peki kimdir bu Viatrans, nasıl bir şirkettir, neler yapar? Türkiye ile ilgili hedefleri nedir?

Bu soruların ve diğerlerinin yanıtını alabilmek için Viatrans Türkiye’nin başındaki isim olan Haydar Özkan’la uzun süre tartışmalara ve davalara konu olan 24 dönümlük Likör Fabrikası arazisinde buluştuk.

Arazinin girişindeki tarihi çınar ağaçlarının olduğu bahçeler sağlı sollu aynı şekilde duruyor. 1930 yılında Fransız Mimar Rob Malet Stevens tarafından yapılan tarihi likör fabrikası ise yıkıldığı için artık yok. Likör fabrikasının arkasındaki bölümde de yeni yapılacak proje için hafriyat çalışmaları hızlı bir şekilde başlamış.

DÖRT YILDA BÜYÜK DEĞİŞİKLİKLER OLDU

Aslında Likör Fabrikası’nın ihalesi 2008 yılında yapılmıştı. O dönem ihaleyi Viatrans-Aşçıoğlu-Omak-Ofton ve Meydanbey’den oluşan beş ortaklı girişim kazanmıştı. Fakat ihalenin arkasından gelen dava süreci, yurtdışındaki mortgage krizi ve diğer sebepler nedeniyle ortaklarda ciddi bir değişim yaşandı.

Haydar Özkan yaşananları şöyle anlatıyor:

“İlk ihalede bizim payımız yüzde 40 seviyesindeydi. Ancak diğer ortaklar bu süreçte beklemek istemedi ve başka projelere yoğunlaştılar. Biz de onların paylarını almak durumunda kaldık. Gelinen noktada biz projenin yüzde 97’sine sahibiz. Yüzde 3 pay ise Meydanbey şirketinin.”

“BİZ BASTIRDIK VE TÜRKİYE’DE KALDILAR”

Viatrans İsviçreli bir fon şirketi. Ağırlıklı olarak gayrimenkule ve lojistik sektörüne yatırım yapıyorlar. Özkan, bir fon için davalarla dolu bir süreçte beklemenin ve üstüne üstlük hisselerin tamamına yakınının almanın normalde çok rastlanılan bir davranış olmadığının altını çiziyor:

“Vitrans aslında Türkiye’yi 2005 yılından sonra radarına aldı. O dönem Türkiye’nin yükselen performansı her kesimden ilgi çekmesini sağlıyordu. Ben de Türkiye’deki fırsatları araştırıp İsviçre’ye rapor ediyordum. 2008’de likör fabrikası ihalesi çıkınca da Türkiye’ye girdiler. Ama dava süreçlerini ve konunun bu kadar uzayacağını öngörmemişlerdi. Neticede bir fon için şirketlerden farklı olarak zarar yazmak çok kolaydır. Bu operasyondan zarar ettim dersin ve pozisyonunu kapatır gidersin. Bu aslında şimdiye kadar bitmesi gereken bir projeydi. Tersine hisse artışları ile fonun riski de yükseldi. O gün zarar etse yüzde 40’la sınırlı kalacaktı, şimdi zararın tümünü üstlenmek zorunda. Fonlar açısından aslında yapılmaması gereken bir hareket.”

Viatrans’ın yaşanan olaylar sırasında ‘Türkiye’den artık çıksak mı?’ diye düşündüğü ve hisselerine çeşitli tekliflerin geldiği dönemlerde Özkan ağırlığını koymuş ve 5 milyar dolarlık bu fonu Türkiye’de kalmaya ikna etmiş:

“Bu fonun Türkiye’ye girişinde konjonktür daha etkiliydi ama gitmeyip kalmasında benim çabalarım çok etkili oldu. Ben bu projeye hep inandım. Şartlar değiştiği zaman ‘biz de mi çıkalım’ dediklerinde ben bu inancımı net olarak anlattım ve kalmalıyız dedim. Hatta ‘hem kalın hem de yeni projelerle devam edin, çünkü bu ülke bölgede merkez olacak bir ülke’ dedim. Onlar da bizim samimiyetimize inandılar.”

YENİ PROJELER DE GELECEK

Özkan’ın verdiği bilgiye göre 200 milyon dolarlık Likör Fabrikası projesi bu İsviçreli fon için daha başlangıç. Yeteri kadar kaynağa sahip olan bu fon Türkiye’de yeni yatırımlar yapacak. Özkan, ilk etapta agresif bir arayış içerisinde olmadıklarını ama mevcut proje ilerledikçe diğer tekliflere de bakacaklarını söylüyor. Diğer projeler de yine İstanbul’da ve şehir merkezinde olacak.

“Biz fon yönetimini Türkiye’de kalmaya ikna ettik. Buradan elde edilecek gelir yapılacak diğer projelerde kullanılacak. Bu kesin bir karar. Viatrans diğer ülkelerdeki gibi sadece gayrimenkul geliştirme kısmında kalmayacak. Türkiye’de hem yapacak hem geliştirecek. Üstelik Viatrans gibi Avrupalı bir fonun burada kalması diğer fonları da çekecektir. Şu anda diğerleri bizim ne yaptığımızı son derece dikkatli bir şekilde izliyor. Biz başarılı olursak peşimizden geleceklerdir.”

Likör Fabrikası’ndaki bahçelerden biri… Özkan, hiçbir ağaca dokunulmayacağını söylüyor.

AĞAÇLARIN DALINA BİLE DOKUNULMAYACAK

Likör fabrikası arazisinin ihalesi sırasında burada bulunan tarihi çınar ağaçları ile ilgili ciddi bir tartışma olmuştu.

Özkan, bu ağaçların kesilmeyeceğini, zaten koruma altında oldukları için dalına bile dokunulmayacağının altını çiziyor. İçerisinde ağaçların yer aldığı bahçelerde yapılaşma olmayacak, peyzaj çalışmaları yapılarak korunacak ve halkın kullanımına açılacak. Özkan, tartışmalara konu olan alan ile ilgili olarak ne yapacaklarını şöyle anlatıyor:

KÜLTÜR SANAT VE MODA MERKEZİ YARATILACAK

“Burası eskiden duvarlarla örülü olduğu için dışarıdan görülmüyordu. Biz şimdi o duvarları kaldıracağız, ön tarafta bahçelerle birlikte geniş bir alan yaratacağız. Eski likör fabrikasını da aslına uygun bir şekilde yeniden inşa edip yaklaşık 20 dönüme ulaşacak bu alanı uluslararası kültür sanat ve moda merkezi haline getireceğiz. Bunun için yurtdışından tanınmış bir işletmeci getirmeyi planlıyoruz. Böylece yaratacağımız alanda uluslararası etkinlikler yapılmasını sağlayacağız. Ayrıca İstanbul’a gelen turistlerin mutlaka görmek ve en azından bir fotoğraf çektirmek isteyeceği bir mekan oluşturacağız. İsteyen de istediği gibi girip çıkacak.”

Bu arada arazinin yanındaki Ali Sami Yen projesinin mimarı ile Likör Fabrikası projesinin mimarı aynı. Özkan’ın verdiği bilgiye göre iki projenin bahçesi birleştirilecek ve kamuya açık 30 dönümlük bir keyif alanı yaratılacak.

“BİNA ZATEN ÇÖKMEK ÜZEREYDİ”

Şimdilerde inşaat çalışmaları başlayan arazide 1930 yılından 2012 yılına kadar tarihi bir likör fabrikası vardı. Sonraları fabrika olarak değil kamunun çeşitli kurumları için kullanılsa da yıkımı çeşitli tartışmalara neden olmuştu. Haydar Özkan ise İTÜ’lü hocaların verdiği raporlara dayanarak binanın zaten çökmek üzere olduğunu söylüyor. Ayrıca fabrika binasının orjinali ile hiçbir bağının kalmadığını şu sözlerle anlatıyor:

“Biz işi İTÜ’ye verdik, binaya gelip incelediler, dayanıklılığına ve revizyonlarına baktılar. Gördüler ki projenin aslı ile ilgisi yok. İçine ekstra bir kat yapmışlar, orjinal pencere bile yok. Normalde pencereler yukarda olması lazım ama altlara da pencere açmışlar. Tabanlar kesilerek merdivenler konulmuş. Tarihselliği kalmamış, özel bir el işçiliği olmayan betonarme bir bina. 3 bin 800 metrekarelik alanda sadece 11 m2 orjnal taban bulabildiler. Onları da yenisinin içine takacağız zaten.

Bir de temelleri ve kolon kiriş yapısına bakıldı ve beton kalitesi çok düşük çıktı. Dolayısıyla orjinaline sadık olsa bile yıkılması gereken bir yapıydı.”

2015 SONUNDA BİTECEK

Hafriyat çalışmalarının başladığı arazide temelin ekim sonunda atılması planlanıyor. Satışlar da o dönemde başlayacak. Emlak Konut ile hasılat paylaşımı yolu ile yapılan ve 200 milyon dolara mal olacak projenin 2015’in sonlarında bitirilmesi hedefleniyor. Proje tamamlandığnda arkada bir residans bloğu, yanında otel, önlerinde de kültür sanat merkezi yer alacak.

Özkan satışlarının minimum yüzde 25’inin yabancılara yapılacağını söylüyor. Avrupa’daki mevcut finansal kriz nedeniyle alıcıların başta Rusya ve Ortadoğu olmak üzere ağırlıklı olarak petrol ve doğalgaz ihraç eden ülkelerden gelmesi bekleniyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın