“Çatalhöyük’ü Çatalhöyük Yapanları Anlatmak İstedik”

Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük sergisinin küratörü, ANAMED burs koordinatörü Duygu Tarkan ve ANAMED proje ve etkinlik koordinatörü, Çatalhöyük sergisi koordinatörü ve içerik geliştirme ekibinden Şeyda Çetin ile konuştuk.

Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük” sergisi, 1993 yılından beri Ian Hodder tarafından yürütülen ve bu sene sonlanan kazının 25 yıllık hikayesini içeriden bir göz ile anlatıyor. Sergiyi henüz görmediyseniz, 21 Haziran’da açılan sergiyi 25 Ekim’e kadar gezebilirsiniz.

ANAMED’de bir Çatalhöyük sergisi yapma fikri nasıl gelişti ve siz bu projeye nasıl dahil oldunuz?

Duygu Tarkan: Ben yaklaşık iki yıldır burada, ANAMED’de çalışıyorum. Onlara sürekli Çatalhöyük ile ilgili, kendi hikayelerimden bahsediyordum. Bir proje iptal olunca, “Acaba seninle Çatalhöyük üzerine bir sergi mi yapsak?” dediler. Böylece kendimi bu serüvenin içinde buldum. Güzel de bir zamanlaması oldu çünkü bu yıl Ian Hodder’ın kazı başkanlığında 1993’te başlatılan Çatalhöyük projesinin 25’inci ve son yılı.

Küratöryel süreçten biraz bahsedelim. Nasıl bir Çatalhöyük sergisi yapmak üzere yola çıktınız?

Şeyda Çetin: Burada, ANAMED’in misyonuna paralel olarak, Neolitik dönemden Osmanlı döneminin sonuna kadar, tarih, sanat tarihi, mimarlık, arkeoloji konularını inceleyen sergiler düzenliyoruz. ANAMED aynı zamanda da bir araştırma merkezi ve arkeologlar, sanat tarihçileri için buluşma noktası.  Hazır alanda uzun yıllar çalışmış Duygu gibi birisi de ekibimizin bir parçasıyken, küratöryel altyapıyı rahatlıkla oluşturabileceğimizi gördük. Süreç içinde Duygu ile çokça fikir alışverişinde bulunduk. “Biz ne tür sergiler yaptık?”, “Daha önce Çatalhöyük üzerine ne tür sergiler yapılmıştı?”, “Burada daha farklı neler söyleyebiliriz?”, “ANAMED’in misyonu ile bağlantılı olarak neler söyleyebiliriz?” gibi konuşurken arkeologları öne çıkarma fikri ortaya çıktı ve “Arkeologlar ne yapar?” sorusuna Çatalhöyük üzerinden cevaplar vermeye karar verdik.


2017, Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük sergisi (fotoğraf: Özüm İtez)

Duygu: Benim ilk küratöryel deneyimimdi, o nedenle ilginç bir süreç oldu açıkçası. Çatalhöyük çok iyi bilinen bir yerleşke. Daha önce üzerine sergiler, belgeseller, yayınlar yapıldı ama bu senenin 25’inci ve son senesi olması nedeniyle, “Çatalhöyük’ü Çatalhöyük yapanları gösterelim” dedik. Çünkü, Çatalhöyük’ün son 25 yıl içinde meşhur bir alana dönüşmesini sağlayan aslında bu proje ve onun buluntuları. Bu işin mutfağındaki insanları ve tüm o bilgilere nasıl ulaşıldığını göstermek istedik. Çünkü birçok insanın kafasında “Arkeologlar ne yapar?” kocaman bir soru işaretidir. “Arkeoloji böyle bir şey, Indiana Joneslar değiliz biz!” demek ve nasıl bir süreçten geçerek en nihayetinde size “Çatalhöyük 9.000 bin yıl önce insanların yaşadığı bir yerleşim yeridir.” diyebildiğimizi göstermek istedik. Buradan hareketle, Çatalhöyük’ün değil Çatalhöyük Araştırma Projesi’nin sergisini yapmaya karar verdik. O nedenle ismi “Bir Kazı Hikayesi”. Sergide, direkt Çatalhöyük yerleşimine dair verdiğimiz bilgilerde bile, o bilgiye ulaşım sürecini ve bilgiyi üretenleri ön plana çıkardık.


2017, Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük sergisi (fotoğraf: Özüm İtez)

Şeyda: Çatalhöyük Araştırma Projesi özel bir proje. Tüm dünyanın gözünün üstünde olmasını sağlayan bir takım özel uygulamaları var. Disiplinler-arası olması, kazı laboratuvarlarının alanda bulundurulması gibi, diğer arkeolojik çalışmalarda görülmeyen özellikleri var.

Duygu: Herkesin fikir sahibi olabilmesi, Çatalhöyük Araştırma Projesi’nin temel metodolojisinin bir parçası. O nedenle Şeyda’nın da dediği gibi, sanatçılara, fotoğrafçılara, film yapmak isteyenlere kapıları açık; ilgilenen herkesin gelip Çatalhöyük’ten etkilenmesine izin veren, disiplinler-arası bir sistemi var. Bir taraftan da o bilgiyi üreten herkesin orada aynı anda bulunduğu ortak bir üretim mevcut. Ben “bu bardaktır” diyorum, içine konan suyu araştıran insan da bunun bir bardak olduğunu kanıtlıyor, üstüne konduğu masayı çalışan da… Aynı anda 150-160 kişi bir bilgi üretim fabrikası gibi çalışıyor.

Bu sergide, Çatalhöyük araştırmasına kullanılan reflexive metodolojiyi de anlatıyoruz. Yalnızca arkeologların değil herkesin anlayabileceği şekilde aktarmaya çalıştık. Bilgi hep kendi içimizde dönmesin, Çatalhöyük neden özel bir proje bunu herkes görsün istedik. Epey güzel geri dönüşler de alıyoruz bu konuda.


2006 yılında Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde açılan Topraktan Sonsuzluğa: Çatalhöyük sergisinden görüntü. (kaynak: sanat.ykykultur.com.tr)

Bu işe başlarken şimdiye kadar yapılmış Çatalhöyük sergilerini incelediğinizi söylemiştiniz. En son 2006’da yapılan Çatalhöyük sergisinden günümüze değişen birçok sergileme ve hikayeleme yöntemi var. Sizin ürettiğiniz bu sergi de teknolojik açıdan geride durmaya çalışan bir sergi değil. Hem bunları nasıl değerlendirdiğinizi hem de PATTU ile yürüttüğünüz tasarım sürecini merak ediyorum.

Şeyda: 2006’da Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin düzenlediği “Topraktan Sonsuzluğa: Çatalhöyük” sergisi ve onun kataloğu bizim kaynaklarımızdan bir tanesiydi; o sergiyi düzenleyen ekiple de görüştük. Çatalhöyük’ün tarihini, o güne kadar elde edilmiş bulguları başarılı ve bütüncül bir şekilde anlatan bir sergiydi. Arkeolojinin ve projenin kendisine odaklanmaya, bu sergiden daha farklı sorular sormaya biraz da bu nedenle karar vermiştik zaten.

PATTU’nun hem arkeolojiye olan yatkınlığını güçlü buluyor hem de kullanmayı planladığımız teknolojileri iyi uygulayacaklarını düşünüyorduk. 2006’daki sergi, o günün şartlarıyla Çatalhöyük’ü İstanbul’a getirmişti. Biz ise bugün, sanal gerçeklik kullanıyoruz. Ancak burada kullandığımız sanal gerçeklik teknolojisi bile Çatalhöyük Araştırma Projesi’nin bir parçası. Temel niyetimiz, “Çatalhöyük de böyle bir yerdi.” demekten ziyade, alanda yapılan araştırma projelerinden bir tanesinin de sanal gerçeklik projesi olduğunu göstermekti. Bu sanal gerçeklik projesi akademik amaçla yapılmış ancak kullanıcı ilişkisi sergi için düşünülmemiş olduğundan onu devralıp sergiye uygun olacak şekilde interaktif hale getirdik.


Sanal gerçeklik ile Çatalhöyük’teki bir evi gezen ziyaretçi – 2017, Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük sergisi (fotoğraf: Özüm İtez)

Duygu: Şeyda’nın dediği şeyin altını çizmek istiyorum. Bu serginin her parçası Çatalhöyük’te yapılmış çalışmalara dayanıyor. Hiç, yeni içerik üretmedik. Çünkü zaten göstermek istediğimiz bu projenin kendisi ve arkeologların çalışma yöntemleriydi. Örneğin, sergide gördüğünüz üç boyutlu kazı maketi halihazırda jeofizik çalışmaları sonucu elde edilmiş verilerden üretildi. Lazer tarama videoları da alandaki bir üç boyutlu kazı çalışmasının kendi verileriydi. Serginin parçalarının tümü araştırma projesinin bir parçasıydı. Dünyanın farklı yerlerinden gelen araştırmacıların uyguladıkları yöntemleri alıp sergileştirdik aslında. Tabii, Çatalhöyük’ün çok ciddi bir arşivi var. ANAMED’deki serginin mekânsal kapasitesi nedeniyle bulduklarımızı sınırlamak zorunda kaldık, ciddi bir eleme yapıldı. Süreç esnasında da birçok şey çıktı karşımıza. Örneğin bu sergide, Ayfer Bartu-Can Candan arşivinden fotoğraflar sergiliyoruz ama sırf o arşivde bile 3 sergilik malzeme var.


3 boyutlu, interaktif kazı maketi – 2017, Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük sergisi (fotoğraf: Özüm İtez)

Şeyda: Yeni üretilen bir tek “Ian’a Sor” bölümü var. Takipçilerimize sosyal medya hesaplarımızı kullanarak “Ian Hodder karşınızda olsa, arkeoloji ile ilgili ne sormak isterdiniz?” diye sorduk.

Duygu: Bizi en çok heyecanlandıran parçalarından biri oldu bu serginin. Çünkü birine “Ben arkeoloğum” dediğiniz anda sorulan sorular vardır. Bunları direkt Ian Hodder’a sorup ondan cevaplarını aldık.


Buluntu laboratuvarından bir masa – 2017, Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük sergisi (fotoğraf: Özüm İtez)

Sergiye dair kazı ekibinden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Duygu: Sergi 21 Haziran’da açıldığında Çatalhöyük’te çalışmalar hala devam ediyordu. Proje, hemen hemen bugünlerde sonlandı ve şimdi İstanbul üzerinden yollarını değiştirip sergiyi görmeye çalışıyorlar.  Sadece bu sene değil, son 25 yılın sergisi olduğu için eskiden çalışmış, artık orada çalışmayan bir sürü arkadaşımızın da aşağıda fotoğrafları, videoları var. “Gerçekten gelmiş, hala laboratuvardaymışım gibi hissettim” diyenler oldu. Bunu onlardan duymak bizim için çok güzel bir histi. Benim ilginç bir pozisyonum da var. Bir taraftan ANAMED’in parçasıyım, serginin küratörüyüm bir taraftan da projenin bir parçasıyım. O nedenle çok tedirgindim kazı ekibinin beğenip beğenmemesi konusunda. Hem projenin içinden hem de dışarıdan gelenlerden aldığımız tepkiler bizi çok mutlu etti.


2017, Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük sergisi (fotoğraf: Özüm İtez)

Şeyda: Serginin girişinde bir ziyaretçi defteri var. Orada çocukları ile gelen ve onların ağzından not bırakanlar bile var. “Ben de arkeolog olmak istiyorum”, “Çocuğum da arkeolog olmak istiyordu, çok hoşuna gitti, şimdi kesin düşünüyor” gibi yorumlar bırakıyorlar. Serginin bir arkeoloji sevgisi yarattığını görebiliyoruz.

“Bir Kazı Hikayesi” kesinlikle çocuklar için tasarlanmış bir sergi değil ancak çocuk-dostu sayılabilecek bir sergi olduğunu düşünüyorum. Bunun tonunu neye göre ayarladınız? Arkeoloji pek bilinmeyen bir konu olduğundan biraz basit göstermek istediğiniz için mi öyle oldu yoksa çocuklara da yönelik olabilmesi fikri kıstaslarınızdan biri miydi?

Şeyda: Ayrıca konumuz nedeniyle de sergileri katman katman yapmaya çalışıyoruz. ANAMED aslında bir üniversiteye bağlı, akademik bir kurum ama aynı zamanda bir galerisi var ve akademik bilgilerin daha geniş kitlelere yayılabilmesi için bir platform da sağlıyor. Bu nedenle, çok katmanlı bir izleyici profiline hitap etmek gibi bir yaklaşımımız var.

Duygu: En başından beri aklımızdaydı aslında. Eğitsel bir sergi yapmak istiyorduk. Cem ve Işıl (PATTU) da, sergideki masalara kadar her şeyi öyle kurguladı. Hatta, yazım dilinde de buna dikkat ettik. Bilimsel dil kullanmamak, terminolojiye boğmamak çok önemliydi bizim için. Çünkü hem arkeologlara “Bu da böyle anlatılmaz” dedirtmemek hem de herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmak önemliydi. O nedenle bu serginin çocuklar tarafından da deneyimleneceği hep aklımızın bir köşesindeydi.

Etiketler

Bir yanıt yazın