“Parajanov Müzesi’nden Kalktılar, Giyindiler, Kuşandılar ve İstanbul’a Geldiler”

Şiirsel sinemanın ustalarından ünlü yönetmen Sergey Parajanov (1924-1990) üzerine Pera Müzesi'nde devam eden serginin tasarımını üstlenen Bülent Erkmen ile serginin tasarımı ve Parajanov'un sanatına dair konuştuk.

Pera Müzesi’nde 17 Mart’a kadar devam eden sergi “Parajanov, Sarkis ile“, Gürcistan doğumlu Ermeni asıllı ünlü yönetmen Parajanov’un işlerine ve hayatına odaklanıyor. Tiflis’teki Parajanov Müzesi’nden getirilen işler, müzenin 4. katında, Bülent Erkmen’in kurguladığı mekana yerleşiyor. Bir üst katta ise sanatçı Sarkis’in Parajanov’a cevap veren yerleştirmelerini gezebiliyorsunuz.

Bülent Erkmen’le Parajanov Sergisi’ni nasıl kurguladığını konuştuk:

Burcu Bilgiç: Küratörle ortak bir çalışma mı yürüttünüz? Tasarımcı olarak, sergi tasarımında hangi noktalarda yönlendirici oluyorsunuz? Nasıl bir çalışma yöntemi izliyorsunuz? Karar mekanizmaları nasıl işliyor?

Bülent Erkmen: Küratörle ortak bir çalışma yaptığım söylenemez. Tiflis’teki Parajanov Müzesi’nin müdürü de olan ve sergi künyesinde küratör olarak yer alan Zaven sadece sergilenen 76 işi seçti. Ama Parajanov’u Türk izleyiciye sadece bu 76 işle tanıtmak doğru olmazdı. Bu seçkinin çoğu Parajanov’un bir kısmı hapiste olduğu dönemi de kapsayan, film yapmasının yasaklandığı 15 yıl süresince yaptığı işler. Yani, “Hayatımdan 15 yıl çalındı” dediği süre içinde, film yapamadığı için yaptığı işler… O nedenle, Parajanov’un filmlerinden seçtiğim sahneleri, onun film yaparken resim/kolaj/yerleştirme yaptığını da gösteren sahneleri sergiye ekledik. Yaklaşık 40 ekranın her birinde bir tane koreografik sahneleme görüntüsü kendi sesiyle sürekli tekrar ediyor.


Sergi fotoğrafları: Hadiye Cangökçe

Parajanov’un sanatının ve hayat hikayesinin beraber ele alındığı bir sergi kurgusu var. Sergi bir yandan Parajanov’un hayat hikayesinin kronolojik ve yazınsal olarak ele alındığı, bir diğer taraftan ise eskiz ve kolajlarının olduğu, sanatına odaklanan kısımlardan oluşuyor. Bu ikiliği sergi tasarımında nasıl kullandınız?

Serginin öznesi Parajanov’un işleri, onun sanatının ürünleri. Bu özneyi tamamlayan da onun hayat hikayesi. Biri “yapılan”, diğeri “yapan”! “Yapılan”ları ışıltılı, pırıltılı bir hazine olarak, “yapan”ı ise loş bir ortamda, yazıların okunabildiği, fotoğrafların görülebileceği kadar bir aydınlatmayla ve nereden geldiği belli olmayan kuş sesleri eşliğinde göstermek istedim.

Parajanov’un kolaj kullanımından ve farklı unsurları bir araya getirmesinden etkilendiğinizi düşünüyorum. Sergileri için tasarladığınızda, sanatçıların estetik tercihlerine cevap vermek tasarım yaklaşımınızın bir parçası oluyor mu?

Parajanov’u sergilerken amacım, onun dünyasını anlamaya çalışarak, onun dünyasını taklit etmeden görünür kılmaktı. Bu işler geldikleri yerde, Parajanov Müzesi’nde, kendi evinde “pijamaları”yla mutlu-mesut yaşarken bu yolculuk için oturdukları yerden kalktılar, giyindiler, kuşandılar, süslendiler ve İstanbul’a geldiler. Umarım bu yolculuktan, bu geçici evlerinden memnun kalmışlardır.

Bir sanatçının işini sergilemesi için tasarlamak, yaptığınız diğer tasarım işlerinden nasıl farklılaşıyor?
Bir sanatçının işleriyle kitap yapmakla sergi yapmak arasında temelde bir fark yok. En önemli fark, sergide hareketli görüntü kullanma imkanı!

Sergi dramatik bir jestle başlıyor, simetrik iki duvar daralıyor ve bakışı mekanın sonunda asılı duran kaftana yönlendiriyor. Sergiyle ilk karşılaşma oldukça sade. Bu iki duvarı aştığımızda ise duvarlardaki çizim, metin, video ve küçük heykelciklerin bir yığınıyla karşılaşıyoruz. Sanki Parajanov’un hayatı boyunca biriktirdiği malzeme önümüze yığılıyor. Bu malzeme yığınını seyirciye okuturken kullandığınız stratejiler neler oldu?

Kaftan! Kaftanı bu sergideki işlerin merkeze alınabilecek işareti olarak gördüm. Alt katta Parajanov’un, üst katta Sarkis’in kaftanları. Sergiye “duvardan kaftan”ın eteklerinin içinden giriliyor. Belinin iç kısmındaki metinler girenin iki yanını sarıyor ve izleyici tam karşısındaki Parajanov’un kaftanıyla başbaşa kalıyor. Kaftanı bir “yem” olarak kullanıp, izleyiciyi duvardan kaftanın eteklerinin içinden bir kuyuya çekmek, soktuğum mağaranın içinden geçerek bulacağı pırıltılar içindeki hazineyle karşı karşıya bırakmak istedim.

Duvardan kaftanın iki kolundan görünenler, Parajanov’un işlerinden parçalar. İstenirse kolların birinden girilerek ulaşılabilir işlere, istenirse kaftanın başından. Üstlerinde kendinden başka hiçbir şey taşımayan kaftan duvarlarından çıkıldığında mekanın dört bir yanını saran Parajanov’un işleri karşılıyor izleyiciyi.

Kaftan duvarlarını çevreleyen mekan, düzensiz bir ritm ile yan yana, altalta, üstüste yerini alan Parajanov’un hareketsiz işleriyle, hareketli işleriyle ve aralardaki yazı parçalarıyla kaplı.

Yapıtları çevreleyen “çerçeve kutular”ın içindeki aydınlatmaya, hareketli film parçalarının ve açıklama metinlerinin yer aldığı ekranlara giden kablolar, gideceği yerlere doğrudan gitmese, yolu uzatsa, yolu gereksizce uzatsa, kıvrılsa, bükülse, canı istediği gibi geze geze gitse, duvar yüzeyini sarmaşık gibi kaplayarak kimseye belli etmeden, kimseyi rahatsız etmeden, sessiz sedasız gideceği yere gitse nasıl olur diye merak ettim.

Her bir yapıtı saran, kendi içine alan “çerçeve kutu”, içine aldığı yapıta kendi mekanını yaratma imkanı veriyor. Her yapıt bu “çerçeve kutu”yla kendi sınırını çiziyor, bağımsızlaşıyor, daha çok kendi oluyor.

Parajanov yapıtlarının baktıkça “kıpırdıyor” gibi görünme haliyle, ekranlardaki film parçalarının tekrarlayan küçük hareketlerle kıpırtısı ve açıklama metinlerindeki dil değişikliğinin kıpırdanmaları mekan duvarlarının dört bir yüzeyinde birleşsin, kıpırtılar “pırıltı”ya dönüşsün istedim.

Parajanov’un biyografik bilgileri ve fotoğrafları ayrı bir mekanda yer alıyor. Sergey Parajanov: İsyankar isimli belgesel filmi de bu mekanda gösteriliyor. Suram Kalesi Efsanesi’ni seyrederken fark ettiğim bir sahnede ise Parajanov oynuyor. Kıvrak el ve bel hareketleriyle hem oynuyor, hem de Azerbaycan Türkçesiyle “Her işim her emelim hile fırıldaktır benim” şarkısını söylüyor, bütün hınzırlığıyla!

Ve bu mekanın sonunda bizi, kendi kafesinin üstüne oturmuş kuş şapkası, belden yukarısındaki çıplaklığını örten sarı çiçeklerle gözlerini kendisini izleyene dikmiş Parajanov uğurluyor!

Etiketler

Bir yanıt yazın