“Çizdiğimiz Her Çizgi İnşa Ediliyor”

Mimarlar Workshop'un kurucularından Mehpare Evrenol ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Pınar Koyuncu: Öncelikle ofisinizin kuruluşundan bahseder misiniz? Mimarlar Workshop ne zaman, kaç kişiyle, nasıl kuruldu?

Mehpare Evrenol: Mimarlar Workshop, eşimle birlikte gerçekleşen çalışmalarımızı daha kurumsal bir platforma taşımak amacıyla, 1990 yılında kuruldu. İlk başladığımızda 8 kişiydik. O zaman için bu iyi bir profildi. 10 yıl boyunca çeşitli villa yerleşimleri, büro binaları, genel merkezler, okul binaları, oteller gibi çeşitli projelerimiz oldu. 90’ların sonunda Türkiye’deki ekonomik durum, inşaat yatırımları, imar şartları, şehircilik yapıları değişmeye başladı ve projelerin çapları büyüdü. 2000 yılının başında 400 konutluk bir proje ilk büyük projemizdi ve bu çok önemsediğimiz bir rakamdı. Bugünkü projelerimiz artık 2000-5000 konutluk projeler haline geldi. Biz de bu son 10 yılda daha çok konut projecisi olarak çalışmaya başladık, bu konuda ihtisaslaştığımızı düşünüyorum. Bugün yaklaşık 40 mimar ile çalışıyoruz.


Flat Office

Projelerimizi mimar arkadaşlarımızla beraber bir grup halinde yürütüyoruz. “Benim projem” demekten hoşlanmıyorum, projelerde ciddi bir grup çalışması ve emeği olduğu muhakkak. Her projede ortalama 10-12 mimar çalışır; gruplarda şeflerimiz, proje müdürlerimiz, koordinatörümüz ve mimar arkadaşlarımız olur. Büromuzda peyzaj mimarlarımız ve büroya sanat kokusu dağıtan grafiker ressam arkadaşımız var. 3D görselleştirmeyle uğraşan 4-5 arkadaşımız, peyzaj mimarları ve restoratör arkadaşlarımızın hepsi de mimar kökenlidir. Kendim şehircilik üzerine yüksek lisans yaptım ama mimar kökenliyim.

Özellikle kadın mimar arkadaşlarımızın bu büroda özel bir yeri var. Kendim de anne, kadın ve mimar olarak yaşadığım sıkıntıları iyi bildiğim için, çocuk sahibi olmak isteyen, çalışan mimar arkadaşlarımız birkaç ay değil, birkaç sene bile izin alabilirler. Döndükleri zaman bürom açıktır. Her zaman severek onlarla çalışmak isterim. Öyle de oluyor. Şimdi bir sürü büro bebeğimiz ve çocuğumuz oldu böylece.


Akasya Acıbadem

PK: Son dönemde üzerinde çalıştığınız projeler nelerdir?

ME: Mimari biliyorsunuz uzun soluklu bir alan. Onun için son zamanda çalıştığımız işleri son iki yıldır üzerinde çalıştığımız işler olarak da tanımlayabilirim. Akasya Acıbadem Projesi üzerinde herhalde 4 yıldır çalışıyoruz. Son olarak “Kent Etabı” rezidans projelerini bitirdik. Kent Etabı AVM’nin üzerinde yaklaşık 40 konut katıyla, yükselen binası ve ona eşlik eden bir alçak binasıyla beraber ofis, home-ofis ve konut projesi olarak şekilleniyor.

Ottomare projemizin inşaatı başladı. Yüksek yapı olmasına rağmen, iç mekanların katlanır doğramalarla serbestçe kat bahçeleri ile buluştuğu projemizin vaziyet planını çok güzel kullandığımızı düşünüyorum. Görece küçük bir arsada, yüksek bir emsale sahip olmasına rağmen, arazinin tamamını binayı kaldırarak bahçe yapabildik. 13.000 metrekare arazimiz, 10.000 metrekare bahçemiz var.


Antepia

Antep’teki büyük yerleşim projemizin birinci bölümü tamamlandı, üzerinde çok konuşuldu ama biz daha ikinci kısmının mimari projesini henüz yapmaktayız, daha bir çok etapları var o projenin.

Bir de satışa çıkmadan önce pek konuşmadığımız projelerimiz var. Bakırköy – Yeşilköy aksında 2000 konutluk çok vaktimizi alan büyük bir konut projemiz var. Ankara’da yenilikçi konseptle büyük bir konut projesi daha yapıyoruz. Çok heyecanlandırıyor bizi.

3-4 yıla kadar, tasarladığımız konutlarımızda 50.000 kişi yaşayacak. Bu durum beni heyecanlandırıyor. Bu insanlar mutlu olacak mı? Onların bu stresli kent hayatına bir katkı yapabildik mi? Çünkü bunu iddia ediyoruz. Umarım öyle olur.

PK: Projelerin konseptleri işveren ile beraber mi belirleniyor?

ME: Birçok zaman evet. Onların satış-pazarlama ekipleri piyasa analizlerine göre taleplerle gelirler. Bazen konseptleri de vardır. Bosphorus City gibi bazı projelerimizin konseptleri onlara aittir. Biz onu hayata geçiren projeciyiz, konsept onlarındır. Böyle olmayan da var, örneğin Akasya’nın konsepti bize ait.

Ottomare de bizim konseptini hazırladığımız bir proje, yarışma sonucu bu projeyi elde ettik. Konsept aşamasında hayal edip çizdiğimiz projeyi, uygulama projesi haline getirdik. Bu durumdan da çok memnunuz çünkü hem düşeyde hem de yatayda, yani kesitte ve planda çok zor bir projeydi. 30 katlı bir proje ve 30 ayrı kat planıyla yapıldı. 120 ayrı daire tipinde, son derece butik bir projedir. Böyle kendi konseptlerimizle yaptığımız başka projelerimiz de var.

PK: Projelerinizi başka mimari projelerden ayıran özellikler nelerdir? Tasarımlarınızda en çok neye dikkat edersiniz? Nelere öncelik verirsiniz?

ME: Projelerimizin bence ayırıcı özelliği yerleşimlerinin, vaziyet planlarının çok özel oluşudur. Bu bizim mesleki formasyonumuzdan da geliyor. İkincisi birbirini takip eden, yeknesak, cephelerinin hepsi aynı, birbiri içinde kaybolmuş kutularda insanların yaşadığı bir yapı güruhu gibi değil de, kendiliğinden oluşmuş bir kent parçasıymış gibi davranan bir yerleşim yapma yönünde çalışmamızdır. Buna bağlı olarak projelerimizi çok farklı tip binalarla oluştururuz. Halkalı’daki bir projemizde 24 ayrı bina tipi, komşu parseldeki projemizde de 21 ayrı bina tipi bulunuyor. Peyzaj ve çevredeki yaşam biçimi çok önemli. Çevreyi tam kontrol edemediğimiz için, projemizin içindeki çevreyi son derece kontrollü olarak geliştirmeyi seviyoruz ve kentliye evinde severek gününü geçirebileceği, rahat edeceği, sadece sporla, rekreasyon alanları ile değil sosyal alanlarıyla da ve konutların konumları ile de özgün projeler yapmaya çalışıyoruz.


Ottomare Suites

PK: Projelerinizde geleneksel Türk mimarisinde etkilendiğiniz noktalar da var. Bunlardan da biraz bahseder misiniz?

ME: Bundan severek bahsederim çünkü bunlar bazen yorumlama, esinlenme ve taklitle karışabiliyor. Ben Sedad Hakkı’nın son öğrencilerinden biriyim. Onun için de rölöve-restorasyon konularında son derece zorlu bir eğitim gördük. Türk geleneksel mimarisinin çok kıymetli öğeleri olduğuna ve öneminin günümüz mimarisine iade edilmesi gerektiğine inanıyorum. Sadece eski binaları restore edip, cephesini boyayıp, alaturka kiremitleri koymak değil, mimarimize alıp yorumlamamız gerektiğine inanıyorum.

İkinci Dünya Savaşı sonrası modern mimarinin Avrupa’daki yansımaları, bütün dünyaya yayıldığı gibi, ülkemizde de etkili oldu. Bu, zaman içinde kaçınılmaz mimari bir form olarak kendini dayattı. En son benim de sevdiğim ve takdir ettiğim, daha minimalist yaklaşımlar ortaya çıktı ama bugün hala sadece ve mutlaka 90 derece ile çizilmiş planlar ve cephelerle, sert mimari üslup kararlarıyla devam etmeyi gerekli bulmuyorum.

Kendi mimarimizde yenilikçi olmaya, yeni şeyler üretmeye dikkat ediyoruz. Eğer imkan varsa Türk evi plan tipinden birtakım projeler adapte etmeyi seviyoruz. Apartman tiplerinde, özellikle dört odalılarda sofalı hatta bazı alçak apartmanlarımızda eyvanları olan planlar oluşturmayı seviyoruz. Koridor sevmeyiz ve mümkünse yapmayız. Sofaya açılan odalar gibi planlar oluşturmaya çalışıyoruz.

PK: Projelerinizde sürdürülebilirlik kavramını nasıl ele alıyorsunuz?

ME: Günümüz global problemlerinin en önemlilerinden biri olan “çevreyi tüketmek” konusuna en yapıcı cevap bu kavramdır. Bunun gereklerini yapmamız gerekiyor. Akasya Kent Etabı’nda binamız sertifikalı yeşil bina olacak. Diğer projelerimizde en azından kullandığımız malzemeler, yalıtımlar, suyun geri dönüşümü konusunda çok dikkatli ve özenli seçimler yapıyoruz. Artık kimyasal temizleme ile gölet yapmıyoruz. Mutlaka biyolojik arıtma kullanıyoruz. Binalarımızda kullandığımız bahçelerimiz yeşille insanı yaklaştırıyor. Çok yüksek katlı binalarımızda dahi açılır doğrama tercih ediyoruz. Bunlar iklimlendirme sistemlerinin dışına çıkarabiliyor projelerimizi. Bu konuda elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. İşverenin katkısı da çok önemli. İşveren mimarın önünü açtıkça bu konunun gelişeceğini ve daha iyi noktalara geleceğini düşünüyorum.


Bursa Modern Gallery

PK: Ulusal veya uluslararası ölçekte mimari proje yarışmalarına katılıyor musunuz? Ödül aldınız mı?

ME: Geçen sene SEV Vakfı’nın Lisesi için davetli bir yarışması vardı, sanırım 7 ofis katıldı. Bizim projemiz birinci oldu. Projeyi keyifle geliştirdik.

Ottomare projemiz de davetli enternasyonal bir yarışma projesinin sonucudur.

Yoğun iş tempomuz bizi yarışmalara girmekten alıkoyuyor. Sürekli nefes nefese proje yetiştiriyoruz. Bizim ödülümüz çizdiğimiz her çizginin 3. boyuta yükselip inşa ediliyor olması.

PK: Çok teşekkür ederiz…

Etiketler

Bir yanıt yazın