Artık Her şeyi Kontrol Etmemiz Gerek, Dolayısıyla Yeni Bir Mimarlık Anlayışına İhtiyacımız Var

Arkitera Mimarlık Merkezi olarak İspanyol Dış Ticaret Enstitüsü (ICEX), İspanya Büyükelçiliği Ekonomi ve Ticaret Müsteşarlığı Ankara Ofisi ve İspanya Mimarlar Birliği Yüksek Kurulu (CSCAE) işbirliğinde düzenlenen “Türk- İspanyol Mimarlık Toplantısı” kapsamında projelerini tanıtmak üzere İstanbul’a gelen İspanyol mimar Carlos Arroyo ile söyleşi gerçekleştirdik.

Derya Yazman: Öncelikle biraz çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Carlos Arroyo: İlgilendiğimiz temel konular öncelikle sürdürülebilirlik, mimarlar ve müşteriler arasındaki iletişim, kendini yenileyen konut projeleri, meydanlar ve kamu binaları, kentsel veya mimari peyzajlar, kendini yenileyen teknik ve üretim. Son olarak da projelerimizde dikkat çektiğimiz konu, insanlara eğlenebilecekleri mekanlar yaratmak.

İspanya’da eko-mahallelerle ilgili bir çalışmamız var. İspanya’da deprem bölgelerinde konut geliştirme projeleri gerçekleştirdik. Proje geliştirirken sosyal, çevresel, kültürel, enerji gibi kriterlerimiz söz konusu oldu. Fakat sosyal kriterden kastımız sadece sürdürülebilirliğin 3 ayağının oluşturulması değil. Bugün etkili olan ise çevresel sürdürülebilirlik olgusu: Karbon salınımının artışı veya azalışı, kentlerde trafiğin artışı veya azalışı gibi.

Örneğin, çalışan aileler genellikle çocuklarını kreşe bırakırlar ve tespit ettiğimize göre bu sebeple trafik sabah saatlerinde %30 oranında artıyor. Buna “baby miles” deniliyor. Biz büyük konut projelerimizde bebeklerin bakımı için yer sunuyoruz. Böylece baby miles’ın oluşmasını önlüyoruz. İnsanların bu tarz ortamlarda yaşaması da karbon ayak izini küçültüyor. Biz bina yapım teknolojisiyle en iyi bağı kuran saf enerjiyle ilgileniyoruz. Emin olmak için bilgisayar modellemeleri kullanıyoruz. İlk ilgilendiğimiz nokta ise enerji kullanımı.

Bina yapım teknolojisiyle ilgili yapılan birşey yok ortada. Artık yeni bir mimari dil yaratmamız gerek. Klasik mimarlık, barınma ihtiyacını karşılayan, giriş çıkışları sağlayan, geleneksel yaşamı kontrol eden bir mimarlıktı. Fakat artık her şeyi kontrol etmemiz gerek, enerjiyi kontrol etmemiz gerek dolayısıyla artık yeni bir mimarlık anlayışına ihtiyacımız var. Biz güneş enerjisinden faydalanabilen konutlar inşa ediyoruz. Yazın güneş enerjisini maksimize edecek, kışın ise güneş enerjisini minimize edecek bir sistem kullanıyoruz. Kışın güneşin geliş açısına göre iki katman halinde yerleştirdiğimiz paneller sayesinde güneş ışığının daha fazla içeri girmesini sağlıyoruz. Fakat yazın güneş ışığını içeriye almak kolay olmayabiliyor. Yaz, kış güneş ışığının optimum biçimde kullanılmasını kontrol edebileceğimiz bir sistem planladık. Konutların biçimine bakıldığında ise normal bir konut görünümünden çok farklı. Ayrıca konutların konumlandırılışı yazın güneş ışığını dışarı vuracak, kışın ise güneş ışığını içeriye alacak şekilde gerçekleştirildi. Aslında bu tam anlamıyla bir kültürel revizyon. Biz sürdürülebilir ve keyif veren işler yapmaya çalışıyoruz.

DY: Konut projelerinin yanında kurumsal projeleriniz de oldukça fazla. Peki bu tarz tasarımlarda önceliğiniz nedir?

CA: Belçika Oostkamp’ta yaptığımız bir çalışmada farklı mekanların birbiriyle ilişkisini kurgulayan ve insanların kullanmak isteyebilecekleri mekanların bulunduğu bir kroki hazırladık. Bu krokiden yola çıkarak binaların planını oluşturduk. Bizim burada tartıştığımız şey iletişim. Anlamaya çalıştığımız şey ise nasıl bir yapılı çevreye ihtiyaç duyulduğu, mekandaki ve kamu binalarındaki yenilikler, teknolojik gelişim. Projelerimizde kullandığımız malzemeler sadece geri dönüştürülebilir malzemeler değil. Mekanın görünmeyen en ufak parçalarını dahi kullanıyoruz: otopark alanları, elektrik trafoları, duvarlar, vs. Bunlar, Coca Cola’nın 1991’deki fabrika binasına bakıldığında önemli olmayabilir fakat biz alışılmışı tamamen değiştirmek istiyoruz. Bizim için tamamıyla dönüşüm çok önemli. Bu şekilde çevresel sürdürülebilirlik ortamında insanların ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışıyoruz.

DY: Aynı zamanda kurumsal projeler kentlerin kamusal mekanlar açısından odak noktalarını oluşturabiliyor. Bu nedenle bu tip projelerin sunumu da önem taşıyor.

CA: Evet. Projeleri 3 boyutlu olarak internet sitesinden incelenebilir. Fakat insanlar sadece buraya geldiklerinde projeyi algılayabilirler. Proje fiziksel olarak internet sitesindekiyle aynı. Binanın içinde yürüdükçe, açını değiştirdikçe farklı manzaralara rastlayabilirsin. İnsanlar internet üzerinde hayal ettiklerini bulabilmeleri adına, bu tarz projelerin sunumları çok önemli.

DY: Türk mimarlığını takip ediyor musunuz? Çalışmalarını bildiğiniz Türk mimarlar var mı?

CA: İstanbul’ a geldiğim zaman çok fizik mekanda ilginç manzarayla karşılaştım. Çok başarılı tasarımlar var. Özellikle Beşiktaş’daki Balık Pazarı çok hoşuma gitti. Çok kamusal ve gerçekçi bir resim ortaya koyuyor.

Türk mimarlardan Superpool’u biliyorum. İsimleri akılda tutma konusunda çok başarılı değilim ama çok iyi işler yapan Türk mimarlar var.

DY: Düzenlenen bu organizasyonun amacı, İspanyol mimarisi ile Türk mimarisini ortak bir platformda tanıtmak ve bir ilişki kurmak. Proje geliştirme konusunda diğer ülkeler ile işbirliği konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

CA: Ben zaten ekibimle dışarıda iş yapmaya başlamıştım. Ulus ötesi düzeyde hazırlanan projeler çok ilgimi çekiyor. Bu tarz projelerin takdir edilmesini sağladığı için de çok iyi bir iş olduğunu düşünüyorum. Çünkü ortama taze kanlar girmeye başlıyor ve tasarımcıların, mimarların bu gibi işlerle özendirilmeleri gerekiyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın