Türkiye’ye Yaptığım Ziyaretten Sonra Mimar Olmaya Karar Verdim

"New Trends of Architecture in Europe and Asia-Pacific" Sergisi'ne katılan Norveçli mimar Reinhard Kropf ile sergi ve mimarlık hakkında kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

Dilek Öztürk: Türk mimarlığı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Türkiye’ye gelmeden önce Türk mimarlığını takip ediyor muydunuz?

Reinhard Kropf: Aslında bu benim mimar olma sebebim! 17 yaşındayken Türkiye’ye yaptığım ziyaretten sonra mimar olmaya karar verdim. 6 haftalığına abimle gelmiştim. Norveç İstanbul değil ve burada ilham alabileceğiniz çok şey var. Burası çok büyük, karmaşık… İstanbul’un çok malzemesi var.

DÖ: Bildiğiniz üzere serginin başlığı ” Mimarlıkta Yeni Trendler…” ile başlıyor. Sizce mimarlıkta bir trend var mıdır? Varsa, size göre mimarlıktaki yeni trendler nelerdir?

RK: Aslında trend sözcüğünden pek hoşlanmıyorum. Bu çok moda gibi geliyor bana… Dijital kültür artık çok gelişti. Bu da dünyada yeni bir farkındalık ve bilinç yarattı. Bu bilinç sayesinde de artık hassasiyetin yeni formları oluşturuluyor. Yeni kavramlar geliştiriliyor. Mimarlık ve tasarımda bu yeni bilinçle oluşturulan kavramlar sayesinde yeni ürünler vermeye başlıyor. Benim için trend olan budur. Eğer illa ki adına trend diyeceksek, tasarımcıların artık dijital kültürden edindikleri yeni farkındalik kapsamında yaptıkları şeyler diye cevap verebilirim…

DÖ: Sizce, Asya-Pasifik mimarisi ile Avrupa mimarisi arasındaki benzerlikler ya da farklılıklar nelerdir? Yerel özelliklerden etkilenmişler midir, yoksa artık mimarlıkta küresel bir dil mi var?

RK: Ben yeni global mimarlık dilini tercih ediyorum. Tabii ki hala yerel kaynakları kullanıyoruz. Bu yerel kaynakların potansiyelleri çok aslında, fakat yerel yönetimler tarafından değerlendirilemiyorlar. Bir global, bir de yerel yön var. Biz her ne kadar çok farklı disiplinlerle birleşerek, global bir mimarlık anlayışını benimsediğimizi söylesek de yerele bağımlıyız. Ama bu yerel mağaradan kurtulmamız lazım. Biz de ortağımla bu yolda ilerlemeye çalışıyoruz. Yarattığınız ürünlerin tüm dünyaya hitap etmesi durumu, stilinize ilgili, kaynaklarla değil… Kaynakların kısıtlı olduğundan şikayet edemezsiniz. Kaynakları, bir tasarım gücüne dönüştürmek için nasıl davrandığınız önemli.

DÖ: Mimarlık anlayışı artık değişiyor. Mimarlar farklı tasarım alanlarında çalışabiliyorlar. Bir mimar tasarımcı, eylemci ya da moda tasarımcısı olabiliyor. Siz kendinizi bu çok disiplinli ortamda nerede konumlandırıyorsunuz?

RK: Ben mimarlığı yaşamla bütünleştirmek için çok farklı kavramlar üzerinde çalıştım ve yaptığım işlere de bunu yamsıttığımı düşünüyorum. Mesela bu olaya çok basit bir şekilde bakmak lazım. Bir gününüzü nasıl geçiriyorsunuz? Gündelik rutininizde, mekanla ve mimarlıkla ilgili çok ipucu var. Kendimizi yeni alanlara, kavramlara erişmek için yenilemeliyiz. Farklı şeyler yapmak her zaman daha fonksiyoneldir. Tabii ki hayatın çok dışına çıkmayarak…

Dünyada bu konuda ortak bir dil olduğunu düşünüyorum. İnsanoğlunun sorunları aynı aslında, bir çok açıdan ortak yönlerimiz var.

DÖ: İstanbul’da gerçekleşen bu sergiye katılmanın sizin açınızdan önemi nedir?

RK: Kendinizi küresel bir oluşumun içinde görmek çok güzel… Şu anda burada olmak benim için harika! Çünkü, bilirsiniz, Norveç çok kuzeyde ve sanki bütün dünyadan kendini izole etmiş gibi… Oysa İstanbul öyle mi?.. Burada daha çok “hayat” var.

Türk mimarlarının içinden de şu anda New Trends Sergisi’nde de işleri olan Bünyamin Derman’ı takip ediyorum.

Etiketler

Bir yanıt yazın