“Isparta Kentiyle İç İçe Bir Eğitim Sürdürüyoruz”

Türkiye'de mimarlık eğitiminin durumunu tespit etmeyi amaçlayan Arkitera Kampüste projesi kapsamında ziyaret ettiğimiz Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nde sorularımızı Mimarlık Bölümü Başkanı Neşe Dikmen'e yönelttik.

Arkitera: Mimarlık eğitiminizin bulunduğunuz kentle ilişkisini nasıl kurarsınız? Kentin eğitiminize katkıları ya da eğitiminizin kente katkıları var mı, olacak mı?

Neşe Dikmen: Biz burada yaptığımız eğitimde, özellikle mimari proje derslerimizde Isparta’nın kent sorunlarıyla ilgili çalışmalar yaptırıyoruz öğrencilere. Özellikle birinci, ikinci, üçüncü sınıfta ve dördüncü sınıfın ilk döneminde Isparta kentinin problemleriyle ilgili proje konuları verip bu problemlerin çözümüne yönelik sınıfta tartışmalar yapılıyor ve projeler üretiliyor. Sadece diploma projesinde şehrin dışına çıkartıyoruz öğrencileri. İkinci sınıfta kırda çalıştırıyoruz. Kır; ama yine Isparta’nın kırsal alanlarıyla ilgili çalışmalar yaptırıyoruz. Üçüncü sınıftan itibaren öğrencilerimizi kentte çalıştırıyoruz. Onun dışında zaten kampüsümüz kentin içerisinde. Kentle direkt ilişki halindeyiz. Bizim öğrencilerimizin büyük bir çoğunluğu kentte kalıyorlar. Dolayısıyla kampüsü günübirlik kullanıyorlar. Burada yurtta kalan çok az sayıda öğrencimiz var. Öğrencilerimizin kentle ilişkisi hiçbir zaman kopmuyor. Hatta piyasada düzenli olarak Isparta’yla ilgili işler yapan bir arkadaşımız proje derslerimize de geliyor mutlaka. Onun da dersteki tartışmalara farklı bir katkısı oluyor bu anlamda. Dolayısıyla biz Isparta kentiyle iç içe bir eğitim sürdürüyoruz diyebilirim size.

Mimarlık eğitiminin mekansal karşılığı, mekan ve eğitim ilişkisi nasıl olmalıdır? Şu anda sahip olduğunuz eğitim mekanlarınızı dönüştürebilir misiniz?

Biz Mart 2012’de fakülte olduk. Daha önce mühendisliğin binalarından bir tanesinde Şehir Planlama ve Mimarlık olmak üzere bir koridoru paylaşıyorduk. Sınıflarımız da buradaki sınıflarımıza göre oldukça küçüktü. Öğrencilerimizi sınıflara sığdırmakta çok zorlanıyorduk. Dolayısıyla fakülte olduktan sonra bize bu bina verildi. Sadece mimarlık fakültesi için ayrılmış bir bina. Hem hocaların kullandığı mekanlar hem de öğrencilerin kullandığı sınıflar açısından burada bizim için rahat koşullar oluştu. Ancak burası mimarlık fakültesi olarak tasarlanmış bir bina değil, standart bir bina. Birbirine eklenerek giden binalar bunlar. Biz buraya geldiğimizde aşağıdaki küçük sınıflar arasındaki duvarları kaldırarak büyük stüdyolar oluşturduk. Hatta çok sayıda olan sınıf sayısını biz burada oldukça aza indirdik. Dolayısıyla bir önceki yerimize göre şu anda stüdyo diyebileceğimiz sınıflarımız artık var; ama tabii ki ümit ediyoruz ki yeni bir binamız olacak. O zaman çok daha farklı stüdyolar olabilir. Hatta geçen sene diploma projesinde mimarlık fakültesi binası tasarlandı burada ve stüdyolara farklı bir yorum getirmeleri beklendi öğrencilerimizin. Bu anlamda da öğrencilerimiz fikir jimnastiği yaptılar ve farklı projeler ürettiler. Şu anda sahip olduğumuz mekanlar dönüştürülmüş mekanlar aslında.

Yani siz fakülte olduktan sonra aslında daha rahat kullanabiliyorsunuz stüdyoyu?

Evet, bizim geniş bir holümüz var giriş katında. Orayı her zaman sergi mekanı olarak kullanıyoruz. Bu taraftaki sergi alanı Şehir ve Bölge Planlama’ya ait, diğer taraftaki mimarlığa ait. Biz her dönem projelerden iyi not alan öğrencilerimizin projelerini ayırıyoruz ve orada dönem boyunca sergiliyoruz ki alt ve üst sınıflar sık sık gidip inceleme imkanı bulsunlar. Bunun yanında Temel Tasarım derslerinde yapılan çalışmalarımızı da mutlaka orada sergiliyoruz. Sınıflarımızda da öğrenciler poster sunumu yaptıkları zaman o posterleri sınıfın duvarlarında kalıyor. Öğrencilerimiz de istedikleri zaman stüdyolarımızı kullanabiliyorlar. Gece kalmak istediklerinde de izin istiyorlar. Bizde hiç sıkıntı çıkarmıyoruz bu anlamda. Beraber maket yapacaklarında, çizim, proje çalışacaklarında stüdyolarımızı gece boyunca da kullanma imkanları var.

Etiketler

Bir yanıt yazın