Genç ve Konulara Amatör Yaklaşan Bir Ofisten Evrilmeye Başladık

PAB ile ofis yapısı, projeleri ve mimarlığa nasıl baktıkları hakkında konuştuk.

Selin Biçer: Çok genç bir mimari ekip olan PAB ile beraberiz. PAB ismi nereden geliyor?

Burçin Yıldırım: Bu isim ilk bir araya geldiğimiz 2006 senesinde ortaya çıktı. Profesyonel olarak ilk projemizi yürütürken ister istemez bir ekip ismi seçmemiz gerekti.

Ali Eray: PAB, “Potansiyel Araştırma Birimi”nin kısaltması. Bizim için potansiyel ve araştırma önemli kavramlar. Mevcut durumun farklı alternatiflerini veya henüz açığa çıkmamış potansiyellerini araştırmak ve tartışmak bizim için önemli bir motivasyon.

Pınar Gökbayrak: Ekibe isim seçme aşamasında denemeler yapıyorduk. Hatta bir matris oluşturmuş, bu matriste bize ilham veren ya da motive eden kelimelerle oynuyorduk. Bir yandan isimlerimizin de baş harfini temsil ettiği için “Potansiyel Araştırma Birimi” adı bu sırada ortaya çıktı. Ancak artık açılımı yerine PAB olarak anılmayı tercih ediyoruz.

SB: Peki nasıl ve neden bir araya geldiniz?

BY: Üniversite hayatımız birlikte geçti, beraber ortak projeler yaptık. Birlikte çalışmaya alışık olduğumuz için ileride kendi ofisimizi açmak gibi bir hedefimiz de vardı.

AE: Herkes lisans eğitimini tamamladıktan sonra sıra yüksek lisansa geldi. Yüksek lisans sonrası Burçin’in ve benim askerlik sürecimiz tamamlandı. Daha sonrasında herkesin iş deneyimleri biraz daha şekillendi. Bu sırada yavaş yavaş bu çalışma ortamını oluşturmak istedik. Kurulu bir ofis üzerinden başlamadı. Evde ya da başka ortamlarda çalıştık. 2007’de resmi olarak ofis düzenine geçtik.

SB: Bu çalışmaların kapsamı neydi? Yarışma için mi bir araya geliyordunuz ya da piyasaya iş mi yapıyordunuz?

PG: PAB olarak ilk projemiz adımızın da temsil ettiği gibi daha interdisipliner bir üretimdi. Yabancı bir yatırımcı gayrimenkul firması için İstanbul’da bir arazinin fizibilite çalışmasıydı. Aynı zamanda burası için olası yaşam senaryoları üzerine bir araştırma projesiydi. Tam da çizmek istediğimiz yolda böyle bir projenin bize iyi bir katkısı olduğunu düşündük. Zaten bu yüzden PAB adını aldık. Zaman zaman yarışma projelerine ağırlık verdik. Bazen tasarım ve uygulama projeleri gerçekleştirdik. Kimi zaman da ürün tasarımı ya da malzeme konusunda araştırmalar gibi daha ara ölçeklerde tasarımlar yaptık. Ofisin farklı dönemlerinde farklı türde projeler çalışıldı ama elbette yapı ölçeğinde tasarım projeleri hep devam etti.

SB: Yabancı bir gayrimenkul şirketinden iş kapmak normalde pek kolay değildir. Siz nasıl başardınız?

AE: Proje danışmanımız ile birlikte kurduk ilk bağlantımızı. Aynı zamanda daha önce yaptığımız bazı benzer çalışmalar da ışık tuttu. Eğitimin verdiği araştırma, analitik düşünme, o ilişkileri sorgulama yetisi işvereni ikna etmeyi kolaylaştırdı.

SB: Genç bir ofis olarak yeni bir proje size geldiğinde “bu işi nasıl kotarırız” diye paniklediniz mi?

BY: Bu gibi zamanlarda hiçbir şekilde tek başımıza değildik. Farklı uzmanlar ve farklı alanlardan kişilerle birlikte iş yapmak hep hedeflediğimiz bir çalışma biçimi. İlk projemizde de bu şekilde oldu. Danışmanlarımız vardı.

AE: İşin yapısını kurmak, doğru kişilerle bir araya gelebilmek proje üretiminin en kritik aşaması. Ondan sonra geriye çalışmak kalıyor. İyi bir ekip ve iş planı kurulduğunda endişeler epey azalıyor.

SB: Ofis resmi olarak açılalı 4 yıl oldu. Bu sürede nasıl bir çalışma alışkanlığı geliştirdiniz? PAB nasıl işliyor?

PG: Aslında çok tanımlı rollerimiz yok, çekirdek bir kadromuz mevcut. Proje bazlı olarak ekip büyüyebiliyor.

AE: Hem dışarıdan bazı katkılar gelebiliyor ya da ortaklıklar kurulabiliyor hem de ofis yapısı değişebiliyor. Örneğin, bir uygulama projesi üzerine çalışırken kalabalıklaşmamız gerekebiliyor. Son 1 yıldır projelerden bağımsız olarak da ekip biraz genişledi.


Burçin Yıldırım, Pınar Gökbayrak ve Ali Eray

SB: Şu an ofiste kaç kişi çalışıyor?

AE: 6 kişiyiz.

BY: Genelde her projenin bir yöneticisi oluyor. Bu kişinin kurgusu doğrultusunda, zaman planı ve iş durumuna bağlı olarak projeler arası ortak kümeler şeklinde organize olan küçük ekipler oluyor. Ancak projenin temel kararları ve yönelimini, alternatifli çözümler üzerinde uzlaşarak birlikte tartışıyoruz.

PG: Kendi içimizde karar verirken alternatifli üretimi önemsiyoruz. Bazen bir proje için 5 alternatif çözüyorsak, işverene bunların sadece ikisi sunuluyor, bazen de çok inandığımız tek bir alternatif… Kendimizi ve birbirimizi ikna etmek için çok alternatifli çözümlerle çalışıyoruz.

Proje yöneticisi projenin başından sonuna kadar her şey ile ilgileniyor. Projenin ekibinden, tasarımınından, zaman yönetimine ve müşteriyle ilişkilere kadar her anlamda yapıyor bunu. Şu anda böyle bir düzen oturttuk ve iyi işliyor.

SB: Önümüzdeki 10 yıl içinde kendinizi nerede görüyorsunuz? Bir planınız var mı?

AE: Mimari ve kentsel tasarım projeleri üreten bir ofis olarak yapımızı sürdüreceğimize inanıyorum. Bazı uzmanlaşmalar da zamanla söz konusu olabilir ama tabii bunları şimdiden öngörebilmek çok mümkün değil.

BY: Genç ve dinamik yapımızı koruyarak, farklı disiplinlerden danışmanlarla işbirliği içinde üretim yapan ofis yapısını sürdürmek istiyoruz.

PG: Araştırmaya verdiğimiz önem, ekip disiplini, her seferinde dışarıdan farklı uzmanlarla çalışmak, mimari mekan elde etme meselesini merkeze koyarak her ölçekte tasarım yapmak devam etmesini istediğimiz özellikler. Amacımız nitelikli mekanlar elde ederken, mimarlık bilgisinin üretimine de katkı koyabilmek.

BY: 4 yıl boyunca içerik, tasarım ve dağıtımını üstlendiğimiz Betonart dergisi gibi yayıncılığa yönelik işler, kentsel ölçekteki işler, ürün tasarımı, yapı malzemesi tasarımı ya da üniversitede proje dersi yürütücülüğü gibi konular bizim en basit bir mimari ürünümüzü doğrudan etkileyen işler… Bu yüzden farklı kanallardan beslenme stratejimizi devam ettirmek istiyoruz.

PG: PAB olarak, ofis yapılanmamızın ilk aşamasını geride bıraktığımızı düşünüyoruz. Bu 4 senede kendi içimizde bir birikimimiz oldu. Farklı ölçeklerde projeler çözdük. Dolayısıyla genç ve konulara amatör yaklaşan ofisten biraz daha evrilmeye başladık ki o dönüşümün de farkındayız. Bir-iki seneye kadar PAB’ın daha tecrübeli ve farklı bir pozisyonda olacağını tahmin ediyoruz.


Burçin Yıldırım, Pınar Gökbayrak ve Ali Eray

SB: Bunun farkında olmanız çok önemli…

PG: Her attığımız adımın, aldığımız projenin, verdiğimiz her kararın bizi nereye götüreceğini öngörmeye ve uzun vadeli düşünmeye çalışıyoruz. Geleceği çizmek tabii ki çok zor, ama senaryo alternatifleri üzerinden ilerlemeye gayret ediyoruz. Sorgulayan karakterimiz ofisin yapısında da kendisini gösteriyor herhalde… Bundan da memnunuz.

SB: Kendi denginiz olarak niteleyebileceğimiz mimarlık ofislerine baktığınızda sizi farklı kılan özellikleriniz hangileri?

BY: Sadece yarışmalara katılan ya da bina üreten bir ofis olarak bilinmek istemiyoruz. Bu nedenle farklı kanallardan beslenmeyi ve farklı araçlarla ve ölçeklerde üretimi hedefliyoruz.

PG: 3 kişi olmanın da ayrıştırıcı faydaları var; herkesin ilgi, bilgi ve deneyim alanları farklı.

AE: Herkesin gelecek hayali ve istekleri de değişebiliyor. Bu da hamuru daha kuvvetli bir hale getiriyor.

BY: Genç mimarların kendi ofislerini açmaları cesaret işi. Mezun olduktan sonra bizler en fazla 1 sene farklı ofislerde çalıştık. Buna rağmen işi birbirimizin yanında öğrendiğimizi söyleyebilirim. Mimarlıkla ilgili birçok düşüncemiz ve becerimiz bu ofiste gelişti, gelişmeye de devam ediyor.

Burçin Yıldırım ve Pınar Gökbayrak

SB: Günümüzde çoğu ofis ayakta kalabilmek için istemedikleri projeleri almak zorunda kalıyor. Siz yaptığınız işlerden memnun musunuz?

BY: Tabii ki her şey daha iyi olabilir. Türkiye’de her şeye rağmen mimarlık üretmek çok zor aslında.

AE: Kişisel olarak oldukça şanslı olduğumuzu söyleyebilirim. Farklı ölçeklerde farklı yapılarda farklı işverenlerle birlikte çalışarak farklı üretim kalitelerinde bazı şeyleri zorlayabiliyoruz.

BY: Kimi zaman müteahhitle, kimi zaman işverenle mücadele söz konusu, çünkü Türkiye’de mimarın ürününe verilen değer biraz tartışmalı bir konumda. Bu yüzden herkes gibi biz de ciddi bir mücadele veriyoruz.

PG: Biz farklı alanlarda üretim yapmanın bu açıdan da faydalı olduğunu düşünüyoruz. Kamuoyuna mimarı, tasarımcıyı ve tasarımı kabul ettirebilmek için tek bir kimlikle değil de boşlukları doldurabilecek alternatiflerle çıkmak gerekiyor. Biz biraz bu anlamda da çalışıyoruz.Her projeye bizden beklenen cevapları vermiyoruz. Farklı ölçeklerde sorunları tespit edip kimsenin bize sormadığı sorulara cevap vermeyi amaçlıyoruz. Kamuoyunun gözünde mimarın yerini sağlamlaştırmak için kendi adımıza böyle bir çabamız var.

SB: Size gelen işleri seçebildiğinizi anlayabilir miyiz?

BY: Böyle bir lüksümüz çok da yok aslında. Ama gelen proje taleplerini şekillendirip yönlendirme çabamız hep oluyor.

SB: Çok çalıştığınızı anlıyorum anlattıklarınızdan… Gençliğinizi yaşamak varken bu kadar yoğun çalışmaktan şikayetçi misiniz?

PG: Pek çok mimar çok çalışıyor, özellikle genç mimarların daha çok çalışması gerek.

AE: Verimli çalışmak en önemlisi. Bazı büyük mimarlık ofislerinde çok anlamsız zaman kayıpları yaşanıyor. O nedenle akşamları mesaiye kalınıyor ve bir şekilde o sisteme adapte olunuyor. Bizim ofiste bu çok rastlanan bir durum değil.

BY: Ofisin yapısını kurgularken, ki bu devingen sürekli kendini yenileyen bir yapı, zaman yönetimini de sık sık tartışma konusu olarak gündeme getiriyoruz. Verimli zaman yönetiminin pek çok mimarlık ofisinde büyük bir sorun olduğunu görüyoruz, duyuyoruz. Önemli olan ofisin büyüklüğü değil profesyonelliği. Bu nedenle işbölümü, bir işin delege edilmesi, proje yönetimi gibi konuları küçük bir ofis bünyesinde doğru kurgulayabilmek için bir uzmanla da görüştük.

PG: Tasarımcı olmak ve bir mimarlık ofisi yürütmek birbirinden çok ayrı şeyler. İş idaresi aslında başka bir uzmanlık alanı. Tabii ki bu konuda tecrübeli değiliz ancak bir mimarlık ofisine amatörce yaklaşmak yerine profesyonel bir meslek olarak mimarlığın da ciddi bir iş yönetimi tarafı olduğunu bilerek ve danışarak kendi yapılanmamızı oluşturmaya çalışıyoruz.

AE: Özellikle zaman yönetimi ve organizasyonda sıkıntılar oluyor. Belki eğitim sırasında da bu konuların daha çok vurgulanması gerekiyor.

PG: Eğitim sürecinde çok farklı bir durum söz konusu ancak profesyonel hayatta “proje hiçbir zaman bitmez” sözü olayın başlamadan bitmesini sağlıyor. Neticede bizler de profesyonel bir meslek yapıyoruz. Mimarların meslek değil bir yaşam biçimi seçtiği bizzat mimarlar tarafından övünerek söylense de aslında bu bakış, keyifli yanları olduğu kadar ciddi sorunları da peşisıra getiriyor.


Pınar Gökbayrak ve Ali Eray

SB: Peki, sanırım genç olmanın başka bir avantajı da teknolojiyi daha iyi kullanabilmeniz. Teknoloji ile aranız nasıl?

PG: Aslında biz ara bir dönemiz. Bizden birkaç sene sonraki dönemler, tasarım ve sunum araçları konusunda kendilerini çok daha erken yetiştiriyorlar. Ancak elbette biz de kendimizi yeniliyoruz ve gelişmeleri takip ediyoruz.

AE: Teknolojinin bize faydası bir şeyin nasıl yapılacağını bilmemizi sağlıyor. Bir kez gördükten sonra zaten ona yönelik programlar seçiliyor ve ekip ona göre oluşturuluyor. Tamamına hakim olmaya da çok gerek yok. Yapı teknolojisi de aynı şekilde önemli. Ofislerde oturmuş detaylar ve malzeme tercihleri oluşuyor. Biz de farklı sistemleri denemeye çalışıyoruz. Takip ettikçe yeni malzemelere ulaşabiliyoruz.

SB: Son zamanlarda mimarlık adına sizi heyecanlandıran bir şeyler var mı?

AE: Örneğin İstanbul için hazırlanan kentsel tasarım projelerinde daha etkin olabilmek beni heyecanlandırır. Keşke mimarların etkinliği artırılabilse… Mimar olarak bu gibi konulara alternatif proje üretebilme şansı olsa çok heyecanlanırdım…

BY: Hem kentin hem de özellikle kentsel dönüşümün yaşandığı bölgede yaşayanların yararı için doğru şeyler yapılan bir projede yer almayı isteriz. Son zamanlarda oldukça fazla gündemde olan bir konu. Mimarların ve plancıların bu konuya dahil olmaları, tartışmaları ve üretebilmeleri lazım.

PG: Aslında bu konuya değinen, DESTEK grubunun “3ada1ada” projesinde yer aldık. Yerinde ve kullanıcısı tarafından sahiplenilen bir yenilenme modeli geliştirmeye yönelik bir çalışmaydı.

AE: Kentsel yenilenme yaşayan Anadolu kentlerindeki projeler de oldukça heyecan verici.

SB: Çok teşekkür ediyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın