“İzmir Tarih Projesi Odağa İnsanı Koyuyor”

"İzmirlilerin tarihle ilişkilerinin güçlendirilmesi" güdümüyle ilerleyen İzmir-Tarih Projesi 2014'ten beri, ülkede az rastlanır, katılımcı bir süreç içinde sürdürülüyor.

İzmir Kemeraltı’da, 19 bölgeye ve 250 hektarlık bir alana yayılan bu kapsamlı stratejik planlama/tasarım projesine dair sorularımızı projenin yürütücüsü ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürü Gökhan Kutlu’ya yönelttik.

Özüm İtez: Projenin amacından kısaca bahseder misiniz? Böyle bir proje hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?

H. Gökhan Kutlu: İzmir Tarih projesi kapsamında iki ana amaç belirlendi. Bunların ilki İzmirlilerin tarihle ilişkilerinin güçlendirilmesi. Bunu başarmak için yararlanılacak kaynak M.Ö. 4. yüzyıldan günümüze farklı dönemlere ilişkin proje alanında gözlemlenen arkeolojik katmanlar ve yapı stoku. İkinci amaç, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra gelişen kentsel dinamikler neticesinde proje alanında ortaya çıkan çöküntü alanlarının oluşumuna mani olmak ve bu oluşumu tersine çevirmek olarak belirlendi. Bölgenin sahip olduğu kültürel değerlerin belirleyiciliğinde bu amaçların korumacı bir üst çerçeve içerisinde başarılması gerekiyor. Bana göre problemi belki zor ama keyifli kılan ayrıntı aslında tam da bu. Bu temel koşut bölgeye kapsamlı, bütüncül ve sistematik bir yaklaşım geliştirilmesini gerekli kılıyor. İzmir Tarih projesi bunu başarmayı hedefliyor.


Agora (sol), Kadifekale (sağ), İzmir

İzmir Tarih projesine başlamadan önce nasıl bir hazırlık süreciniz oldu? Türkiye’den ve dünyadan örnek aldığınız, projeye katkı sağlayan çalışmalar var mıydı?

İzmir Tarih projesi aslında alanda bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz çalışmalar neticesinde edindiğimiz deneyimin bir sonucu olarak çıktı. Bu çalışmaların kapsam ve ölçeği birbirinden oldukça farklı ama çoğunlukla eşzamanlı olarak ilerlediler. Öncelikli olarak işe planlama çalışmalarından başlandı. 2002-2009 yılları arasında, Kemeraltı kentsel ve 3. derece arkeolojik sit alanının bütününe ve içerisinde kalan Agora, Kadifekale – Antik Tiyatro 1. ve 2. derece arkeolojik sit alanlarına yönelik olarak 1/5000 ve 1/1000 ölçekli beş ayrı koruma amaçlı imar planı çalışması tamamlandı. Müdahaleler bu planların yönlendiriciliğinde gelişti.

Agora ve Çevresi için hazırlanan plan kapsamında 2006 yılında başlayan kamulaştırma ve yıkım çalışmaları tamamlandı. Bu mesela yerel yönetimler tarafından yürütülen koruma çalışmaları kapsamında değerlendirildiğinde sıra dışı, iddialı bir yaklaşım biçimidir. Yerel yönetimin birinci derece sorumluluk sahibi olmamasına rağmen,  kent sağlığı açısından önemli gördüğü bir arkeolojik odakta, yer altı kültür katmanlarının ortaya çıkarılabilmesi adına kendi özkaynakları ile gerçekleştirdiği büyük bir yatırımdır. Kamulaştırma ve yıkımlar neticesinde Agora Kazı Alanı İkiçeşmelik Caddesi ile birleşti. Bu arkeolojik miras özelinde kent genelinde farkındalık yaratıldı. İzmir’de uzun yıllar yaşamış ama görünür kılınana kadar Agora’dan bihaber olduğunu ifade eden kişiler biliyorum. Bu neyin başarıldığının önemli bir göstergesi… Bu çalışmaları yine aynı şekilde Büyükşehir Belediyesi özkaynakları ile gerçekleştirilen Antik Tiyatro kamulaştırma ve yıkım çalışmaları izledi. Bu alanlarda ilgili Kazı Başkanlığı tarafından yürütülen bilimsel kazı çalışmalarında önemli miktarda yeraltı kültür katmanı ortaya çıkarıldı ve çıkarılmaya devam ediyor.


Kemeraltı Çarşısı Üst Örtü Projesi

Kamulaştırma ve yıkımların ötesinde, kazı çalışmalarının işlerlik kazanması ve yıl bütününe yayılabilmesi amacıyla 2013 yılında maddi destek programı başlatıldı. Günümüze kadar Antik Smyrna kazıları ile birlikte, Bayraklı Smyrna, Bornova Yeşilova Höyüğü, Erythrai, Teos ve Klaros kazılarına maddi destek sağlandı. 2017 yılında içerisinde programa Klazomenai, Panaztepe ve Ayasuluk Tepesi- St. Jean kazıları da eklenecek.

Yüksek kullanım yoğunluğuna sahip Kemeraltı Çarşısı’nda mekânsal niteliğin yükseltilmesi, alışveriş deneyiminin iyileştirilmesi amacıyla çarşının ana arteri Anafartalar Caddesi üzerinde sokak sağlıklaştırma çalışmaları gerçekleştirildi. 2008 yılında fikir yarışmasına çıkılarak, Kemeraltı Çarşısı’nın üst örtü gereksinimi ve kamusal alan düzenlemeleri kapsamında ayrıntılı öneriler elde edildi. Bu fikirler neticesinde elde edilen uygulama projelerinin yakın zamanda yapımına başlanacak.


Aziz Vukolos Kilisesi (sol), Emir Sultan Türbesi ve Haziresi (sağ)

Bu çalışmaların yanı sıra, bölge içerisinde konumlanan anıtsal ve sivil mimari örneği kültürel mirasın korunması ve yeniden işlevlendirilerek kamusal kullanıma kazandırılması amacıyla çalışmalar yürütüldü. Kadifekale Surları, Kale Mescidi, Kale Sarnıcı, Emir Sultan Türbesi ve Haziresi, Aziz Vukolos Kilisesi, Beit Hillel Oratuarı, ifarklı kültür ve dönemlere ait birçok sivil mimari örneği yapı restore edildi. Konak Belediyesi de aynı çerçevede birçok yapıyı restore ederek kullanıma kazandırdı. Bu yapıların sosyal ve kültürel odaklar olarak hizmet vermeleri ve yakın çevrelerinde canlanma ve iyileşme yaratabilecek bir sıçrama noktası olarak dönüşmeleri hedeflendi.

“Tüm potansiyel aktörlerin harekete geçirilmesi ve aralarında eşgüdüm sağlanması İzmir Tarih projesinin örgütlenme mantığında belirleyici oldu.”

Özetlenen çalışmalar neticesinde önemli faydalar sağlandı. Müdahale kapsamına giren kamusal alanlar iyileştirildi, yapılar onarılarak kurtarıldılar, ancak tüm bu çabalar, kentin bütünü içerisinde bölgenin kayıp sürecini ortadan kaldırmak için yeterli olmadı. Kemeraltı ve çevresi geçmiş günlerde olduğu gibi, çeşitli ihtiyaçlar doğrultusunda İzmirlilerin geneline hitap eden bir alan olarak dönüşemedi. Birçok noktada bu içine kapalı işleyiş kırılamadı. Bu deneyimler neticesinde proje alanının koruma ve kullanma bütünlüğü içerisinde bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gereksinimi net bir şekilde ortaya çıktı. Bu talebi karşılamak amacıyla İzmir Tarih projesi başlatıldı.

Bu ölçekte bir projenin; bugüne kadar olduğu gibi sadece yerel yönetimler eliyle sürdürülmesi gerçekçi değildi. Tüm potansiyel operatif aktörlerin harekete geçirilmesi ve bu aktörler arasında vizyon ve amaçlar doğrultusunda eşgüdüm sağlanması hususu da İzmir Tarih projesinin örgütlenme mantığında belirleyici oldu.

Projenin başlatıldığı dönem, İzmir’de yeni arayışların yeşerdiği ve olumlu sonuçlar doğurduğu bir dönem ile de kesişti. 2009 yılında gerçekleştirilen Kültür Çalıştayı’nda çizilen vizyon ve bu çerçevede proje geliştirme süreçlerinin katılımcı bir yöntemle yürütülmeye başlanması İzmir Tarih Projesi’nde de temel yöntem olarak benimsendi. Yaklaşık bir yıla yayılan süreç sonunda, başta alan kullanıcıları olmak üzere ilgili tüm yerel paydaşların işbirliği ve katılımında üretilen kararlar çerçevesinde Strateji Raporu oluşturuldu. Stratejik yönelimler, örgütlenme biçimi, projelerin elde edilme yolları, finansman ve mevzuat konularına bu rapor aracılığıyla açıklık getirildi. Bu önemli aşamanın ardından yine rapor kapsamında proje alanı içerisinde tanımlanan alt bölgelerde hayata geçirilecek projelerin elde edilmesine yönelik çalışmalar başlatıldı. Alt bölgelere ilişkin çalışmalar da tamamıyla katılımcılık prensibinden hareketle yürütüldü ve yürütülmeye devam ediyor.

Proje kapsamında Türkiye’de tarihi alanlarda gerçekleştirilen birçok proje incelendi. Çekül Vakfı işbirliğinde gelişen Gaziantep, Merzifon ve Kadıköy Yel Değirmeni tarihi alanlarında yürütülen iyileştirme çalışmaları, sosyal yapıyı da gözeten yaklaşımları ile İzmir Tarih Projesi için ilham verici çalışmalar oldu. İzmir Tarih projesi odağa insanı koyuyor. Proje kapsamında öncelikli faydalanıcı grup alan kullanıcıları olarak belirlendi. Bu nedenle katılımcı yönetişim pratikleri içerisinde iletişim ve müzakere yoluyla ilerlenmesi temel bir prensip olarak benimsendi.

Tarihi Kemeraltı Çarşısı

Çalışma alanınız İzmir’in merkezindeki arkeolojik ve tarihi sit alanlarını kapsıyor. Bu alanların özelliklerinden biraz bahseder misiniz?

İzmir Tarih projesi Kemeraltı ve Çevresi olarak bilinen yaklaşık 250 hektar büyüklüğünde bir bölgeye odaklanıyor. Bu bölgenin tamamı üçüncü derece arkeolojik ve kentsel sit alanı olarak belirlenmiş. Bunun yanı sıra bölge içerisinde; kentin akropolü Kadifekale, Agora, Tiyatro ve Stadyum gibi birinci derece arkeolojik sit alanları ve doğal sit alanları da yer alıyor. Yani farklı koruma statülerinin iç içe geçtiği, yaklaşık 1.500 adet tarihi eser niteliğinde yapıya ev sahipliği yapan bir bölgeden bahsediyoruz.

Burası Bayraklı Smyrnası’ndan sonra kentin planlı olarak ikinci kez kurulduğu nokta. Bu süreç M.Ö 4. yüzyılda başlamış. Bölge içerisinde Yunan, Roma, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi referanslarını gözlemliyoruz. Bazen tüm bu referansları tek bir bakış noktası içerisinde yakalamak mümkün. Son derece heyecan verici bir kültürel kesişim alanı. Aynı zamanda Osmanlı döneminin çok etnili yaşamının izlerini barındırıyor. Cami, kilise ve havralar; hanlar, hamamlar; tarihi Kemeraltı Çarşısı, Damlacık Değirmendağı, Namazgâh konut alanları ile bölge tam anlamıyla bir kültür mozaiği. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra bölge gerek ticari, gerekse konut alanlarıyla aktif olarak kullanılmaya devam ediyor.

Tabii 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaşanan kentsel dinamikler neticesinde baş gösteren bir takım sıkıntılar bu kullanım biçimini önemli oranda belirliyor. Uzun bir dönem kentin merkezi iş alanı olan proje alanı, kentleşme sürecinde bu niteliğini yitirmeye başlamış ve merkezi iş alanı kentin kuzeyine doğru yer değiştirmiş. Bunun yanı sıra kentin birçok farklı bölgesinde ortaya çıkan modern yaşam alanları da konut dokusunda önemli oranda boşalmayı beraberinde getirmiş ve zaman içerisinde terk edilen bu yapılar tahrip olarak özgün niteliklerini yitirmeye başlamış. Birçoğu da kaybedilmiş. Ayrıca ağırlıklı olarak yine bu dönemde yaşanan göç neticesinde kente gelen yeni İzmirliler bu bölge içerisinde yerleşmiş ve bol miktarda gecekondu inşa etmişler. Zaman içerisinde kullanıcı çeşitliliği azalmış, bunun uzanımında ticari sunumların niteliği farklılaşmış ve bölge ticari niteliğini devam ettiren bazı alanlar dışında çoğunlukla içine kapalı bir kimlik geliştirmiş.


İrfan Alkur, Kabak Kemane Ustası – Tarihe Saygi Ödülleri 2016, Geleneksel Zanaatlar Kategorisi Ödül Sahibi

İzmir Tarih projesinin gerçekleşmesinin ardında “İzmirlilerin tarihle ilişkisini güçlendirmek” var. Hâlihazırdaki ilişki sizce neden kopuk ve bu kopukluğu yaratan dinamikler neler?

Çok katmanlı ve ayrıntılı değerlendirilmesi gereken bir mesele bu. Proje alanının kentin geri kalanı ile ilişkisinin zayıflamasında etkili olan faktörleri özetlemeye çalıştım. Bunun ötesinde kentlinin tarih ile ilişkisinin kopukluğunun sadece İzmir’e özgü bir durum olmamakla beraber; eğitim eksikliği, sosyal ve ekonomik faktörler ile ilişkili olduğunu düşünüyorum. Çalışma alanımızda gözlemlediğimiz bir durum bu.

İzmir’de bu duruma bir açılım getirebilmek doğrultusunda yerel yönetim olarak sorumluluk hissediyoruz. Birimimiz tarafından yürütülen Tarihe Saygı/Yerel Koruma Ödülleri ve İzmir Kent Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Seminerleri bu sorumluluk doğrultunda başlatılan, çok olumlu sonuçlar elde ettiğimiz iki ayrı program.

Tarihe Saygı/Yerel Koruma Ödülleri; kültürel-mekânsal mirasa hak ettiği saygının gösterilerek korunması, koruma bilincinin ve örneklerinin teşvik edilmesi, yerel koruma modellerinin geliştirilmesi, yerel inisiyatifin harekete geçirilmesi, tarihi çevreye ilişkin koruma bilinci taşıyan çaba ve eylemlerin özendirilmesi gerekliliğinden hareketle 2003 yılında başlatıldı ve 14 yıldır kesintisiz sürdürülüyor. Aile yadigârı evini koruyan ve bireysel çabasıyla günümüze kadar yaşatmayı başaranlar, zanaatkârlar, koruma olgusunu kamuoyuna taşıyan fotoğraf, resim, öykü vb. çalışmaların sahipleri, öğrenci çalışmaları ve profesyonel çalışmalar program kapsamında değerlendiriliyor.

Kültürel miras, tarih bilinci ve koruma disiplini özelinde farkındalık yaratmayı amaçlayan ve 2007 yılında hayata geçirilen Kent Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Seminerleri aracılığıyla bugüne kadar 200’e yakın okulda yaklaşık 20.000 öğrenciye ulaşıldı.


İzmir Tarih Proje Merkezi

Hangi uzmanlar ve kaç kişilik kadro bir ile çalışıyorsunuz? Proje elde etme süreci nasıl ilerliyor?

Projenin yürütülmesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde İzmir Tarih Proje Merkezi ve bu merkeze bağlı üç alt birim oluşturuldu. Katılım Örgütleme Birimi, strateji raporunda tanımlanan alt bölgelerde operasyon planlarının hazırlanmasına kadar geçen süreci koordine ediyor. Alt bölgelerin sorun ve potansiyellerini tespit etmek, canlandırma senaryolarını ve buna ilişkin fikir ve önerileri almak amacıyla ilk aşamada çalıştaylar gerçekleştiriyoruz. Elde edilen veriler yardımıyla ve strateji raporunun yönlendiriciliğinde makro ve mikro ölçekte proje önerilerinin yer aldığı operasyon planları hazırlanıyor. Operasyon planları tüm yerel paydaşlar ile paylaşılıyor ve geri dönüşler alınıyor. Ardından üniversiteler işbirliğinde alt bölgeler kentsel tasarım ölçeğinde çalışılıyor. Geliştirilen tüm detaylı proje önerileri, diyalog konferansları aracılığıyla operatif aktörlere tanıtılıyor ve bu aşamada bir işbölümü gerçekleşiyor.

Operasyon planları çerçevesinde Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilmesi kararlaştırılan proje çalışmalarını Proje Birimi yürütüyor.


Tasarım Atölyesi ortak grup çalıştayı

Üçüncü alt birim Tasarım Atölyesi ise alanın sahip olduğu fiziksel problemleri tasarım yoluyla çözmeyi amaçlıyor. Yerel tasarımcılar ve uzmanlar ile işbirliği geliştiriyor. Yenilikçi, yaratıcı tasarım kültürü ve becerisini tarihi doku içerisinde görünür kılmak amacıyla çalışmalar gerçekleştiriyor.  Tasarım Atölyesi’nin aslında en önemli misyonu,  fiziksel mekana ilişkin en küçük ölçekli çalışmalarda dahi alan kullanıcıların projeye dahil edildikleri ve karar verici bir aktör olarak kendilerini ifade edebildikleri bir platform olarak işliyor olması. Tam da bu nedenle geleneksel konut dokusu içerisinde, bölgenin kalbinde konumlanan tarihi bir yapı içerisinde hizmete açıldı.

İzmir Tarih Proje Merkezi, aktardığım organizasyon şeması içerisinde her birisi alanında son derece yetkin ve çeşitli uzmanlıklara sahip; mimar, mühendis, şehir plancısı, sanat tarihi uzmanı, arkeolog, grafik tasarımcı mesleklerinden oluşan 18 kişilik bir ekip olarak çalışıyor.

“Katılımcı süreçler üzerinde uzmanlaşmış akademisyenler tarafından güvene dayalı, samimi ve sonuç odaklı bir çalışma ortaya kondu.”

Katılımcı planlama ve tasarım Türkiye’de sıklıkla yürütülen bir çalışma biçimi değil. Bu çalışma biçimine dair şu an ülkede en deneyimli gruplardan biri olduğunuzu söylemek yanlış olmaz. İzmir (veya ülke) özelinde katılımcı süreçlere dair neler öğrendiniz?

Katılımcı planlama ve tasarım yönetilmesi kolay olmayan bir süreç, ancak etkileşim odağı bu kadar geniş olan İzmir Tarih ve benzeri tüm projelerde kullanılmasının elzem olduğunu düşünüyorum. Birçok toplantı ve çalıştay gerçekleştiriyoruz. Katılımcı sürece katkı koyması beklenen çok fazla sayıda aktör oluyor. Akademisyenler, resmi kurumlar, sivil toplum kurumları, kanaat önderleri, alan kullanıcıları vb… Tüm bu kesimlerin davet edildiği ve söz hakkı verildiği bir toplantı aracılığıyla katılımcı süreci işletmiş olmuyorsunuz. Projeye yön verebilecek asıl detayları elde edebilmek, tüm aktörlerle içeriği ve yöntemi farklı ek ilişkiler kurulmasını gerektiriyor.

Proje Merkezi’ne bağlı birimler aracılığıyla devamlı alandayız. Ticari ve konut bölgelerinde kısa, orta ve uzun vadede sonuç verecek bir takım programlar başlattık. Sosyal yapının analizi, beklenti ve sorunların tespiti, çözüm önerilerinin geliştirilmesi, ekonomik modeller, alan kullanıcısının proje kapsamına dahil edilmesi ve bir aktör haline gelmesi gibi farklı hedeflere sahip programlar bunlar.

Alanda kullanıcılar ile ilişki kurarken, bazı engeller ile karşılaşabiliyoruz. Genelde yerel yönetimden geldiğinizi söylediğiniz zaman, arada aşılması çok güç bir bariyer oluşabiliyor. Bu amaçla farklı yöntemler geliştirmeniz gerekebiliyor. Havra Sokağına yönelik olarak, Akdeniz Akademisi, Konak Belediyesi, Kentimiz Derneği ve KA Katılım Atölyeleri işbirliğinde yürüttüğümüz bir çalışma bu çerçevede yeni bir model olarak ortaya çıktı. Katılımcı süreçler üzerinde uzmanlaşmış akademisyenler tarafından yürütülen bu çalışma; güvene dayalı, samimi ve sonuç odaklı bir çalışma sürecini ortaya koydu. Bu modelden bölgenin farklı alanlarında da faydalanmayı düşünüyoruz.

Katılımcı süreç içerisinde karşılıklı fayda sağlanması da çok önemli. Bir standart ortaya koyup, bu doğrultuda karşılıklı adım atmaya istekli olmak gerekiyor. Tabii geniş çerçevede ve katılımcı yaklaşımlar özelinde yürütülen İzmir Tarih gibi projelerin uzun bir projeksiyonu oluyor. Sonuçların kalıcı olabilmesi, kararlı ve sağlam adımlarla ilerlemeyi gerektiriyor.

Çalışmaya ilk başladığınızdan bu yana sizi en çok heyecanlandıran, şaşırtan bulgu veya sonuçlar neler oldu?

Çalışma kapsamında bizi şaşırtan bulgular, katılımcı tasarım süreci neticesinde elde ettiğimiz sonuçlar aslında.

Agora Ören Yeri mevcut girişinin karşısında konumlanan Agora Parkı içerisinde çocuk oyun gruplarının tasarımına yönelik keyifli bir çalışma gerçekleştirdik. Tasarım sürecinin başından sonuna her aşamasında çocukların etkin ve belirleyici olduğu yaklaşık 4 aya yayılan bir süreçti bu. Ortaya çıkan tasarımların yapım sürecine de çocukları dahil etmek istedik. İki günlük bir yapım aşaması kurgulandı. Yapım sürecinin sınırlı zamanda, çocuklar ile birlikte yürütülecek olması nedeniyle; kolay taşınabilir, kolay şekil verilebilir, geri dönüşümlü malzemeleri tercih ettik. Bildiğiniz gibi, vandalizm olgusu, kentsel donatıların malzeme tercihinde önemli belirleyici bileşenlerden biridir. Dezavantajlı bölgelerde bu daha yaygın gözlenir. Bu çerçevede dönüşümlü malzeme kullanımı konusunda açıkçası proje ekibi olarak yoğun tereddütlerimiz vardı. Ancak yaşadığımız tecrübe bizi haksız çıkardı. Aradan bir buçuk yıl zaman geçmiş olmasına rağmen bu malzemelerin hala alanda sürekliliğini gözlemlemek, katılımcı yaklaşımlar neticesinde gerçekleştirilen çalışmaların ne oranda sahiplenildiğinin temel bir göstergesi.


Emir Sultan Parkı tasarımı

Emir Sultan Türbesi yanında konumlanan ve imar planında park olarak belirlenmiş kentsel boşluğun tasarım sürecinde de; programın oluşturulması ve kentsel donatıların niteliğinin tespit edilmesi amacıyla parkın potansiyel kullanıcısı çocuk ve kadınlarla defalarca bir araya geldik. Bu buluşmalar neticesinde, kadınların bank yerine yerde oturmalarına izin verecek düzenlemeler konusunda yoğun bir talebi oldu. Açıkçası böylesi bir ihtiyacın, kullanıcılar ile iletişim kurmadan, kâğıt üzerinde yürütülen bir projelendirme sürecinde karşılık bulması neredeyse imkânsız.

“İzmirlilerin tarihle ilişkisini güçlendirmek” amacınıza geri dönersek. Buna dair geliştirdiğiniz stratejilerden biri bölgenin turistik potansiyelini açığa çıkarmak ve arttırmak şeklinde gibi özetlenebilir. Bu faaliyetin kaçınılmaz soylulaştırma sürecini nasıl yönetiyorsunuz? Veya nasıl yürütülmesi gerektiğini önerirsiniz?

Evet, proje kapsamında geliştirilen stratejilerden bir tanesi  bölgeyi terk eden prestijli faaliyetlerin yerini, başka prestijli faaliyetlerin alması olarak belirlendi. Böylesi bir faaliyetin turizm olabileceği katılımcı süreç içerisinde değerlendirildi. Ancak turizmin bu alanda sadece tarihi değerlerin gözlenmesinden hareketle değil, tarihin buradaki yaşam deneyiminin bir parçası haline getirilmesi suretiyle geliştirilmesini önemsiyoruz. Meseleyi salt turizm olarak tanımladığınızda farklı sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Müdahale alanı, tüketim odaklı “şirin” ve “sempatik” bir sahneye dönüşebiliyor. Şirince ve Alaçatı örnekleri bu çerçevede dikkatle ders çıkarılması gereken turizm odakları mesela. İyileştirme müdahalelerinin, bölgenin özdeğerleri, sahiciliği, kimliği korunarak gerçekleştirilebileceğine inanıyoruz. Bu kaygı ile ilişkili olarak proje kapsamında bir diğer strateji, alan içerisinde yaşamın deneyim geçirilen yer niteliği kazandığı sokakların bu niteliğinin dikkatle korunması olarak belirlendi.

Bölgenin temel değerlerini korumaya yönelik bu ilke belirleyiciliğinde, operasyon planları kapsamında önerilen projeler alt bölgeleri oluşturan tüm parselleri kapsamıyor. Alt bölgede kalıcı bir iyileşme, canlanma ve sağlıklaşma elde etmeyi sağlayacak oranda sosyal, kültürel ve ticari işlev önerileri ayrıntılı analiz çalışmaları neticesinde tespit edilen parsellere yönelik geliştiriliyor. Operasyon planı kapsamı dışında kalan diğer parsellerin, operasyonlar neticesinde gelişecek dinamikler aracılığıyla kendiliğinden, piyasa mekanizmaları yardımıyla işlev kazanacağı veya mevcut işlevini devam ettireceği öngörüsü ile hareket ediyoruz. Türkiye’de benzer alanlarda alışagelinen, kısa sürede tamamlanmış olma vurgusu ile olumlanan ama beraberinde ağırlıklı olarak sosyal yapı özelinde farklı problemlerle sonuçlanan topyekün ve tek elden müdahale anlayışını İzmir Tarih Projesi kapsamında bir yöntem olarak benimsemiyoruz.

Öte yandan kentsel ölçekte getirilen nitelik artırıcı her müdahalenin beraberinde bir değer artışı getirmesi kaçınılmaz bir sonuç. Bu çerçevede, bu artışın kontrollü bir şekilde gerçekleşmesi, bölge sakinlerinin olası mağduriyetini önleyici mekanizmaların devreye sokulması, böylesi bir iyileşme neticesinde bölgede barınmaya devam edebilecekleri koşulların oluşturulması gerekiyor.

Proje kapsamında ticari alanlar ve konut alanları özelinde farklı finansman önerileri getirildi. Bu öneriler ticari bölgelerde, tarihi çarşının temel niteliğini ve aynı zamanda cazibesini sağlayan küçük esnafın; konut alanlarında günümüzde dezavantajlı konumdaki alan kullanıcılarının sürekliliğinin sağlanmasına yönelik yaklaşımlar içeriyor.


Bölgedeki konut dokusundan örnekler.

Bu yaklaşımları proje kapsamında geliştirilen bir diğer strateji üzerinden detaylandırmaya çalışayım. Büyük bölümü konut alanlarından oluşan proje alanında, konut işlevlerinin sağlıklaştırılması ve canlandırılması, konut kullanımına yönelik olarak toplumun tüm katmanlarından gelenlerin bu alanda yaşar hale gelmesi sağlanarak dengeli bir toplumsal yapı elde edilmesi önerildi. Bu da konut alanları içerisinde yıpranmışlık nedeniyle kullanım dışı kalmış veya yok olmuş konutların onarılarak, bölgeyi uzun zaman önce terketmiş mülk sahipleri ya da bu alanda yaşamayı tercih edecek yeni bir kullanıcı grubu özelinde gerekli koşullara sahip bir çevre yaratılması anlamına geliyor. Kentin diğer bölgelerinde olduğu gibi asgari konfor koşullarına sahip, güvenli, ulaşılabilir, sağlıklı bir altyapıya, gündelik ihtiyaçlar özelinde temel donatılara sahip bir çevre…

Kentsel nitelikte böylesi bir iyileşmenin beraberinde bir değer artışı getireceğini elbette öngörüyoruz. Proje kapsamında, bu durumun bölge kullanıcıları yararına dönüşünü sağlayacak koşulların yaratılması, bu sayede mülkiyet değişikliklerinin önlenebilmesi, teşvik ve hibe mekanizmalarının devreye sokulması, dezavantajlı odak gruplara yönelik sosyal projelerin hayata geçirilmesi gibi açılımlar tanımlandı. Tabii bu sosyal yapıyı çok iyi analiz etmeyi gerektiriyor. Büyükşehir Belediyesi Sosyal Projeler Dairesi Başkanlığı ve İzmir Tarih Proje Merkezi işbirliğinde Agora Sosyal Yaşam Atölyesi adı altına bölge kullanıcılarına yönelik kapsamlı bir program devreye alındı.  Program, hane halkı ile direkt temas, tanışıklık ve iletişim geliştirerek temel sıkıntı ve ihtiyaçları tespit etmeyi ve mevcut olanaklar ile çözüm getirmeyi amaçlıyor. Buna paralel olarak önemli kentsel odaklarda eşzamanlı başka çalışmalar yürütüyoruz.


Patlıcanlı Yokuşu

“Projenin başarmak istediklerinden biri, kullanıcılarının da proje kapsamında bir aktör haline gelmeleri”

Bu çalışmalardan bir tanesi Patlıcanlı Yokuşu üzerinde başlatıldı. Proje alanında bulunan konut stokunun büyük bir bölümü halihazırda kentin turizm özelinde etkin olarak sunulduğu iki arkeolojik odak olan Kadifekale ve Agora arasında uzanan bölge içerisinde yer alıyor.  18. ve 19. yüzyıla tarihlenen çok sayıda sivil mimari örneğinin doku ölçeğinde korunduğu, bu nedenle yüksek ziyaret potansiyeli taşıyan bölge bu potansiyeli ortaya çıkaramıyor, içine kapalı bir işleyiş sergiliyor.  Bu bölgeye yönelik tamamlanan katılımcı süreçte çoğunluğun ifade ettiği ve üzerinde uzlaşılan bir öneri, bölgenin ziyarete açılması yönünde düzenlemeler yapılması, Agora ve Kadifekale arasında alternatif yaya bağlantılarının oluşturulması oldu.  Proje Merkezi olarak bu öneriyi gündemimize aldık. Yürütülen alan çalışmalarında Patlıcanlı Yokuşu bu bağlamda en yüksek potansiyel taşıyan arter olarak ön plana çıktı.

Bu tespit üzerine başlatılan ve Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Ekonomi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi ve Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi tarafından yürütülen sosyo-mekânsal çalışma, bölgenin dışa açılması durumunda alan kullanıcılarının bu değişimin ve öngörülen değer artışının temel faydalanıcısı olabilmeleri meselesine odaklanıyor. Devam eden çalışmanın ilk bulguları; yaklaşık yüzde 80 oranında göç yoluyla bu bölgeye yerleşen kullanıcıların yüzde 56’sının yerleşik denecek sürelerdir bu bölgede ikamet ettiğini ve ev sahipliği oranının yüzde 47 seviyesinde olduğunu ortaya koydu.  Bu nihai amaç özelinde oldukça avantajlı bir durum anlamına geliyor.

Tasarım Atölyesi tarafından yürütülen Kök-Basmane Projesi geleneksel konut bölgesi kullanıcılarının gastromi konusundaki becerilerinin uygun örgütlenme stratejileri aracılığıyla ekonomik bir katkıya dönüşmesini hedefliyor. Alanda bu çerçeve içerisine alınacak yoğun bir üretim söz konusu. Bu çalışmanın tohumları 2015 yılında Akdeniz Akademisi ile işbirliği halinde gerçekleştirdiğimiz, bölge içerisindeki ilginç gastronomik sunumlardan biri olan ve Mardinli-İzmirliler tarafından üretilen tandır ekmeğinin üretim koşullarına odaklanan yaz okulu kapsamında atıldı. Sonuçların yönlendiriciliğinde, diğer üretim biçimlerini kapsayacak şekilde genişletilerek devam etmesi kararlaştırıldı.

Alanda gastronomi dışında iğne oyacılığı ve halı dokumacılığı gibi farklı üretim biçimleri olduğunu da biliyoruz. Üreticileri tarafından beceri olarak tanımlanmıyor olsa da biz bunu bir potansiyel olarak algılıyoruz. Tüm bu becerilerin, tasarım desteği ve etkili örgütlenme yardımıyla ekonomik bir iyileşme sağlayacağına inanıyoruz.

Restorasyonunu tamamladığımız, bir süre DGM olarak işlev görmüş tarihi un fabrikası geçtiğimiz günlerde Meslek Fabrikası olarak hizmete açıldı. Bu yapıda doğrudan işgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikler esas alınarak sektör ve alt sektörlere yönelik 105 farklı branşta ücretsiz eğitim veriliyor. Proje alanında yaşayanların bu olanaktan faydalanması ve meslek edinmelerini sağlamak üzere Tasarım Atölyesi aracılığıyla arayüz işlevi görüyoruz.

Bunların ötesinde, bölgenin belli kesimlerinin dezavantajlı gruplara evsahipliği yapma durumu proje kapsamında bir değer ve potansiyel olarak algılanıyor. Örnek olarak, Basmane semtinde yer alan Oteller Bölgesi, Hatuniye gibi odaklar, iç göç aracılığıyla ya da mülteci olarak gelen kullanıcıların kente tutunabildiği, konaklama, sosyalleşme ve diğer gündelik ihtiyaçlarına karşılık bulabildikleri bir yer niteliği taşımaktadır. Bu alanlar aynı zamanda geleneksel konut bölgesi içerisinde yerleşik düşük gelirli sakinlere de hizmet etmektedir. Bu durum başlı başına bir değer olarak ön plana çıkıyor ve sistemli bir şekilde ele alınmaya ihtiyaç duyuyor. Proje kapsamında, bu alanların fiziksel koşullarının iyileştirilerek, asgari standartların sağlanarak düşük ve orta gelirlilere hizmet veren bir servis merkezi olarak korunması önerildi. Konaklama işlevinin hâlihazırda karşılık verdiği toplumsal katmana ilave olarak orta gelir grubundan ziyaretçileri kapsayacak biçimde çeşitlendirilmesi, bölgede barınan düşük ve düzensiz gelirlilerin kente adaptasyonu, sosyal ve ekonomik düzeylerinin iyileştirilmesine yönelik programların hayata geçirilmesi ve kullanıcı grupları arasında karşılıklı faydalanma sağlayabilecek kültür odaklı iletişim biçimleri geliştirilmesi planlandı. Bu çerçevede Hatuniye Meydanı’nın da kültür odaklı bir karşılaşma/kesişme/iletişim alanı olarak düzenlenmesi kararlaştırıldı. Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi tarafından ayrıntılı çalışan bölgede Hatuniye Meydanı ile ilişkili olarak yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları işbirliğinde; dezavantajlı gruplara temel ihtiyaçlar, sağlık, hukuk, eğitim vb. konularda kapsamlı destek sağlayacak bir toplum merkezi projesi geliştirildi. Bu doğrultuda çalışmalar devam ediyor.

Projenin başarmak istediklerinden biri, alan kullanıcılarının da proje kapsamında bir aktör haline gelmeleri. Bildiğiniz gibi, tarihi niteliğe sahip korunması gereken bir bina, yanlış müdahaleler neticesinde de en azından bakımsızlık kadar zarar görebiliyor. Tarihi yapıların basit bakımları ve onarımları detaylı prosedürler neticesinde mümkün olabiliyor. Bu durum, zaman içerisinde gündeme gelen bakım ihtiyacı özelinde, tarihi bir yapıda yaşayan kullanıcıların girmeyi tercih etmedikleri bir süreç. Tarihi yapıların onarımı kapsamında maddi olanaklar da son derece belirleyici. Alanda hizmete açmayı planladığımız bir Koruma Ofisi aracılığıyla, kullanıcılar için bu süreçleri kolaylaştırmayı, farklı fonlara erişimlerini sağlamayı amaçlıyoruz.

Anladığım kadarıyla kent merkezinde bir şekilde atıl kalan veya tüm potansiyellerince değerlendirilmeyen alanların yeniden işlevlendirilmesi gibi proje hedefleriniz de var. Bu konuda nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Bu hedefler kamusal mekâna somut olarak nasıl yansıyacak?

Öncelikli olarak bir bölgede ne başarmak istediğimize karar veriyoruz. Katılımcı süreç içerisinde ortaya konan güçlü ve zayıf nitelikler, potansiyeller ve beklentiler belirleyiciliğinde operatif faaliyetlerin hangi stratejik yönelimler doğrultusunda şekilleneceği ve operasyonlar tamamlandığında bölgede nelerin başarılması gerektiğinin çerçevesi çiziyoruz. Bu çerçeve içerisinde alanda gerçekleşecek makro ve mikro müdahale biçimlerini tespit ediyoruz. Bu müdahale biçimleri, bölgenin mevcut niteliklerinin korunmasına yönelik olabileceği gibi yeni bir nitelik kazandırmaya yönelik de olabiliyor.

Alt bölgelerde kalıcı bir iyileşme, canlanma ve sağlıklaşma elde edebilmek için, sadece parsel ölçeğinde noktasal müdahaleler ile yetinmek yeterli olmuyor. Özellikle mevcut dinamiklerin etkin olamaması nedeniyle boşalmış ve çöküntü alanı niteliği arz eden bölgelerde, belli bir senaryo dahilinde birden fazla yapı ve/veya alanı kapsayan operasyonlara ihtiyaç duyuluyor. Bu nitelikte operasyonların, belli bir faaliyeti bölge ölçeğinde etkin kılacak şekilde sıçratması, kurumsal düzeyde bir örgütlenme düzenine sahip olması ve uygulandıkları bölgede tasarım ürünü olarak ortaya çıkmaları gerekiyor. Bunlara makro ölçekli kaldıraç projeler de diyebiliriz.


Hisarönü Meydanı Düzenleme Projesi (sol), Ali Paşa Meydanı Projesi (sağ)

Örneklemek gerekirse; Havralar Bölgesi içerisinde birbirine çok yakın mesafede kümelenmiş 9 havranın bütüncül bir kültür kompleksi olarak kent yaşamına katılmalarını öneren bir proje geliştirdik. Bu kompleksin yerli ve yabancı turizme hizmet etmenin ötesinde İzmirlilerin gündelik yaşamlarında tekrar ziyaret etme arzusu hissedecekleri bir etkinlik alanı olarak ele alınması amaçlanıyor. Bu şekilde bölgesel ölçekte bir canlandırma yaratabileceğimizi düşünüyoruz.

Alt bölgeler içerisinde yürütülen analiz çalışmaları neticesinde, konumu ve niteliği itibariyle üst ölçek kararların başarılmasında etkili olabilecek müdahale noktaları tespit ediliyor. Bu noktaların belli işlevler doğrultusunda kullanımına kazandırılması öneriliyor. Bu işlev, gastronomi özelinde canlanması önerilen bir bölgede Mutfak Sanatları Enstitüsü, turizm odaklı bir bölgede Turizm Destek Ofisi veyahut sosyal yapıya dönük işlev görecek bir Koruma Ofisi olabiliyor. Bu tür müdahale önerilerini mikro operasyonlar olarak tanımlıyoruz.

Bunun ötesinde, proje alanının bütününe genellenebilecek, altyapı, aydınlatma, güvenliğin sağlanması, ulaşım ve trafik problemlerine dönük çözümler üretilmesi gibi konularda kapsamlı çalışmalar yürütülüyor.  Sürdürülebilir ulaşım projesi ile, dokuya uyumlu ulaşım kriterleri ve önerilerinin geliştirilmesini, kamusal alanlarda herkes için erişilebilirlik seçeneklerinin sunulmasını, yol güvenliği önlemlerinin alınmasını, sürdürülebilir ulaşım seçeneklerinin geliştirilmesi ve çevre ulaşım sistemleri ile entegrasyonun sağlanmasını, hava ve gürültü kirliliğinin azaltılmasına katkı sağlanmasını amaçlıyoruz.

Bölgenin sağlıklı bir altyapıyla bütünleştirilmesi amacıyla tamamlanan proje çalışmalarının yapım süreci 2017 yılı içerisinde başlıyor. Çalışma kapsamında bölge içerisinde konumlanan kamusal alanların düzenleme çalışmaları da gerçekleştirilecek. Hisarönü Meydanı, Ali Paşa Meydanı gibi tarihi niteliği olan kamusal alanların bu niteliğinin iyileştirilmesi ve yürürlükteki imar planı kapsamında getirilen yeni kamusal alanların oluşturulması sağlanacak.

Yürütülen katılımcı süreç çalışmalarında en önemli sorunlardan birisi olarak ön plana çıkan güvenlik problemine çözüm üretebilmek doğrultusunda, bölgenin doğru, estetik ve enerji-etkin bir aydınlatma sistemi ile buluşturulması amacıyla üretilen projeler de altyapı yapım çalışmaları kapsamına alındı.

İzmir Tarih projesinin bundan sonraki adımları neler?

Proje kapsamında alan; belediyeler tarafından daha önceden hazırlanan koruma amaçlı imar planları, mahalli sınırlar ve yeraltı kültür katmanları temel alınarak 19 alt bölgeye ayrıldı. 7 alt bölgenin operasyon planlarını tamamladık. Bu planlar doğrultusunda farklı aktörler tarafından gerçekleştirilecek yapım çalışmaları 2017 yılı içerisinde başlayacak. Geriye kalan 12 alt bölge için katılımcı süreç yönetimine ilişkin çalışmalar sürecek. Yapım ve projelendirme çalışmaları önümüzdeki dönemde eşzamanlı olarak devam edecek.

Not: Tüm görseller İzmir-Tarih Projesi arşivinden.

Etiketler

Bir yanıt yazın