“Kéré, Afrika’daki Bilginin Batı’daki Bilgi Kadar Önemli Olduğunun Altını Çizmiştir”

Francis Kéré'nin ilk monografik sergisinin küratörü Ayça Beygo ile Kéré'nin mimarlığını ve sergi sürecini konuştuk.


Francis Kéré ve Ayça Beygo (Fotoğraf: Petra Ilboudo)

Ağa Han Ödüllü Afrikalı mimar Francis Kéré’nin ilk monografik sergisi “Radically Simple”, Münih Teknik Üniversitesi Mimarlık Müzesi’nde açıldı. Kéré’nin mimarlığını ve sergi sürecini konuştuğumuz küratör Ayça Beygo, Kéré’nin yapılarının, Batı teknolojisinin ve mimarlığının ithalini veya dayatmasını değil; adaptasyonunu, dönüştürülmesini ve kolektif yorumlamayı yansıttığını söylüyor. Sergideki en büyük handikabın, bugüne kadar çokça kullanılan, yerellik, sürdürülebilirlik gibi kavramların banallik tuzağına düşmek, Afrika fetişi yaratmak olduğunu ifade eden Beygo, serginin, hem süreç hem de sonuç ürün olarak yeni bir perspektif sunduğundan bahsediyor.

Bahar Bayhan: Bu sergiye nasıl başladınız? Neden Francis Kéré’ye odaklanan bir sergi yapmak istediniz? Nasıl bir ekiple çalıştınız?

Ayça Beygo: Architekturmuseum der TU München birkaç yıldan beri sosyal (sorumluluk taşıyan) mimarlıkları gündeme taşıyordu. 2013 Afritecture sergisi, Afrika’da son yıllarda gerçekleştirilmiş, alışılagelmiş sermaye odaklı ve tepeden inme işveren-yatırımcı-mimar ilişki ağını reddeden, yerel koşullara uygun, yerel malzemeyle ve halkın katılımıyla gerçekleştirilmiş, hem iklimsel koşullar hem de sosyo-kültürel gelişim anlamında daha geniş bir sürdürülebilirlik modeli öneren projeleri ele almış ve 60.000 kişi tarafından ziyaret edilmişti. 2015 yılında benim de eş küratörlüğünü yaptığım Si/No: The Architecture of Urban-Think Tank sergisi ise enformel yerleşimlerde katılımcı alternatif mimari çözümlerle elde var olanı değerlendirerek yasam standardını yükseltmeyi amaçlayan projeleri tanıtmıştı. Francis Kéré sergisi de bu diziyi tam anlamıyla tamamlayan bir isim. 2004 yılında henüz Berlin TU’da mimarlık öğrencisiyken Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanması Kéré’nin hayatında önemli bir adım olmuş. Çok kısa süre içinde, doğduğu Burkina Faso’da yaptığı okul ve diğer kamusal yapılar dışında, dünyaya açılmış, birçok ülkede farklı projeler yapmış, uluslararası platformlarda 20’den fazla sergi ve enstalasyon gerçekleştirmiş, 12 yıl gibi kısa bir sürede hakkında 170’ten fazla yayın yapılmış bir mimar olmasına rağmen, henüz monografik sergisi yapılmamıştı. Serginin Almanya, Münih’te gerçekleşmesi de ayrı bir anlam ifade ediyor çünkü Kéré 20 yaşında ilk defa bir bursla Almanya’ya geldiğinde kısa süreliğine Münih’te yaşamış ve Almanya ikinci vatanı olmuş; o zamanlardan beri Berlin’de yaşamakta.

Sergi hazırlıklarına yaklaşık Ocak 2016’da başladık. Küratöryel konsepti belirlerken ve serginin hikayesini oturturken Francis ile çok yakın iletişim halinde idim. Küratöryel konseptin odak noktasında duran filmler için, Burkina Faso’da iki haftalık yoğun bir çekim süreci yaşadık. Daha sonra Berlin’de de çekimler gerçekleştirdik. Bu süreç için fotoğrafçı ve yönetmen Daniel Schwartz ve kameraman Jonas Spriestersbach ile birlikte çalıştım. Sergi tasarımı, Kéré Architecture ile birlikte yürüttüğümüz ortak bir çalışma ile ortaya çıktı. Andres Lepik ile benim editörlüğünü üstlendiğimiz sergi kataloğu, Francis Kéré’nin tüm işlerini içeren ilk kitaptır. Çok detaylı proje metinleri, mimari çizimler, en güncel fotoğraflar ve makaleler içeren detaylı bir çalışmadır. Katalogda kullanılan yazı tipleri ve motifler Burkina Faso’da fotoğrafladığım dükkan tabelalarından esinlenerek özellikle bu sergi için üretildi ve aynı tasarım yaklaşımını sergiye de taşıdık.


Fotoğraf: Matthias Kestel

Yerel mimarlık üzerine çalışan önemli bir isim Francis Kéré. Kéré’nin mimari felsefesine ve pratiğine dair neler söylersiniz? Çalışmalarını ayrıcalıklı kılan şey nedir?

Kéré, sosyal sorumluluk taşıyan mimarlığın günümüzdeki en önemli temsilcilerindendir. Sosyal, yerel ve sürdürülebilirlik kavramlarını yeniden tanımlamış, deneysel ve yenilikçi yöntemlerle malzemeyi, yapım tekniğini ve mimarlığı Afrika şartlarının gerektirdiği şekilde kullanarak yepyeni bir dil oluşturmuştur. Kéré, Afrika’daki bilginin Batı’daki bilgi kadar önemli olduğunun altını çizmiştir. Melez mimari dili ve global öngörüsünün altında yerel beceriler, yöre halkının çabası ve katkısı, ekonomik dayanışma ve Almanya’dan öğrendiklerinin dengeli bir karışımı yatmakta ve tüm bunlar mimara yenilikçi kimliğini kazandırmaktadır. Kéré’nin yapıları, Batı teknolojisinin ve mimarlığının ithalini veya dayatmasını değil; adaptasyonunu, dönüştürülmesini ve kolektif bir yorumlamayı yansıtmaktadır. Kéré’nin henüz öğrenciyken kurduğu “Schulbausteine für Gando” (bugün Kéré Foundation) adlı vakıf sayesinde arkadaşlar arasında başlayan ve daha sonra daha geniş kesimlere ulasan bir sistemle kaynak yaratılmış; bu otonom yapı, Batılı kopya modellerden bağımsız, yöre halkı ile birlikte yerel malzeme ve yapım tekniklerinin geliştirilmesini sağlamıştır.

“Afrika’daki geleneksel malzeme kil, yerel halk tarafından değersiz görülüyor ve Batı medeniyetiyle ilişkilendirilen ‘beton’ ön plana çıkıyor”

Sergi için siz nasıl bir araştırma yürüttünüz? Yapıları ziyaret ettiğinizi duymuştuk, oradaki gözlemleriniz neler oldu?

Francis Kéré’nin kapsamlı ilk monografik sergisi, benim Architekturmuseum’da küratörlüğünü tek başıma yaptığım ilk sergi. Yaşayan bir mimarın monografik sergisini gerçekleştirmek oldukça karmaşık bir iş. Kéré’yi ve yapılarını, onun mimarlığına referans veren ve şimdiye dek aşırı kullanılmış ve tüketilmiş halk (community), sürdürülebilirlik, yerel (vernacular), insanilik (humanitarian), sosyal değişim vb. gibi kavramların banallik tuzağına düşmeden, Afrika fetişi yaratmadan, yeni bir perspektifle ele almak gerekiyordu; sağlam ve tarafsız (narrative) bir hikayeye ihtiyaç vardı. Francis Kéré’nin yaşamı, mimarlığıyla doğrudan ilişkilidir. Google Earth’te bulunamayan, bugün hala elektrik ve su alt yapısının olmadığı Gando adlı köyde doğan Kéré, neden okula gitmiş, nasıl Almanya’da yeni bir hayata başlamış, neden mimarlık eğitimi almış, neden mezun olmadan köyünde bir okul projesi yapmış, bu okulu nasıl gerçekleştirmiş, bu okul neler getirmiş ve Ağa Han Ödülü ile tanındıktan sonra neler olmuş? Bu olağandışı yaşam Burkina Faso’nun olağandışı/ekstrem koşullarıyla bir arada düşünüldüğünde çok da fazla seçenek kalmıyor: Bu hikaye, o yerin bağlamı ile birlikte anlatılmalıydı. Burkina Faso çoğumuzun adını ilk defa duyduğu bir ülke. Eski Fransız kolonisi, 81 yerel Afrika dilinin konuşulmasına rağmen resmi dilin Fransızca olduğu bir ülke. Kolonyal, post-kolonyal, geleneksel mimari ve enformel yerleşimlerin iç içe geçtiği çok katmanlı ve kültürlü bir coğrafya. Yıllık kişi başına düşen gelir 660 Dolar, okuma yazma oranı %36. Kurak mevsimde sıcaklıklar 50 dereceye ulaşırken 3 ay süren yağış mevsiminde seller olabilmekte ve kilden yapılmış binaların duvarları her seferinde yıkılmaktadır. Her yağış sezonundan sonra yıkılan duvarların yenilenmesi Burkinalılar için sıradan bir aktivitedir. Dolayısıyla geleneksel malzeme kil, yerel halk tarafından değersiz görülmekte ve Batı medeniyetiyle ilişkilendirilen beton ön plana çıkmaktadır. Ne var ki iklimsel şartları göz ardı eden betondan yapılmış yapılar çoğunluktadır ve bu yapılar kullanıcı için son derece konforsuz koşullar sunmaktadır. Bu bambaşka coğrafyayı ve koşulları izleyiciye objektif bir şekilde anlatabilmek için öncelikli enstrüman olarak filmi tercih ettim. Dolayısıyla Burkina Faso’da film ekibimle uzun bir yolculuğa çıktık. Zaman zaman Francis Kéré’yi takip ettik, zaman zaman projelerinin olduğu yerlerde uzun zaman kaldık çünkü bir sürü hikaye bulduk. Sadece mimari değil; aynı zamanda kentsel ve kırsal yaşamın farkları, topografya, sosyal yaşam, kullanıcıların mimariyle olan ilişkileri, bir binanın inşaat süreci gibi birçok temayı belgeledik ve filmler ürettik. Bu süreçte Burkina Faso’da öğrencilerle ve çevre halkıyla olabildiğince iletişim kurmaya çalıştık, Kéré’nin okullarında zaman geçirdik, kilden yapılmış geleneksel köy yerleşkelerini ziyaret ettik, kent yaşamına baktık. Tüm bu gözlemlerimizi sergi mekanına taşımaya çalışmak ilk amaçtı. Ayrıca Kéré’nin mimarlık yaşamının farklı öğelerini ortaya koyan kısa bir belgesel de çektik.

“Kéré’nin yapılarını sadece bir mimari ürün olarak değil otonom bir öğrenme ve üretme süreci olarak görmek gerekir.”

Serginin adı “radically simple”. Bu başlığı tercih etmenizin sebebi nedir?

Radikal ve yalın/basit, kolay kolay yan yana gelecek kavramlar değildir aslında, hatta az buçuk karşıt çağrışımlar içerirler. Bilinçli olarak seçilen bu kavramlar Kéré’nin mimari yaklaşımına atıfta bulunmaktadır: Kéré radikaldir çünkü mimarlıkta sürdürülebilirlik kavramını başka bir seviyeye taşımıştır. Mimari yaklaşımı ve yapım teknikleri daha önce Burkina Faso’da gerçekleştirilmemiştir. Yapılarını sadece bir mimari ürün olarak değil otonom bir öğrenme ve üretme süreci olarak görmek gerekir. Bu süreç dönüştürücü değere sahiptir ve halkın gelişimine doğrudan katkıda bulunmaktadır. Özellikle ilk projesi olan ilkokul, son derece radikal bir karaktere sahiptir; yatırım, para, arazi ve kurumsal otorite gibi bağlayıcı etmenlerden bağımsız, otonom bir şekilde inşa edilmiştir. Mimarlığı da son derece yalın/basittir. Fonksiyona yönelik en akılcı çözümü ifade eden formları kolayca ayırt edersiniz. Burkina Faso’nun karmaşık problemlerine düşük teknolojili, yapılabilir, çok basit çözümler sunmaktadır. Aslında hepimizin gözünün önünde olan, bilinen prensipleri ve teknikleri uygulamıştır. Örneğin, en temel fiziksel prensip olan “ısınan hava yükselir” ile tasarlamaya başlar ve yüzyıllardır bilinen kilin izolasyon özelliğini ve kolay elde edilebilirliğini en verimli şekilde kullanır. Bu sayede iklimsel koşullara uygun, ekonomik, çevreye duyarlı, halkın ihtiyacına doğrudan cevap veren yapıları katılımcı bir inşaat sürecine dönüştürerek toplumsal bir sürdürülebilirlik modeli oluşturur.

Nasıl bir sergi düzeni kurguladınız? Ziyaretçiler neler görecek?

Sergi konsepti, Kéré’nin yaşamının evreleriyle iç içe geçmiş mimarlığının, zaman ve mekanla birlikte dönüşümünün anlatıldığı bir yolculuk. Farklı temalar altında yaratılan sergi mekanları, bu dönüşümü fiziksel olarak da yansıtıyor. Sergi mekanına girerken ziyaretçi ilk olarak bir ormanın içinden geçmek durumunda. Burkina Faso’daki çok eski bir geleneğe göre erkek çocukları erkekliğe ilk adım olarak tek başına mücadele etmeyi öğrenmeleri için ormana gönderilirlerdi. Ormanın bilinmezliği ve tehlikesi içinde yalnız başına bir süre hayatta kalmayı başaran çocuk aynı kişi değil; öğrenmiş, gelişmiş, büyümüş ve dönüşmüş bir erkek olarak geri dönerdi. Kéré bu metaforu kendi hayatını anlatmak için kullanır; Almanya’ya gelmek için hayatında ilk defa uçağa bindiğinde bilinmezlikle dolu ve korkutucu bir tecrübenin başındadır, orada ne olacağı belli değildir. Bu sürecin sonucunda Kéré, gelişmiş, dönüşmüş, uluslararası bir mimar olmuştur. Aynı metaforu ziyaretçiler için kullanabiliriz; ormanın gerisinde başka bir dünya vardır, bilinmez ve farklı tecrübeler sunacak bir yere adım attığında ziyaretçi neler yaşayacağını bilmez. Geri döndüğünde ise birçok şey görmüş ve tecrübe etmiştir ve belki de kafasında bambaşka fikirlerle bir dönüşüme adım atmıştır.

Serginin ilk mekanı Burkina Faso/köy’dür. Burası her şeyin başladığı yerdir ve mimarın sadece Burkina Faso projelerinin anlatıldığı bölümdür. Bu loş mekanın, labirentimsi organik formlu yapıları arasında ziyaretçi, Burkina Faso’yu tanımaya başlar. Mekandaki 5 dairesel formun 4’ü ana video istasyonlarıdır: Kentsel/kırsal, Gando’dan hikayeler, çatı/gölge ve şantiye. Bu istasyonlardaki filmler büyük, çift veya üçlü ekranlarda izleyiciyi üç boyutlu bir algıya çekmeye çalışır. İzleyici ilk iki istasyondan önce herhangi bir proje göremez. İlk video çifti, başkent Ouagadougou’nun kentsel dokusu ve mimarisi ile kırsalın topoğrafyası ve kilden köy yapıları arasında bir gezintiye davet eder. İkinci istasyonda izleyici Gando’da, Kéré’nin doğduğu köyde gerçekleştirdiği okul kompleksinde bir gün geçirir, öğrencilerin günlük hayatları, mimariyle, çevreyle ve öğretmenleri ile ilişkileri hakkında bilgi sahibi olur. Sonraki durak Kéré’nin hayatının ilk evrelerinin anlatıldığı ve Gando’daki ilk projelerin sergilendiği bölümdür. Yol güzergahı boyunca izleyici, projeler ve yerel malzemelerden örnekler dışında Kéré’nin hayatının önemli bir safhasını temsil eden ya da mimarisine özgü bir özelliği anlatan video istasyonları ile karşılaşır.

Serginin ikinci bölümü “köyün ötesinde” başlığını taşır ve tamamen bambaşka bir tasarımla biçimlendirilmiştir. Bu mekanda ilk olarak Kéré’nin diğer Afrika ülkelerinde ve daha sonra da çoğunlukla Avrupa olmak üzere dünyanın birçok yerinde gerçekleştirdiği projeleri sergilenmektedir. Dünyaya açılmaya başlayan mimarın hayatında yeni bir safhayı temsil eden mekan tamamen beyaz, aydınlık ve ilk bölümün aksine net geniş mekanlardan oluşur. Bu mekanın ikinci başlığı “kültürlerin birlikteliği” Kéré’nin dünyanın birçok ünlü müzesinde gerçekleştirdiği enstalasyonlara ve sergilere ayrılmıştır. İzleyicileri burada bir araya toplayan strüktür Kéré’nin tüm okullarında görülen uçan çatıların destekleyicisi olan donatı çubuğundan uzay kafes sistemdir.

İkinci bölümün son başlığı “eve dönüş” mimarın aidiyet hissettiği iki ülkeden en yeni projelerine ayrılmıştır. Burkina Faso/Ouagadougou’da, 2014’teki devrim sırasında diktatörlüğün sembolü olduğu için halk tarafından yakılan bina yerine yeni bir meclis binası, Almanya/Berlin’de 2008’de kullanım dışı kalan ve 2015’ten beri bir bölümünde 8.000 mülteciye “geçici” ev sahipliği yapan Tempelhof Havaalanı’nda mobil bir tiyatro. İki proje de ülkelerin sosyo-kültürel ve politik gündemleriyle ilgili projelerdir.

Sergi mekanının son salonunda Kéré’nin kendisine odaklanan ve özellikle bu sergi için ürettiğimiz “The Architect between” adlı kısa belgesel gösterilmektedir. Mekanın bir bölümü Kéré’nin daha üniversite yıllarında kurduğu vakıf “Schulbausteine für Gando” (bugün Kéré Foundation) için ayrılmıştır. Bu salonda ayrıca ziyaretçilerin katkıda bulunabilecekleri interaktif bir duvar bulunmaktadır. Sergiye girerken sunulan anket kitapçığını doldurmak için kullandıkları boya kalemlerini duvara yerleştirmeleri beklenmektedir. Boya kalemleri sergi bittikten sonra Burkina Faso’daki okulun çocuklarına gönderilecektir.

Afrika mimarlığı üzerine olan bu sergiyi bir seriye dönüştürmeyi planlıyor musunuz?

Henüz adı konulmuş bir plan yok ama mimarın toplumsal değişim içindeki rolünü sorgulayan ve sorgulatan, mimarlığı sosyal, kültürel ve politik bağlamlarda ele alan “öteki” mimarlıkların hikayeleri anlatılmaya devam edilecek.

Söyleşide yer alan sergi fotoğrafları Daniel Schwartz-Gran Horizonte Media tarafından çekilmiştir.

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın