“Türkçede Olması Gereken ve Bu Zamana Kadar Olmayan Kitapları Ele Almak İstedik”

Adolf Loos'un başvuru kaynağı yüzyıllık eserinden, Alvaro Siza'nın mimarlık pratiğini anlattığı naif kitabına kadar pek çok eseri dilimize kazandıran Janus Yayıncılık'ın kurucuları Aylin Tümertekin ve Kaan Tümertekin ile keyifli bir söyleşi yaptık.

Son zamanlarda mimarlık yayıncılığı alanında yeni bir yayın evi katıldı literatüre: Janus Yayıncılık. İki kardeş, Aylin ve Kaan Tümertekin tarafından kurulan Janus Yayıncılık, mimarlık teorisi ve sanat tarihi alanında sıkça başvurulan ancak henüz Türkçe çevirileriyle yer bulamayan kitapları dilimize kazandırıyor. Aylin ve Kaan, böyle bir boşluğu doldurmak üzere yola çıktıklarından bahsederken “Coffee table book” denen yayıncılıktan uzakta ama herkesin okuyabileceği yayınlar çıkarmak istediklerini söylüyor. Söyleşimize göz atmak isteyenleri aşağıya buyur edelim.

Bahar Bayhan: Öncelikle sizleri tanımak isteriz. Biraz kendinizden ve Janus’un kurulma sürecinden bahseder misiniz?

Kaan Tümertekin: Biz iki kardeş kurduk Janus’u, ortağız. İkimiz de Bilgi Üniversitesi sosyoloji mezunuyuz. Zaten ailemizde de sosyal bilimler geleneği vardı. Dedemiz coğrafya profesörüdür, babamız filoloji mezunu. Okul bittikten sonra ne yapalım diye düşünüyorduk. Sosyal bilimler veya mimarlık, sanat, yani kültürle ilgili bir şeyler yapmak istiyorduk. Aslında biz kitabın içine doğduk, bir kitap kültürü içinde olduğumuz için de aklımıza böyle bir şey geldi. Yani iyi kitap nedir, bildiğimizi zannediyoruz.

Aylin Tümertekin: Mesela bizim evimizde ve dedemlerin evinde de olan yabancı dillerdeki kitaplar Türkçede yoktu. ​Mimarlık, sanat ya da sosyal bilimler alanında kendimizce bir yayın evi kurup bu eksikliği gidermek istedik.

Bahar: Peki nasıl bir boşluk gördünüz? Siz kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz bu ortamda?

Kaan: Aslında, yaygın deyişle kendimize bir “misyon” yüklemedik. Hem canımızın çektiği hem de gerçekten Türkçede olması gereken ve bu zamana kadar olmayan kitapları ele almak istedik. Mesela ilk kitabımız Adolf Loos yüzyıldır yoktu Türkiye’de ve üzerine konuşuluyor. Yanlış da konuşuluyor. En azından bir Türkçede olsun ve buradan yola çıkılıp bir şeyler yapılsın istedik.​

Aylin: Kendisinin yazdığı şeyler olsun, kendi ne demiş onu insanlar ilk ağızdan öğrensin yani bir de kendi dilinde öğrensin istedik.

Kaan: Mesela son kitabımız Leon Battista Alberti’nin Resim Üzerine ve Heykel Üzerine 600 yıldır dünyada ama Türkçede yoktu. Yani asıl bu yola çıkma amacımız o, böyle bir eksiği gidermek.

Bahar: Hem klasik dediğiniz gibi yüzyıllık eserler var bir yandan da güncel yayınları da takip ediyorsunuz galiba değil mi? Kitapların seçilme sürecinde siz nasıl bir araştırma yapıyorsunuz? Neye göre yayın politikanızı belirliyorsunuz?

Kaan: Yayın politikamız aslında biraz keyfi. Ama Columbia University Press ve MIT yayınlarına bakıyoruz devamlı. Çok ilgimizi çeken, “bu olabilir” dediğimiz eserler oluyor.

Aylin: Zaten bu işe başlarken bir yayın listesi hazırlamıştık, onu devam ettirmeye çalışıyoruz. Ama işte güncel kitaplara da bakıyoruz eğer ilgimizi çekiyorsa, “evet bunu Türkçede de yayınlayalım” diye aramızda konuşuyoruz ya da yayınlamayalım diye, ikimiz de uygun buluyorsak yayınlıyoruz.

Coffee table book denen kuşe kağıda baskılı, görsel üstüne kurulan kitapları istemiyoruz”

Bahar: Peki neye göre ilginizi cezbediyor?

Aylin: Konusu önemli, dili de önemli.

Kaan: Mesela temel metin olması önemli, kuramsal olması önemli çünkü “coffee table book” denen kuşe kağıda baskılı, görsel üstüne kurulan az yazılı kitapları yayınlamak istemiyoruz. İşte biraz kuramsal yanı olan, tarihsel yanı olan ama aynı zamanda da güncelliğini koruyan… Kitapların güncelliğini koruması önemli.

Özüm İtez: Burada okuyucu kitlenizi de herhalde biraz belirlemiş oluyorsunuz, sert kapaklı büyük kitaplar basmayarak daha da geniş tutuyorsunuz belki, hem akademik hem de öğrencilerin erişebileceği bir yayın yapıyorsunuz.

Aylin: Evet zaten onu da düşünerek yola çıktık. Hem mimarlığa ya da sanata ilgisi olanlar da okuyabilsin ama mimarlık öğrencileri, mimarlar da okuyabilsin. Herkes okuyabilsin.

Kaan: Ama mesela Vittorio Gregotti’nin dili biraz ağır. Onun tam tersine Paolo Belardi mesela rahat veya Álvaro Siza çok rahat bir şekilde okunabilir.

Bahar: Bazılarının ağır dili var, bazılarıysa daha anlaşılır. Bu süreçte mesela editörlerinizi nasıl seçiyorsunuz ve çeviri de zor bir iş yani onun kontrolünü nasıl yapma imkanınız oluyor?

Aylin: Çeviriyi zaten genelde babamız yapıyor, Alp Tümertekin ama onun dışında başka, Nihat Ülner ve Atilla Erol ile çalışıyoruz. Bunlar dışında bütün aşamalarında biz hakimiz, gerekli müdahaleleri yapıyoruz, yayına hazırlıyoruz.

Kaan: Bütün düzen, son okumalar, ilk okumalar. Tabi kapak tasarımını biz yapmıyoruz ama her şeyiyle dahil olduğumuz bir süreç var. Bütün editoryal kısım biz ve çevremizde bize destek olanlarla şekilleniyor.

Bahar: Mimarlık ve sanat başlıkları altında yayın yaptığınızı biliyorum. Bundan sonrası için genişletmeyi düşünüyor musunuz?

Aylin: Tabii ki, sonrasında sosyal bilimlere girebiliriz.

Kaan: Böyle bir kuram serisi olabilir. Daha çok sosyoloji ağırlıklı tabii. Ya da belki felsefe. Ama şimdilik sanat tarihi ve mimarlık kuramı alanlarında devam edelim diyoruz, ileride bakacağız.

Bir de şu var, başkalarına önsöz, sonuç vs. yazdırmıyoruz. Sadece ilk kitabımızda var, Adolf Loos’un kitabında bir sunuş yazısı var onun dışında yok zaten. Bir biyografi veriyoruz basit. Yani şunu istiyoruz, okuyucuyla kitap arasına kimse girmesin. Okuyucu kitabı okumak için alsın, mimarlar bile resimlerine bakmak için almasın, içindekiyle baş başa kalsın.​

Aylin: Kimse ona anlatmasın bu kitapta ne anlatılıyor, ya da aslında yazar ne demek istemiş yani okur okusun ve yazarın ne demek istediğini kendi ağzından anlasın.

Bahar: Şu an iki kişi çalışıyorsunuz. Daha büyük bir yayına dönüşmeyi planlıyor musunuz?

Kaan: Açıkçası bilemiyoruz ama çok büyümeyi de düşünmüyoruz, bu alan yeterli gibi. Çünkü satış kaygımız da yok. Dolayısıyla alan belli, okuyucu da belli. Kısıtlı bir okuyucu var sonuçta. Ona göre bizim basım sayımız belli. Bin tane basıyoruz, talep olursa ikinci basım oluyor. Biz memnunuz böyle küçük kadro çalışmaktan.

Bahar: Janus ismi nereden geliyor peki?

Aylin: İsim bakıyorduk, bir liste yapmıştık. Hem kolay söylensin diye de düşünüyorduk.

Kaan: Sembolik anlamı var tabii bir de.

Aylin: Evet, yani o bir Roma tanrısı ve iki yüzü var. Zaten logoda da var. Bir yüzü geçmişe, bir yüzü geleceğe bakıyor. Sembolik anlamı belki iki kişiyiz, kardeşiz vs. gibi yorumlanabilir.

Bahar: Yayınlarınız arasında favori gördüğünüz bir kitabınız var mı?

Aylin: Bizim en sevdiğimiz kitabımız Álvaro Siza’nın “Apaçıklığı İmgelemek” başlıklı kitabı. Hem diğer kitaplara göre daha rahat bir anlatımı var, hem de bir mimarın alçak gönüllü bir şekilde kendi projelerini anlatması yani muhteşem bir şey.

Kaan: Mimarın bir binanın ortaya çıkması sürecinde aşama aşama ne yaptığı, ne düşündüğü meselesiyle çok ilgilendik. Mesela mimar Amsterdam’da bina yapacaksa oraya giderken uçakta ne düşünüyor?. Böyle bir şey vardı kafamızda o yüzden mesela Álvaro Siza’nın kitabı o açıdan, istediğimize daha yakın. O açıdan güzel bir kitap.

Özüm: İmkanınız olmadığı için ya da başka nedenlerden dolayı, hayalinizde olan ve gün gelirde bunu çevirsek çok güzel olur dediğiniz bir kitap ya da kitap serisi var mı?

Aylin: Öyle bir kitap vardı. Yurt dışından telifini almak istiyorduk ama uçuk bir fiyat geldiği için, onu bir kenara koyduk.

Kaan: Yani genelde şöyle oluyor. İstiyorsun kitabı ama mesela İngiliz yayın evi buradaki piyasayı bilmiyor, buradaki darlığı bilmiyor ya da işte rakamları bilmiyor kestiremiyor. Kendine göre düşünüp bir fiyat veriyor. Dolayısıyla bazı şeyler telif ücretleri yüzünden imkansız hale geliyor burada.

Bahar: İlerisi için hangi kitaplar vardır elinizde, biraz bir ipucu verebilir misiniz?

Aylin: On gün sonra yeni bir mimarlık kitabı geliyor.

Kaan: Daha ilerisi için de isimler var elimizde ama bu çok dinamik bir süreç bizim açımızdan; yeni yayımlayacağımız kitabın son yayımladığımıza nasıl eklemleneceğine bakıp istediğimiz gibi değiştiriyoruz. Ama ileride yine bu çizginin korunmasını bekleyebilirsiniz. Mimarlık kuramı, sanat tarihi, daha teorik ve belki Siza’nınki gibi daha rahat kitaplar.

Etiketler

7 yorum

Bir yanıt yazın