“2 Günlük Yoğun Süreç, Tüm Sömestrden Daha Öğretici Olabiliyor”

41. Yapı Fuarı - Turkeybuild İstanbul kapsamında, Assemble (UK) ve Herkes İçin Mimarlık ortaklığında yürütülen Yapı Unplugged atölyesine dair Herkes İçin Mimarlık'tan Emre Gündoğdu, Merve Gül Özokcu, Sarper Takkeci ve Elif Tan ile konuştuk.

Assemble ile nasıl bir araya geldiniz, önceden iletişim içinde olduğunuz bir ekip miydi?

Emre Gündoğdu: Atölyeden önce yoktu ancak “iletişim kursak ne iyi olurdu” dediğimiz gruplardan biriydi aslında. Süreç, Arkitera’nın bu atölyede yerel ortak olmamızı teklif etmesi ile başladı. Daha sonra malzeme üzerine bir atölye yapma ve fuarın kurulum aşamasında çıkan artıkları kullanma fikirlerinin ortaya çıkması ile gelişti. Sonuç olarak, fuarın kurulumundan çıkan malzemelerin kullanıldığı bu atölyede, Herkes İçin Mimarlık olarak proje ürettiğimiz bir okulun bahçesine oturma elemanları üretmek üzere 2 günlük bir atölye yapılmasına karar verdik.

Genelde kullanıcı ile birlikte üretim yapmayı tercih eden bir ekipsiniz. Son kullanıcının sürecin bir parçası olmadığı üretim yapmak ne gibi farklılıklar veya zorluklar içeriyordu?

Emre: Uşak’ın Eşme İlçesi’nde Güllü Köyü’nde bir okulda çalışma şu an devam eden bir çalışma yürütüyoruz. Okan Üniversitesi’nden “Brokoli” isimli bir öğrenci topluluğu, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden “Cut-Paper” isimli bir öğrenci topluluğu aktif olarak çalışıyor. Uşak’taki okulda, bu iki topluluk ve biz, açık derslik, oyun parkuru, ağaç ev gibi alanlar tasarlıyoruz. “Yapı Unplugged” atölyesinde üretilen oturma birimleri de zaten daha önceden konuşmuş olduğumuz bir ihtiyaçtı. Bu nedenle, bizim yapacağımız projelerin içinde de yer alabilir veya onlar dışında kalan bahçenin diğer bölümlerine de monte edilebilir gibi düşündük.

Merve Gül Özokcu: “Yapı Unplugged” atölyesi esasen, atık malzemenin geri -hatta ileri- dönüştürülmesi fikri üzerine kuruldu. Ancak atölye bittiğinde bu malzemeleri atmak istemiyorduk. Derneğin bir başka işi için kullanılabilir diye düşündük ama derneğin hangi işine gidecek? Çünkü biz normalde alan gidip kullanıcısı ile birlikte yerinde üretim yapıyoruz. Dolayısıyla devam eden bir projeye dahil etmek mantıklı geldi. Kullanıcının ilk taleplerini alındığı ve bunun üzerinden tasarımların yapıldığı uzun bir süreç devam ediyor. Yapı Fuarı’nda üretim atölyesini bu sürecin üzerine yapmış olduk aslında. Kullanıcının bu anlamda sürecin dışında bırakılmış olduğunu söyleyemeyiz. Bununla birlikte, Güllü Okulu projesi yalnızca fuardaki üretimle başlayıp biten bir proje de değil, oldukça geniş bir peyzaj alanına yayılacak çeşitli elemanlar üretiliyor. Assemble ile ortak yürüttüğümüz bu atölyenin çıktıları tüm projenin küçük bir bölümünü oluşturuyor. Bir sonraki aşamada, yerinde gerçekleşecek bir uygulama atölyesi yapacağız. Buradan giden mobilyalar, alanda yerleştirilecek, belki tekrar dönüştürülecek ve kullanıcı ile beraber kurgulanacak.

Sarper Takkeci: Atık malzemenin geri dönüşümü, derneğin de son dönemde gündeminde olan bir mesele. Daha önce de atık malzemelerin geri dönüşümü ve potansiyelleri üzerine atölye çalışmaları yapmıştık ancak bu atölye geniş çaplı bir katılımla, atık dönüştürme pratiğini deneyimleme açısından beklentilerimizi karşıladı diyebilirim.

Atölye sürecinden de biraz bahsedebilir misiniz? Başlarken ne gibi beklentileriniz vardı, nasıl bir süreç gelişti?

Merve: Öğrencilere öncelikle Uşak’taki okulun bahçesine sandalye tarzı bir peyzaj elemanı üreteceklerini aktarıldı. Birebir üretim için, öğrenci sayısı nispeten fazla ve süre kısa olduğundan, gruplara ayırmaya karar verdik. 3-4 kişilik farklı gruplara ayrıldı öğrenciler. Bazıları birbirini daha önceden tanıyordu bazıları ise burada ilk defa bir araya geldi. Assemble’dan Maria Lisogorskaya yaptığı giriş konuşmasında, “Oturup kâğıt üzerinde tasarım yapmanızı önermiyorum çünkü zaten hep bunu yapıyorsunuz, tüm malzemeler ve aletler burada, deneyerek bir şeyler tasarlamaya çalışın.” demesi üzerine öğrenciler üreterek tasarladılar. Tüm atölyede deneyimledikleri en önemli şey bu oldu sanırım. Daha sonra Louis Schulz onlara hem malzemeyi, yani ahşabı hem de onu işleyecekleri aletleri kullanmayı, güvenli çalışmayı anlattı. Bunun üstüne herkes 1 saat içerisinde 1:1 mobilya taslağı üretti ve her grup bu taslaklar üzerine çalışmaya devam etti.  İlk günün sonunda, üzerine oturulabilir ancak henüz işlenmemiş mobilyalar ürettiler. Bunları deneyimledik ve tek tek her mobilya üzerine konuştuk, onlar dertlerini anlattılar, bizler önerilerde bulunduk. 2’inci gün de, çok hızlı bir biçimde, mobilyaların yüzey işlemlerine varacak kadar bitirdiler. Atık malzeme olduğu için eski çivilerin sökülmesi, zımparalanması, cilalanması gibi işler vardı. Son olarak da konforu arttırmak üzere tekstil elemanları yerleştirildi.

Emre: Okul dönemi henüz bitmedi. Perşembe, Cuma da genelde proje günleridir muhtemelen derslerini kırıp bu kadar da uzak bir yerde atölye çalışmasına geldiler. Bu anlamda düşünürsek çok yüksek bir devamlık ile çok iyi çalıştılar. Kötü bir beklentimiz yoktu ancak beklentimizin üzerinde bir atölye oldu diyebilirim.

Sarper: Bugünlerde aslında eğitim kurumları bir çeşit dönüşüm yaşıyorlar. Eğitimi ve öğrencileri okulun sınırları dışarısına çıkmaya daha fazla teşvik eder oldular. Bu öğrenciler açısından çok önemli bir deneyim. Malzemeyi gerçekten tanımak, kağıt üzerinde ortaya koydukları tasarımı kendi elleriyle bir ürüne dönüştürmek bambaşka bir deneyim. Sadece bu atölye değil, tüm mimarlık atölyeleri bu açıdan çok önemli. 2 günlük yoğun süreç, tüm bir sömestrden çok daha verimli ve öğretici olabiliyor, bunu da kabul etmek lazım.

Elif Tan: Endüstri ürünleri tasarımı ve iç mimarlık bölümlerinden de öğrenciler vardı ve onlar biraz daha deneyimliydi ancak mimarlık bölümlerinden gelen öğrenciler -bazıları 4’üncü sınıfa gelmiş öğrenciler- 1:1 detaydaki bir üretimi ilk defa görüyor. İlk defa birleşim detayı çözdüler, mevcut malzeme kısıtlı olduğundan kendi kendine köşebent yaptılar, farklı farklı çözümler ürettiler. Öğrencilerin birçoğu eline ilk defa çekiç aldı veya ilk defa testere kullandığı bir süreçti. Sonuç olarak, toplam 50 kişilik atölyenin, 2-3 kişilik grupları 15 takım mobilya üretti.

Malzemelerin ne kadarı yeni ne kadarı atık malzemeydi?

Emre: Bazı yeni ahşap malzemeler almıştık ancak tüm malzemelerin %85’inden fazlası atık malzemeydi. Bu yeni malzemeleri de sırf dayanımı arttırmak için getirdik yanımızda. Atık malzemelerden daha ayrıntılı bahsetmek gerekirse, paletler kullanıldı, sunta kaplama, MDF gibi panel ahşap malzemeler vardı, fuarın yer kaplama halıları, köpükler, sıkıştırılmış karton rulolar gibi atıkları kulandılar. Bizim yanımızda getirdiğimiz ise emprenye ahşaplar vardı.

Sarper: Yalnızca detayları değil bu malzemeleri de aslında ilk defa görüyorlardı. Şantiye stajı yapanlar belki görmüştür bunların bazılarını ancak kendi elinizle bu malzemeyi işlemeniz de bambaşka bir olay.

Elif: Atölye, açık alanda yapıldığı için oldukça ilgi çekici oldu. Fuarı gezmeye gelmiş, ustalık belgeleri olan abilerimiz gelip birebir yardımcı da oldular. Bu aletlerin nasıl kullanıldığını, malzemenin nasıl işlendiğini doğrudan ustasından öğrenmeleri çok değerli. 

Sizinle benzer deneyimlere sahip, Assemble gibi bir ekiple çalışmak nasıl bir süreçti?

Sarper: Böyle karşılaşmalar deneyim açısından çok önemli. Benzer olsa da, onların ve bizim üretimlerimiz arasında ölçek farkı var tabii ki. Bizden daha büyük ölçekli işler de yapıyorlar. Bürokratik sebeplerle, kendi iç organizasyonları, çalışma biçimleri bizden farklı. Onlar bir mimarlık ofisi, biz ise gönüllülerden oluşan bir topluluğuz. Onlar kâr amacı güden bir kurum, biz ise kâr amacı gütmeyen bir derneğiz. Onlar aslında tam anlamıyla bir mimarlık ofisi. Ancak Assemble da biz de kolektif birer ekibiz. Çalışma prensiplerimiz bu açıdan benzeşiyor. Kendi bağlamları içerisinde nasıl bir organizasyon oldukları, nasıl üretim yaptıklarını görmek bizim için iyi oldu.

Emre: Onlar daha yapı odaklı işler yapıyor, bu yapıyla ilgili organizasyonlar, etkinlikler de kurguluyorlar. Biz de ağırlıklı olarak yapı işleri yapmakla beraber başka çalışmalar da yapıyoruz. Hatta bir dernek olarak kalmayı tercih etmemizin arkasındaki amaçlardan bir de yalnızca yapı işi yapıyor olmamaktı.

Bugünkü konuşmalarının adı “Yaparak Öğrenmek” idi. Malzemesine kadar kendilerinin yaptıkları projelerinden bahsettiler. Bunları bilmek ilginç oldu çünkü biz de uzun süredir bir demir, ahşap atölyemiz olsun diye niyetleniyoruz. Aslında sürekli sahadayız ve uygulamanın içindeyiz ancak tek başımıza örneğin bir çatı ustası gibi davranamıyoruz. Belki de böyle bir eksiklik var…

Sarper: Eksiklik değil ancak burada bir yaklaşım farkı var. Assemble en nihayetinde ticari amacı olan bir kolektif olduğundan sonuç ürün daha çok öne çıkıyor ister istemez. Bizim için sonuç ürünün doğru kişiye ulaşması, aidiyet hissedilmesi, doğrudan olması önemli. Doğrudan deney yapabileceğimiz bir mekanımız yok ama deneyi yaptığımız yer saha oluyor.

Merve: Biraz tekrar olacak ama, benzer işleri benzer şekillerde üretiyoruz ama gerçekten uzun bir kolektif olarak çalıştığınız zaman bir sürü başka sorun da ortaya çıkıyor. Emre’nin bahsettiği bir atölye mekanımız olmasına önce niyet ettik ancak sonra vazgeçtik. Çünkü bizim burada bir üretim yapıp Anadolu’da bir yere göndermemiz çok saçma, gidip orada üretim yapmamız gerekiyor. Ancak burada bir atölye mekanımız olmadığı için, demir veya ahşap işçiliğinde uzmanlaşamadık. Çok yakın zamanda, en azından bizleri de bir araya getirebilecek bir mekanımız olmasına tekrar heves ettik. Öteki türlü sadece çalışmayan ve fazladan vakti olan insanlarla üretim yapabiliyoruz ve tek yaptığımız bir yürütücülük yapmaya dönüşüyor, gerçek bir üretim yapmamaya başlıyoruz. Ekonomik sebepler, dernek olmak nedeniyle biraz zorluyor ancak umarım yakında İstanbul’da bir mekanımız olur.

Derneği kurarken “Dernek mi olacağız, ofis mi olacağız?” sorusunu etraflıca tartışmıştık. Dernek olmak doğru bir karardı çünkü Türkiye’de ofis olduğunuz zaman uzun yıllar boyunca insanların gözü kapalı desteklediği bir kurum olmanız pek mümkün değil. Tamamen aynı işi bile yapsanız, yine hiç para kazanmasanız bile, kimse yıllar boyunca size aidat ödeyip, üye olup destek vermez. Bu nedenle HIM’in sürdürülebilirliği açısından doğru bir modeldi. Ancak bu sefer de tasarım açısından etkin kararlar veremiyor oluyorsunuz çünkü tüm kararlar topluca alınıyor. Anti-hiyerarşik bir kurguyla çalıştığımız için biraz kendimizi geri çekip, her gelenin, her katılımcının ne kadar sorumluluk almak istiyorsa o kadar alan açtığımız için tasarım açısından geride kalan bir üretimimiz olduğunu söyleyebilirim. Ama bu durum başka şekillerde de okunabilir: Gerçekten tasarım yapmak zorunda değiliz, gerçekten bir şey inşa etmek zorunda değiliz. Dünya ne çekiyorsa zaten tüm bu üretim çılgınlığından çekiyor ve biz bu sorunları görmek, deneyimlemek adına başka türlü çalışmalar yürütebiliriz.

* Fotoğraflar: Pelin Erdoğan, Nirva Narlı, Mahmut Ceylan (Pinhole); Kapak fotoğrafı: Özüm İtez.

Okul dönem
Etiketler

Bir yanıt yazın