“En Az Yarışma Süresi Kadar Vaktin, İhale Sürecinde de Harcandığını Biliyoruz”

İlk binalarını yarışmada aldıkları birincilik ile uygulama imkanı bulan TeCe Mimarlık'ın kurucuları Tülin Hadi ve Cem İlhan ile yarışmalar üzerine bir söyleşi yaptık.

Arzu Eralp: Biz yarışmaları genç mimarların kendilerini gösterdikleri bir araç olarak görüyoruz. Siz kendinizi yarışmayla mı var ettiniz?

Tülin Hadi: Yarışmalarda iki grup bakış açısı var, bir tanesi yarışmaya girerim kendimi denerim diyen, ve bunu alışkanlık haline getirip neredeyse bütün meslek yaşamı boyunca sürdüren bir anlayış. Bir de bunun öbür tarafında olup, yarışmaya girmek emek hebasıdır, sonucu belli olmayan hiçbir uğraşın içine girmem diyen bir grup var. Biz birinci gruba dahil oluyoruz. Yarışmayla ilgili görüşümüz, zaman içinde biraz değişmiş olmakla birlikte hala birinci grubun içerisindeyiz. Ben yarışmaları her şeyden önce demokrasinin bir gereği olarak görüyorum, çoğulcu bir yaklaşımı olduğunu düşünüyorum, o yüzden önemsiyorum. Genç mimarlara kapılar açıyor olması, kendini gösterme fırsatı veriyor olması benim için ikinci planda geliyor.

AE: İlk yarışmalara girdiğinizden bugüne değişen neydi peki?

TH: Benim ailem de mimar, ve onlar hep yarışma yaparlardı, dolayısıyla benim nazarımda mimar yarışma yapar gibi bir durum vardı.

Cem İlhan: Şeffaf bir proje elde etme süreci olarak geçerliliğini ve etkinliğini koruduğunu düşünmek ile birlikte, son zamanlardaki uygulanış şekli, elde edilen sonuçlar ayrıca değerlendirilmeli diye düşünüyorum. 15-20 sene önceki yarışma süreçlerinin ele alınışı jürilerin kompozisyonu, jürilerin değerlendirme işini ciddiye alışları, biraz daha farklı, belki daha sindirilerek yapılırken, bugün niteliğin düşmesine sebep oldu.

TH: Ben jürilerin geçmişe göre biraz daha tembel davrandıklarını düşünüyorum. Hızla bitirip gitmek istiyorlar. Görsellik meslek insanlarını sıradan bir gözden daha fazla etkileyebiliyor. Türkiye’de pek çok kurum ve işleyişten şikayet edip şüphe duyuyoruz  ama ben hala yarışmanın çok temiz bir kurum olduğuna inanıyorum ve görüyorum. Her ne kadar jürilerin tavırlarını eleştiriyor olsak da, taraf tutmalar, danışıklı dövüşler olmuyor aslında. Bu anlamda yarışmaya güvenim bir şekilde devam ediyor.

AE: Son 10 yıl içerisinde açılıp da uygulanan proje sayısı 6-7’den fazla değil, sizce bunun nedeni nedir?

TH: Bizim de 11 tane birinciliğimiz var, uygulamaya geçen projemiz 2 tane. ODTÜ Merkez yapıları hayata geçti, bizim şeytanın bacağını kırdığımız proje oldu diyebiliriz. Ondan önce uygulamaya geçen bir binamız yoktu çünkü. Bir de üst geçit projemiz uygulanacak.

Cİ: ODTÜ yarışması açıldığı dönem Türkiye genelinde uzun bir dönemden sonra yarışmayla yapılan ilk proje olması açısından biraz farklı durur. 2003 yılında açıldı bu yarışma, ondan öncesinde büyük bir boşluk, birçok yarışma var ama sıfır sonucun olduğu bir dönem. Bizim de katıldığımız ilk yarışma Ankara CSO binası 1992 yılında açılmış bir yarışma, 20 sene sonra daha yeni yapılıyor. Bu mimarlık adına da çok düşündürücü ve sıkıntılı bir durum. Bir mimarın 20 sene içindeki bakışı, eğilimleri, teknolojinin, mimarlığın bütün bilgi alanlarında ciddi bir değişim ve dönüşüm yaşanan bir şeyi siz getirip şimdi uyguluyorsunuz.

TH: Şimdi düşünün o binanın seçildiği dönemdeki siyasi oluşum bile yok artık, başka bir iktidar var, kültüre başka bir bakış açısı var.


ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü, Kampus Yönetim Binası, Kütüphane, Bilgi İşlem Merkezi Mimari Proje Yarışması

AE: Bir belediye yarışma açıyor, sonra yönetim değişiyor, yeni gelen bu benim önceliğim değil diyor ve uygulamıyor.

TH: Zamanında hep öyleydi şimdi de öyle olabilir. Seçimler yaklaştığı zaman çok yarışma açılırdı, sonra seçimi kaybederlerdi ve böylelikle proje de rafa kalkardı.

Cİ: Biz şu anda ihale ile proje elde etme süreçlerini de yaşıyoruz, bir yandan yarışmaya da giriyoruz. Yarışmaların ne kadar kapalı bir sistem olduğu, ne kadar şeffaf olmadığı ve sağlıksız olabileceğine dahil deneyimler geçiriyoruz tüm meslektaşlar ile birlikte. Bunların birçoğu da yarışmacı arkadaşlar, bir yandan yarışma yapıyorlar bir yandan da belediyelerin ihale süreçleri içerisinde projeler üretiyoruz. Aslında ne kadar niteliksiz projelerin çıkabileceğini görüyoruz.Yerel yönetimler müellif seçmek arzusu içerisindeler, belli kişilere iş yaptırtmak istiyorlar. Eşi dostu oldukları için değil, işine güvendiği, mimari duruşuna inandıkları için. Belirli bir liste oluşturup o kişilerle çalışmak istiyorlar.

Yarışmalar niye bir yöntem olarak yaygınlaşamıyor? En büyük nedeni süreçları uzatması diye söyleniyor. Fakat birebir yaşadığımız deneyimler, en az yarışma süreci kadar ihalede de aynı sürenin harcandığını biliyoruz, hatta bazen daha bile uzuyor. Süre uzatımları, alternatif çalışmalar beklentisi, kurumların kendi içindeki diyalog kopuklukları, bir bakıyorsunuz yarışmayla yapılsaydı şu anda avan projemizi elde etmiştik dediğiniz şeyin çok uzağındasınız. Bence en önemli meselelerden bir tanesi, büyük metropol belediyelerinin yaşadığı, bizim de içinden geçtiğimiz bir süreç bu.Yarışmalar bir iş verene sunulan çeşitlilik ve zenginlik anlamında tek yöntem bence. Öbür türlü bir müellif seçip ona 3 tane alternatif geliştirtmek zorlama bir yöntem. Ya da 3 tane müellif seçip 3 ile yetinmek. Ama yarışmada bu açılım bir anda dallanarak çoğalıyor, sizin ciddiyetiniz ve jürinin güvenilirliği gibi faktörler ile katılımı çok büyük rakamlara ulaştırabiliyorsunuz. Önünüzde meslektaşlardan oluşan, bu süreçlerin içersinden gelmiş kişilerin süzgecinden geçen bir değerlendirme yaşanıyor. Süreler bağlamında da ihale ile elde ettiniz kaç ay geçti, yarışmayla yaptınız kaç ay geçti? Bunu görmemiz lazım. Belki de yanılıyoruzdur, belki kafa kafayadır, belki de geçiyordur, bunu bir görelim ve bu argümanı idarelerin elinden alalım artık.

TH: Ben jürilerin oluşumu ve yönetmeliklerin daha dinamik hale getirilmesi gerektiğini savunuyorum. Bir yapıyı yaptıran kurum veya kişi kendini oyunun dışında görmek istemez. Onun oyuna dahil ediliyor olması çok önemli. Tabi hazırlıklarını yapmış olarak. Hazırlıktan kastım da ne istediğini biliyor olması, bunun üzerinde düşünmüş, bütçesini tanımlamış olması gibi konular…

AE: Davetli yarışmalara da katılıyorsunuz sanırım.

Cİ: Genellikle davetli yarışmaları işverenler yarışma olarak anmak istemiyorlar, bir teklif alma usulü, bir ihale yöntemi olarak anıyorlar. Onların jürilerinde bazen meslek adamları olmuyor. Her ne kadar meslektaşlardan oluşuyor olmasa da davetli yarışmaların jürilerinin daha iyi çalıştığını düşünüyorum. Çünkü binayı yaptırma kararında olduğu için daha doğru değerlendiriyor. Ne kadar sürede yapabilirim, maliyeti ne olabilir, böyle bir bina beni temsil eder mi, doğrudan doğruya kullanıcı oldukları için kendilerini yabancı hissetmeyecekleri şeyler seçmeye çalışıyorlar. Onlar açısından bakınca ben bunu sağlıklı buluyorum, meslektaşlar açısından da sağlıklı, bizler de çalışırken olmayacak şeylerle uğraşmak zorunda kalmıyoruz.

AE: Bir kamu kurumu açısından uygulanmayacak bir proje için yarışma açmak büyük bir masraf.

TH: Kamu kurumlarının yarışmayı uygulamaktan vazgeçme sebeplerinden biri de mimarla anlaşamama durumu da olabiliyor. Yarışma bittikten sonra mimar ve kurum başbaşa kalıyor, jüri aradan çekiliyor. Jürinin fonksiyonunu yapı bitene kadar sürdürmesi gerekiyor belki de.

AE: Aslında işin önemli olan kısmı yarışma bittikten sonra başlıyor.

TH: Yarışma sırasında jüri de kamu kuruluşunun danışmanı olmuş oluyor bir anlamda, şartnameyi herkes birlikte hazırlıyor, ihtiyaç programını oluşturuyor. Dolayısıyla danışmansa, yarışma bitince aradan çekilmemeli ve görevini sürdürmeli, tüm jüri değil belki ama aralarından seçilen bir iki kişi bu işi yapmaya devam edebilir.

AE: Sizin kazandığınız yarışmaların uygulanamamasındaki nedenler nedir?

TH: Binalar hayata geçmedi ama sözleşme yapıp uygulama projelerini çizdiklerimiz oldu. Mesela bütçeleri olmadı, yönetim değişmesi, politik iklimin değişmesi gibi gerekçekler oldu. İzmir Konak Belediyesi kolokyumda yapma niyetiniz var mı diye sorduğumda, ”Tülin Hanım insaf bizim o kadar paramız nasıl olsun” dediler bana, sanki ben yarışma açın demişim gibi.

Cİ: Fikir projesi adı altında bağlayıcılığı olmayan yarışmalara karşı değilim. Bazen bir kurum bu alanda ne yapılabiliri görmek için bir yarışma açabilir. 5-10 sene önce biz de daha radikal tarafındaydık işin, uygulamayacaklarsa niye yarışma açıyorlar diyorduk. Aslında bir fizibilite çalışması mantığıyla bakılarak, proje veya fikir ürettirilebilir. Diğer yandan bakıldığında çoğu yarışmada seçim öncesi dönemlerde ortalığı hareketlendirmek, bir faaliyet içinde görünüyor olmak adına çok il ve ilçe belediyesinin yarışma açtığını gördük.


İstanbul-Kayabaşı Bölgesi için Konut Tasarımı Ulusal Mimari Fikir Proje Yarışması

AE: Kazanıp uygulamasını çizdiğiniz yarışmalarda tasarımınıza fazla müdahale edildiği oldu mu?

TH: Yarışma bitiyor, uygulama projelerini çizip, avan proje idareye gidiyor. İdare burada bir sürü lüzumsuz hacim yapmışsınız diyor. Biz lüzumsuz hacim yapmadık aslında, ihtiyaç programında ne varsa onu yapmışız, kişi sayıları bile yazıyor örneğin muhasebe ofisi 4 kişi, idare biz böyle bir insan çalıştırmıyoruz ki diyor. Dolayısıyla ben şu sonuca varıyorum, yarışmanın en başında kendi ihtiyaçlarını düzgün bir şekilde tanımlamamış oluyorlar. Biz buna çok rastladık. Bunların revizyonu projeyi çok fazla etkiliyor.

Cİ: Yıpratıcı bir süreç diyebiliriz. Serbest mimarlık ve tasarım, steril ve rahat bir meslek ortamı gibi gözüküyor ama gerçekte mimarın arada sıkışıp kaldığında tampon vazifesi gördüğü, siyasi kararlarla, teknik kararların, bürokrasinin, hukuğun arasında kaldığı bir durum. Günah keçisi olma yönünde de sorumlulukların ilk üstüne yıkıldığı kişi pozisyondasınız çünkü her şeyin ortasındasınız.

AE: Tam anlamıyla törpülendiğiniz ve sabretmeyi öğreten bir süreç olmalı.

Cİ: Bence bu işi 10-15 sene sabredip hala inatla devam eden mimarlara madalya verilmesi gerekiyor.

AE: 20 senelik bir ofissiniz uygulanmış olan kaç projeniz var?

Cİ: İrili ufaklı 10-12 bina diyebiliriz, bazılarından memnun olduğumuz, bazılarından olmadığımız.


Yaya Üstgeçitleri Fikir Projesi Yarışması


Yaya Üstgeçitleri Fikir Projesi Yarışması

AE: Gündemdeki projeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Çamlıca Cami, Yenikapı, Taksim..

Cİ: Başından sonuna kadar gayri ciddi ele alınmış bir yarışma diyebiliriz Çamlıca Cami için.

AE: Sizce uygulanır mı?

Cİ: Ben yapılabileceğini düşünüyorum. Taksim’e kazma vurulduktan sonra neden olmasın? Ciddi bir operasyon var kentin içinde. Dört koldan girilmiş vaziyette, Tarlabaşı, Taksim, Yenikapı çok büyük projeler.

TH: Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı…

Cİ: Bunların yanında Çamlıca’ya bir Cami kondurmak hiçbir şey değil bence. Niye Ataşehir’e yapılmış Selimiye’den bir tane de orada olmasın?

TH: Ben kazanan projelere baktım, cami kendi içinde zaten apayrı ve zor bir konu. Kimsenin antrenmanı yok bu konuda. Eşdeğer ödülü olan ikinci proje, belirli bir kalitesi olan ve üzerinde çok çalışılmış bir proje, bence form açısından başka türlü ele alınsaymış da, o uygulansaymış.

Cİ: İyi bir şartname, ve iyi bir jüri kompozisyonu çok önemli, biz yarışma açıldığı zaman; içeriği, arsası, kimi zaman emeğe karşı verdiği ödüle bakıyoruz, ama en önemlisi jürinin kimlerden oluştuğu, bu jüri projeyi nasıl değerlendirir ve ne kadar ciddiye alır konusuna odaklanmış durumdayız.

TH: Troya Yarışması’ndan sonra jüri üyelerinden ”Biz şartnameyi çok da iyi hazırlamamışız aslında, burada info point kadar küçük bir yapı bekliyorduk, koca koca müzeler geldi.” gibi şeyler duydum. Buluşları teşvik edecek tüm ipuçlarını vermek bir şartnameden beklenemez ama büyüklüğü ifade etmek şartnamenin görevidir. Bir arkeoloji müzesi için 10.000 metrekare müze programının verilip info point kadar bir yapı bekliyorduk aslında denemez…

Cİ: Evet, kolokyumda biz kırsal karakterli bir şey bekliyoruz deniyorsa orada ciddiyetsizlik vardır. Ve bu kriter yüzünden projelerin yarısı eleniyorsa ciddi bir emek israfıdır ayrıca. Böyle durumlar bizim gittikçe daha seçici olmamıza sebep oldu.

TH: Özetle ben şunu söyleyebilirim, iyi bir jüri çalışmasıyla, iyi bir ihtiyaç programıyla, güzel bir uygulamayla ortaya çıkacak enteresan bir bina bence kurumların bakışını değiştirecektir. Yarışmaları kenara atmadan önce, bu kurumun tüm tarafları o binayı hasretle beklemeli.

AE: Çok güzel bir söyleşiydi, teşekkür ederim.

TH & Cİ: Biz teşekkür ederiz.

Etiketler

Bir yanıt yazın