“Hollanda’da Sıfırdan Başlamak, Başarısız Olmaktan Korkmamak Üzerine Bir Kültür Var”

42. Yapı Fuarı kapsamında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde konuşma yapan, MX3D’nin yürütücüsü Gijs van der Velden ile 3B yazıcılar ve otonom üretim sistemleri üzerine konuştuk.

Lisans ve yüksek lisans eğitimini hukuk üzerine tamamladın ancak şu an 3B metal baskı yapan öncü bir atölyenin başındasın. Bu sıra dışı kariyerin ardında nasıl bir hikaye var?

Aslında çocukluğumdan beri kendi kendime bir şeyler üretiyordum, bu anlamda ortalama bir hukuk öğrencisinden daha becerikli olduğumu söyleyebiliriz ancak bu sektöre kaymamdaki en önemli etken sanırım Rotterdam’da sanat fakültesinde okuyan arkadaşlarım oldu. Bir yandan hukuk okurken bir yandan da sanatçı arkadaşlarım ile müzelere, sanatçıların atölyelerine gidip rekonstrüksyon veya küçük inşaat işlerine yardımcı oluyordum.

2008’de hukuk yüksek lisans programından mezun olduğumda Amnesty International veya Greenpeace gibi kurumlar için çalışmak istiyordum ancak ekonomik kriz nedeniyle hiçbir proje için fon yoktu. Hukukçu olarak iş bulamadım ama bahsettiğim alanlardaki çalışmalarım sayesinde Joris Laarman Lab’de işe girmeyi başardım.

Joris Laarman ile çalışmak benim için inanılmaz aydınlatıcı bir deneyimdi. Daha önce de inovatif sanatçılar, makerlar ile çalışmıştım ancak Joris Laarman Lab inovasyonun zirvesinde işler yapıyor. Ekibini 6 ay içerisinde hızla büyüttüğü çok şanslı bir dönemde işe başladım, doğru anda doğru yerdeydim diyebiliriz sanırım.


MX3D’nin Amsterdam’da bulunan atölyesinden görüntü.

MX3D de aslında Joris Laarman Lab’in spinoff şirketlerinden biri. Bu oluşumdan da bahsedebilir misin?

Evet, Joris Laarman, Tim Geurtjens (şirketin eski CTO’su) ve Anita Star hala MX3D’nin hissedarları. Joris Laarman Lab’de 3B baskı işleri ile denemeler yapmaya başladıktan yaklaşık 1 yıl sonra bu teknolojinin olanaklarının ayırdına vardık. Bir yandan da atölyeye çokça bu tarz işler gelmeye başlamıştı. En nihayetinde 3B yazıcı ile üretim yapan ayrı bir şirket kurmamız gerektiğine çünkü burada yapılan işlerin Joris’in doğrudan tasarım odaklı işlerinden farklı olacağına karar verdik. MX3D’yi Joris Laarman Lab’den ayırdık. O sıralar, 4-5 yıldır Joris Laarman Lab’in yöneticisi konumundaydım ve kendimi yeni bir meydan okumaya hazır hissediyordum. 2015 yılından beri MX3D’yi yönetiyorum.


Butterfly Screen (2016) – Bronz ve çelik katmanlardan oluşan heykel, Joris Laarman Lab tarafından tasarlandı, MX3D tarafından üretildi.

Çok çeşitli malzemeler ile 3B baskı yapmak mümkün ancak MX3D bilhassa metal alaşımlar üzerine odaklanmış durumda. Gelecekte başka malzemelere de odaklanmayı düşünüyor müsünüz?

Başlarda aslında reçine, beton ve cam ile çalışmayı düşündük ancak süreç içinde etrafımızdaki kimsenin metal ile çalışmadığını fark ettik. Bu gibi işler yapıyorsanız, robotun nasıl çalıştığını öğrenmeniz, özel bir yazılım yazmanız ve malzemeyi iyi tanımanız gerekiyor. Dahası, kaynak yapmak oldukça karmaşık bir eylem. O zamanlar yalnızca 4 kişiydik ve her malzemeye yoğunlaşmamız mümkün değildi. Metaller ile denemeler yaptık ve tahminimizden daha iyi çalıştığını gördük. Tüm bu nedenlerden ötürü, yalnızca metale odaklanmaya karar verdik.

Beton ve çeliğin de kendilerine göre yararlı tarafları var. MX3D’de her zaman tek bir malzemeye bağlı kalacağımızı sanmıyorum ancak uzmanlığımız dışındaki malzemeler ile üretim yapmak istediğimizde sıfırdan öğrenmek yerine iş birliği yapacağımızı düşünüyorum. 3B baskı malzemelerinin geliştirilmesi ve uygulaması için gereken Ar-Ge dışarıdan görüldüğünden çok daha fazla. Örneğin, betonun 3B yazıcı ile üretilmesi için çok hızlı kürlenmesi gerekiyor ancak hızlı kürlenen beton aynı zamanda çok kalitesiz de oluyor.


2019 yılında Amsterdam’da Red Light bölgesindeki yerine yerleştirilecek olan MX3D Bridge isimli çelik köprü.

Piyasada metal baskı yapan çoğu şirket, titanyumdan uzay gemisi parçaları üretmeye odaklanmış durumda ancak bu teknolojiler normalleşip çelik üreticileri için müsait olduğunda, basit metallerle üretim yapan piyasanın büyüyeceğini öngörüyoruz. Bu nedenle şimdilik çelik, paslanmaz çelik ve alüminyuma odaklanmış durumdayız. Aslında her şeyi basmak mümkün ve denemeler yaptık ancak 316 kalite paslanmaz çelik basmak yerine 308 kalite üretim yapmak için bile tekrardan Ar-Ge yapmak gerekiyor ve bu çok zaman alıyor. Dolayısıyla, MX3D’de malzeme/robot bilgisi üzerine odaklanmak yerine daha çok robotların otonom üretim yapmalarına olanak sağlayan yazılımlar geliştirmeye odaklanıyoruz. Dolayısıyla MX3D’yi üretici veya robotik firmasından çok, üretim için gereken teknolojik alt yapıyı arz eden bir şirket gibi düşünmek daha doğru olur.

Amsterdam’da -ve genel olarak Hollanda’da- 3B baskıya dair deneyler yapan hatırı sayılır miktarda şirket var. Tüm bu faaliyetler nasıl bir ortamdan besleniyor? İnovasyonu çekmek ve onu desteklemek konusunda Amsterdam’ı başarılı kılan şey nedir?

Birincisi, herkesin burada olması ile çokluktan oluşan bir güç var. Biz ve diğer üreticilerin burada olması, gidip üniversiteler ile konuşuyor olmamız, insanların benim gibi hukuk mezunu birisinin bile bu işi başarabildiğini görmesi vs., tüm bunlar ortamı hem kuruyor hem de destekliyor. Böylelikle daha çok insan, yaptığımız işin mümkün olduğunu fark ediyor ve cesaretleniyor.

İnovasyon ilk başlarda doğrudan hedeflediği sektörün değil, çoğunlukla onun çeperindeki mesleklerin ilgisini çekiyor. İnşaat şirketleri bu gibi inovasyonlarla pek ilgili değil ama tasarımcılar çok ilgili. Keza Amsterdam da inşaat değil daha çok tasarım merkezi olan bir kent. 3B robotik üretici ortamının gelişmesine dair böyle bir etken de var.


MX3D Bridge, 2018 üretim.


MX3D Bridge Eindhoven’da yapılan Hollanda Tasarım Haftası 2018’de sergileniyor.

Dahası, Hollanda kültürel anlamda da inovasyonu destekleyen bir ülke; insanlarda sıfırdan başlamak veya başarısız olmaktan korkmamak, yalnızca denemiş olmak için denemek üzerine bir kültür var. Örneğin Fransa gibi ülkelerde hem eğitim hem de kariyerinizi nasıl sürdüreceğinize dair daha katı bir gelenek var. Orada da inovasyon görüyorsun ancak Hollandalı öğrenciler için inovasyonun daha doğal bir süreç olduğunu söyleyebilirim.

Bu teknolojilerin ileride mülkiyet, hamilik, telif gibi konuları nasıl dönüştüreceğini öngörüyorsun?

Bir DJ’in, başkalarının ürettiği müzikten kopardığı kısa parçaları birleştirerek yeni müzikler üretmesi gibi, tasarımcıların da farklı tasarımları bir araya getirerek üretim yapacağını düşünüyorum. Hatta şu an bu kültür oluşmaya başladı bile. Telif konusunu ilgilendiren husus ise bu gibi tasarımlarda kime nasıl ithafta bulunulacağı ama bu teknik bir ayrıntı…

Tüm bu bilgiyi bir araya getirebilen algoritmanın sahibi aynı zamanda o yazılım ile üretilmiş olan tüm tasarımların da sahibi olacak ancak bu yazılımların nasıl ve kiminle kullanılacağı sahibine kalmış. Örneğin biz hala, neyin güzel, uygun veya doğru olduğunu değerlendirmek için bir mimar veya tasarımcının hassas değerlendirmelerine ihtiyaç duyuyoruz çünkü algoritma on binlerce olası tasarım önerisi saçıyor ve bunların arasından en doğru seçimin yapılması için uzmanlara ihtiyacımız var.

“Keşke şöyle güzel, böyle zorlu bir iş gelse, nasıl keyifle yaparım…” diyeceğin bir proje var mı? Sunumda uzayda üretim yapma fikrinden bahsetmiştin mesela?

Uzay projesi eğlenceli tabii ki ancak bazı ciddi pratik engeller var, örneğin şu an kullandığımız aletler uzay vakumunda çalışmaya uygun değil. Ancak bu yıl sonunda bitmesini planladığımız yaya köprüsü projesini tekrar yapmak ama bu sefer -orijinal tasarımda da hayal ettiğimiz gibi- 2 robotun tam otonom biçimde köprüyü kurabilecekleri şekilde yapabilmek çok güzel olurdu.

Bu konuda çok araştırma yaptık ve mümkün olduğunu da biliyoruz ancak Amsterdam’daki projeyi bu yöntemle uygulamak zaman ve kaynak açısından mümkün olamadı. İster atölyede ister sahada olsun, üretimin tamamen otonom olması sanırım bundan sonraki ilk hedefimiz olacak.

Veri-merkezci (data-centric) mühendislik hakkında biraz konuşabiliriz sanırım. Mimari ve uygulama süreci açısından nelere kadir?

Bu konuda Alan Turing Enstitüsü ile çalışıyoruz. Veri-merkezci üretimin temelinde şu var: Her projeden azami miktarda alıcı ile veri toplanması ve bu toplanan verinin tasarım veya uygulama sürecinde bir sonraki projenin üretimi sırasında kullanılması. Aslına bakarsan veri-merkezci tasarım için gerekli altyapı halihazırda mevcut. Neredeyse tüm tasarım ve uygulama süreci dijital ortamda gerçekleşiyor. Bir proje yapılmadan önce on binlerce veri toplanıyor ancak bunlar etkin bir biçimde kullanılmıyor.

Çalıştığımız mühendislik firmaları, üretmeyi planladığımız organik biçimli köprünün dayanımını hesaplama konusunda zorluk çekiyordu ve biz de bu yöntemi kullanmaya karar verdik. Köprünün bir prototipini yaptık, üzerine alıcılar yerleştirdik. Düzenli olarak köprünün verdiği tepkileri ve strüktürel bütünlüğünü, köprünün dijital ikizi olacak şekilde oluşturduğumuz ortamda gözlemliyoruz.

Veri-merkezci mühendislik bizim yaptığımız tarzda işler için bir ihtiyaç aslında. 3B baskının inşaattaki yeri kısıtlı kalacak olsa da veri-merkezci mühendislik ile birlikte sektöre getirdiği yenilikler çok daha önemli olacak.

Bu aslında çok ilginç, mesela otonom arabaların da 360 derecelik kameraları ile kentlerin dijital bir kopyasını buluta kaydettiğini ve bu veri üzerinden hareket ettiğini biliyoruz. Gelecekte belki de tüm kentlerin dijital bir ikizi olacak…

Evet ancak günümüzde dijitalleştirme çalışmaları biraz plansız ve fevri gerçekleşiyor. Otonom araçlar, binalar, vd. herkes kendi dijital dünyalarını yaratıyorlar. Bir noktada, bir şekilde tüm bu verilerin birbiri ile bağlanacağını düşünüyorum. Halihazırda dijitalize edilmiş koca koca kentler var, mesela Amsterdam 3 boyutlu olarak taranmış ve dijitalleştirilmiş durumda, bu sayede veri-merkezci herhangi bir iş yapmak daha kolay olacak ancak kim tüm bu verileri bir araya getirebilecek bunu bilemiyorum.

Etiketler

Bir yanıt yazın