Katılımcı, Konak Belediyesi Hizmet Binası Mimari Proje Yarışması

MİMARİ RAPOR

Konak Belediyesi Hizmet Binası alışılmış bir işleyiş şemasının dışında ana bir sirkülâsyon ve informel aktiviteler gövdesine takılan uzmanlaşmış müdürlükler bloklarından oluşur. Zemin kat, halk ve başkanlık olarak ayrışmasına karşın aynı gövdede buluşur. Girişte ziyaretçiler hızlı bankolar, beyaz masa ve hizmet bankolarının yer aldığı geçici aktiviteleri de içeren bir kültür platformudur. Ziyaretçiyi hizmet alacağı kat / katlara yönlendiren iki çekirdek karşılar. Ana gövde tümü ile negatif alanları ve katlar arası erişimi sağlayan merdivenleri ile ferah ışıklı içinde olmaktan haz duyulan bir informatik boşluktur. Bu gövdenin iki yan ucunda ise personel ve başkanlık çekirdekleri özellikle pik dönemlerde doğrudan personele hizmet vermektedir. Tüm ıslak hacimler bu iki çekirdeğin etrafında gelişmektedir. Doğrudan halk ile en fazla ilişkisi olan hizmet programları 1 ve 2. katta yer almakta, üst katlara çıkıldıkça halk ile doğrudan hizmet ilişkisi azalmakta, personelin konsantrasyonunu bozmayan bir çalışma ortamı sağlanmaktadır. Bu hizmet blokları kendi içinden de merdivenler ve dolayısıyla iç boşluklara bağlanmakta, yer yer oluşan açık teraslarla da dış ortamla ilişki kurulmaktadır. Tüm çalışma mekânları için kontrollü bir güneşlenme ve havalanmaya imkân sağlanmaktadır. Başkanlık bloğu tümü ile başkanlıkla direkt ilişkili birim ve müdürlüklerden oluşmakta, doğrudan meclis-çok amaçlı salona erişim sağlanmaktadır. Uzun gövde bloğunun çatısı, çekirdekler önü oturma alanları tümü ile ekstensif olarak bitkilendirilmiş bir çatı teras olarak değerlendirilmiştir.

Bunun dışında bodrum katları zeminden ışık alan birer çökük bahçeye bakan kent meclisi, spor birimi, yemekhane ve kafe-lounge alanlarından oluşmaktadır. 1. bodrum aynı zamanda başkanlık araçlarına ait bir otopark ve yemekhaneye servis veren bir servis avlusunu barındırmaktadır. Arşiv 2. ve 3. bodrumda düşey bir ilişki içinde yer almakta ve etrafı otopark ile çevrelenmektedir. Arşivle ilgili birimlerden doğrudan ilişki kurulmakta 2. bodrumdan arşive özel bir giriş ve karşılama ile yönlendirme ve kayıt işlemleri denetlenmekte ve tıpkı bir kütüphane gibi elverişli bir çalışma ortamı arşiv üniteleri ile birlikte yaratılmaktadır. Teknik hacimler, genel depo ve sığınaklar arşiv ile birlikte 3. bodrumda yer almaktadır. Tümü ile yaşayan mekânlar, atıl yaşantıları barındırmamakta, otopark dâhil tüm alanlar elverişli mekânsal ve nitelikli özelliklerle donatılmaktadırlar.

Kent tarafından bakıldığında Konak Belediyesi Hizmet Binası bir çekim ve nirengi noktası olup gelecekte gelişecek olan kent parçasının kolay erişilebilir ve nehir kenarı yeşil sisteminin de bir uzantısı niteliğindedir. Yeni kentsel tasarımda özellikle İzban’da Belediye Hizmet Binası’na doğru oluşturulan ara aksiyal bağlantı tanımlanmış olup, hizmet müdürlüklerinin altında oluşan alan bir kentsel izin başlangıcını oluşturmaktadır. Dil olarak hizmet veren ve hizmet alan ilişkisi, gerek mimari gerekse malzeme nitelikleri ile izlenebilmekte, tasarım tümü ile en az enerji ile beslenebilecek bir konumlandırma ve artikülâsyon ile sürdürebilirlik bağlamında da bir potansiyel sunmaktadır. Bodrum kullanımları dâhil gün ışığının kullanımı tasarımın en önemli girdisi olmuş, kütlelerin birbirleri üzerinde düşen gölgesi özellikle batı cephelerinin korunumunu sağlamıştır. Bu yeni hizmet yapısı ziyaretçiye rahat, huzurlu, tanımlı ve sanatla buluşan bir ortam sunarken hizmet veren çalışana ise huzurlu, konsantrasyonunu yükselten bir çalışma ortamı vaat etmektedir.

Etiketler

7 yorum

  • celik-erengezgin says:

    Kimse kusura bakmasın ne olur.. Belki benim eleştirilerimden bıktınız ama, inanın ben de bu aslan parçası mimarların “canım istedi” den başka açıklaması olmayan mekân ve malzeme israfından bıktım.. Ne kadar bol beton ve çelik harcanırsa, ne kadar gereksiz alan; dev örtüler, anlamsız kirişler altına alınırsa, neye yaradığı kendinden menkul tasarım cambazlıkları ile ortaya çıkan ihtişamlı şey, mimarlığın hası sanılmakta maalesef..

    Hele hele kazara bir de paran kadar sertifika faslından Leed Platin alındı mıydı bilahare, değmesin çevreciliğin keyfine !… O işin uzmanı firmalar mutlaka altın, gümüş bir şey ayarlarlar size. Hiiç merak etmeyin !..

    Güneş nereden doğar nereden batar belli değil. Alayını, trafo binası gibi, evir çevir yerleştir.. Vallahi fark etmez.. Yağmurdan zaten sana ne bana ne.. Su akar güldür güldür.. Tak saati dönsün dursun.. Allah razı olsun kanalizasyonu icat edenden.. Doğa bir gün atıklarımızı suratımıza çarpana ya da sular akmayana kadar, yarabbi şükür !.. Jüriyi de kutlarım.. beni hiç şaşırtmadı..

    Kim takar İzmir’in iklimsel değerlerini.. O iş, makine mühendisinin işidir zaten. Mimara ne ?.. Rüzgar var mı, varsa eser mi yine hiç mühim değil.. Doğal havalandırma düzeneği mi ?.. Güldürme beni canım !.. Dizersin dev fanları olur biter.. Hem kafayı ütüler hem keseyi… Asrın icadı klima varken de buz gibi serinlersin İzmir’in yazında.. Ülken yanıyormuş cayır cayır, savaşlara sürükleniyormuş sana ne ?.. Işık nerden gelir nereye gider, bana ne.. Ampulün büyüklüğüne bakar.. Hele hele kendi enerjisini üretmek de neymiş canım !.. Var mı böyle şey dünyada ?.. Bağlanırsın şebekeye, ülke elden gidene kadar yaşarsın paşalar gibi.. Ya da sonradan akla gelirse, yakışıklı bir şapka takınca don giymek önemli değilcesine , azıcık PV panel manel dizersin çatıya, günahlar şıp diye af olur.. En yeşil sen oluverirsin..
    Beton arası köfte gibi, birazcık da sahici çim ekiver oraya buraya, üç beş de sarmaşık, mis !… Malum; doktorlar hatalarını gömerler, mimarlar ise sarmaşık dikerler.. Hatta yer yokmuş gibi beton duvarları da kapla.. Zeka yoksunu belediyeler bayılır o işe.. Olur ortalık, bal gibi doğa parçası !.. Başkan da mimar zaten, kolay kanar…

    Camdan sarayın aptal keyfi varken, kim takar lamda katsayılarını, izolasyon değerlerini.. Zaten itfaiye de camları siler.. Olmadı, sararsın köpükleri duvarlara, en fazla, nefes alamaz olur, önce astım olur sonra erken ölmeye başlar insanlar.. Vallahi daha kötü bir şey olmaz !..

    Hani bu dünya, mimarlar yüzünden mi batar diye düşünmekteyim ara sıra.. Kimse kusura bakmasın.. Özetle, al birini vur öbürüne.. Sözüm kimseye değil, alayına düştüm bayıldım sevgili dostlar.. Ayrıca maşallah anonim projeler.. Kimlik lazım değil.. Her kılığa girer yani.. Kültür merkezi desen de olur, bakanlık binası da.. Defterdarlık ta, üniversite kampüsü de.. Ülkemizi bu kısır mimarlığa yönlendiren hoca efendilerin ve onlara maaş veren üniversitelerin yatacak yerleri yok.. Ressamlıkla, az biraz da heykeltıraşlıkla mimarlığı karıştırmak ise, en büyük günahları.. Yeter ki havalı olsun renderler.. Dünya nerede biz neredeyiz umurlarında değil.. Nereden mi biliyorum ?.. 400 e yaklaşan ders ve konferanslarımın en az elli tanesi, mimarlık bölümlerinde gerçekleşti de ondan.. Peki deli mi bunlar, neden çağırıp duruyorlar hala ? Gerçekleri eğip bükmeden bu kadar sert ifade edebilen pek az deli var ülkemizde de ondan.. Bir de yetmişi bulunca insan, hatır için de olsa dinliyorlar galiba !..

    Karar yine sizlerin.. “Delidir ne söylese yeridir” der, yine dalabilirsiniz derin uykuya !.. Ben de, çevreye verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür dilerim.. Hayat devam eder!..

    Çelik Erengezgin
    http://www.erengezgin.net

  • cem-yildirim says:

    İki tarafın da eksik yorumladığını düşünen kaç kişiyiz…)
    Estetik kurgular olmadan teknik düzenlemeleri beklemek, ev işlerinde başarılı ama dünya çirkini birine aşık olmaya benzer Çelik Bey. Olur olmasına da, tanrı neden hem güzel hem de eli iyi iş yapan insanlar yaratmasın? (Burada cinsel ayrımcılık yapmıyorum, erkeğin ev işini iyi yapanı mühendislik harikasıdır.)
    Teknik kurguları barındırmadan yalnızca süs olarak karşımıza çıkan yapıların ne kadar aptalca işler olduğundan bahsetmek bile istemiyorum. O konudaki eleştirileriniz az bile.
    Mimarlar da diğer tüm meslek grupları gibi “dünya beni anlamıyor”, “ben herkesten iyi bilirim” cehaletinin kurbanı o kadar. Eğer kalitesi bu seviyedeyse de çağdaş dünyada gereksiz bir meslek bana kalırsa.

  • celik-erengezgin says:

    Evlat, insanlar mağaradan çıkıp ilk evlerini inşa etmeye giriştiklerinde, hayatta kalmaları sadece iki faktöre bağlıydı.. Enerjiyi elde edebilmek ve ekolojik döngüyü akıllıca sürdürebilmek.. Bunun adı yaşam döngüsüdür. Formülü de “e= mc2”dir.. Bendenizin yıllardır felsefi ve teknik alt yapısını “Enerji Mimarlığı” başlığı altında yüzlerce makalede tanımlayıp, ve şimdilik 90 projede örneklemeye çalıştığım gibi, bu bir “hayatta ve ayakta kalma” savaşıdır.. İnsanlar için de ülkeler için de, giderek dünya için de.. Gerisi teferruattır, makyaj güzeli yaratmaktır.. Başlarım mimarlığın böylesi parametrelerine !.. Sofranın sahte güzelliği, yemeğin zehrini yok etmez.. Yersen ölürsün !.. Yapısal anlamda da, yaşarsan ölürsün.. Ya ilk depremde ya da sancılı bir süreç sonunda..

    Yaşım yüzünden 50 yılı aşkındır, dünyada ve ülkemde mimarlık adına neler olmakta ise izlemekte, tartışmakta ve binlerce sayfadır yazmaktayım.. Bir bu kadar yıldır da, nerede ise inşaatın her kaleminde, imalat çalışmalarım oldu.. Tesadüfen rahmetli babam 1924’de, büyük ağabeyim de 1957’de inşaat mühendisi idi bu ülkede.. Yani cumhuriyetin inşaat tarihi, nerede ise ailemin yaşam serüveni oldu.. Hiç olmazsa, sadece “Enerji ve Ekoloji” başlığında şimdilik 129’u bulan makalelerimi lütfen bir ucundan okumaya başlayınız.. Medya kayıtlarıma da kulak verebilirsiniz boş vaktinizde.. Sonra bir daha düşünün bakalım, mimarlık “e=mc2”nin neresinde ?..

    Form ve fonksiyon formülüne sıkıştırılmaya çalışılan mimarlık, fonksiyonu yaşamsal döngüde değil düzlemsel ilişkide bıraktıkça çıkmaz yollara sapmış, insanlığın başına bela yapılar çoğalmıştır.. Asıl kısırlaştırma budur.. Serbest sanılan formlar ve ergonomiyi bile umursamayan, yaşamsal gereksinimleri boş veren fonksiyon şemaları ve dört oda bir salon yan yana geldiğinde ev dediğin şey olur biter sanılan aymazlıklar sonucunda mimarlığı; “gündelik hayatta ay çok yoruldum, bu yarışmada kafama göre takılayım bari” rahatlığında tanımlamak değildir sizden beklenen delikanlı.. Bana tavsiyede bulunurken, yaşıma olsun bir göz ataydın !..

    Bazı mimar geçinenler için anlattıklarımın önemsiz şeyler olması, onların gerçek mimar olduğu anlamına gelmez.. Dertleri; duvara asılan bir tablo ya da meydanın birinde heykel yapmaksa, düşsünler insanlığın yakasından.. Zaha Hadit için yazdıklarıma da bir göz at.. Ne ülkemin ne de dünyanın ihtiyacı var böyle sosyetik hainlere.. Ne yazık ki çoğu üniversite, mimar mı toplumsal düşman mı yetiştirdiğinin farkında değil.. Çünkü dünyadan habersiz olan mimar, dünyanın en büyük harcama kaleminden ve dolayısı ile ülkesinin bekasından ve çıkan savaşlardan sorumlu olduğunun hiç farkında değil.. Artık her ülke, kendine yetmeyi öğrenmek zorundadır.. Yoksa bağımsızlıktan söz edemez..

    Sana tavsiyem, bir gün kalemi eline al ve mimarlığın, sözünü ettiğin parametrelerini, tasarımın faktörlerini yazmaya başla.. Bakalım neler bulacaksın ve ne kadarını hayata bağlayacaksın, ne kadarı son sıralara düşecek… Yani işi lafa bırakma !.. Sonra bir daha tartışalım..

    Çelik Erengezgin
    http://www.erengezgin.net

  • mert-ekin says:

    Çelik bey, mimari tasarım için o kadar çok girdi/parametre var ki bahsettiğiniz iklim, güneş, bütçe, işletim maliyeti, hatta fonksiyon vb. bunlardan sadece bir bölümü, hatta bazı mimarlara göre de önemsiz bir bölümü. Belki ticari/gündelik projelerinde bunlarla uğraşıp yapmaktan yorulan mimarlar yarışmalarda farklı başlangıç noktalarına göre araştırma yapmak istiyor. Tasarımı sadece belli faktörlere indirgemek ve tüm eserleri onlar üzerinden tekrar tekrar tartışmak kısıtlayıcı olup genel mimari ortamı da kısırlaştırır…

  • celik-erengezgin says:

    Mimaride estetik, bir insanın önce namuslu olması gibi, zaten “olmazsa olmaz” koşuldur.. Bunu tartışan yok gençler.. Ayrıca, kim demiş çirkin bir binaya, sadece “tıkır tıkır çalışıyor” diye razı olacağımızı ?.. Üstelik bir tasarım harikası da olabilen onca makine örneği varken, biz yine de mimarlık adına, bir makine tasarlamaktan bahsetmiyoruz… Bütün sorun, bir estetik harikası yaratacağım derken, tüm yaşamsal beklentileri göz ardı etmekte yatıyor.. İtirazım, sadece bu duruma !…

    “Yaşamsal beklenti” dendiği anda da ilkin, “kendine yeten” olmak gelmekte.. Mağaradan ilk çıkanın dürtüsel olarak peşine düştüğü, enerji ve ekoloji adına çözümler yani.. Bu da maalesef, mimarlara hiç öğretilmeyen bir alan.. Esas sorun burada.. Yani bir dünya güzeli var evde, ama bir bardak su getirmeyi bile bilmiyor.. Hatta dökmeden yemek yemeyi bile beceremiyor.. Mesut olabilmek için, Allah yardım etsin yani!.. Önce bize akıl veren yaratıcının, böylesine aptallara kıyak geçeceğini de hiç sanmıyorum.. Bilmem anlatabildim mi ?..

    Benim temel itirazım; yapılarımızın büyük çoğunlukla bir makyaj güzeli olmasına, ve içinde yaşamaya kalktığınızda tüm boyaların akmasına !.. Öyle bir hanımefendinin hayatını sürdürebilmesi ise, hayli zengin ve hayli aptal bir koca gerektirmekte.. İşte ülke olarak içine düştüğümüz durum budur.. Evet hem güzel olunur hem de bal gibi akıllı.. Bunda hiç bir çelişki yoktur, örnekleri de çoktur.. Tanrının bir itirazı olacağını da hiç sanmıyorum..

    Güzel hanımefendinin yerine, süper adaleli ve üstelik yakışıklı fakat sap derken saman deyiveren, üç kuruş kazanmayı bile beceremeyen bir asalak ta koyabilirsiniz.. Ona da itiraz ederiz.. Konu, elbette cinsel ayrımcılık yapmak değildir..

    Çelik Erengezgin
    http://www.erengezgin.net

  • celik-erengezgin says:

    Sevgili Mert.. Maksat kötünün iyisini seçmek olduğunda, sahaya beş sıfır mağlup çıkmışız demektir.. Bir jüri, “hiçbiri bizim birincimiz değil !” diyebildiğinde, seçerek değil seçmeyerek verir en büyük dersini.. Yoksa bu aymazlık, umursamazlık sürer gider.. Tam tersine bir utanmazlık örneği olarak da, birinciliğe layık eser bulamayıp, tarihsel bir rezalet olan ikinci projesi inşa edilmekte olan Çamlıca camii yarışmasını örnek gösterebiliriz.. Bu da, jüri olmanın yüz karası bir durumdur.. Yani, yuh artık !..

    Bu işler, bir çelik çomak oyunu değil, mimarlık adına tarihsel bir sorumluluktur.. “Hadi bu sefer de görmezden gelelim. Ne yapalım malzeme bu !” laubaliliği kimseye yakışmaz.. “Atletimizin nefes darlığı var ama, forması yepyeni” diye, takıma alalım denmez… Mafya mensubunun birine, beş vakit namaz kılıyor diye kızını verirsen, dizini de döversin.. Yanlış olanı tümden reddetmeyi bilmedikçe, doğruya ulaşılmaz.. Dünyada bir tane olmak, literatürün en seçkini olmak değil, yerel koşulların ve akıl yolunun çözümü olmalıdır mesleki hedef..

    Mimarlık nedir sorusu üzerine farklı zamanlarda yüzlerce sayfa yazdım.. Boş zamanlarınızda göz atabilirsiniz.. En kısa özeti; “insan gibi !” olmaktır.. Yani; her türlü bedensel fonksiyonu sağlıkla yerine getirirken, aynı zamanda iyi huylu, sempatik ve olabildiğince bakımlı olabilmek, veya güzel ya da yakışıklı görünmeye çalışmaktır.. Doğuştan engelli olmak başka şeydir, engelleri bizzat yaratmak başka şeydir.. Bağırsakların güzelliğinden söz edilemez kolayca. Ama içine gizlendiği göbeğin estetiği, dillere destan olabilir.. Ne var ki, işlevini kaybetmiş ise iç organlar, onu hiçbir güzel kılıf, tedavi edemez, ömrünü uzatamaz.. Kalıcı ve değerli kılamaz !.. Evet bana sorarsan, hem kendi adımıza “insan olabilmek” hem de mimarlık adına “insan gibi” olmaktır yaşam serüveninin özeti..

  • mert-ekin says:

    Çelik bey, mimari dışı benzetme hoş olmuş (bir hayli “seksist” olsa da), ordan devam edelim yine de. Konu güzellik ve karşısında işlevsellik değil. Kadın (yada erkek) yemek yapmasın, temizlik yapmasın (zaten neden o (kadın) yapacak ki, neyse yine de devam edelim), kısaca ev içinde ondan beklenen “işlevi” yerine getiremesin. Ama bunun karşında güzel olsun değil. Bunun karşılığında oturup konuştuğunda beyninde yeni dünyalar açılabilsin, yeni hiç bilmediğin noktalara, fikirlere, felsefelere gidebil. Zaten o zaman karşındakinin estetiğini de güzelliğini de o şekilde kafanda şekillendirebil. Ev de mutfak da batsın gitsin bu arada, problem değil. Deneysel, risk alan, ar-ge yapan mimariden bahsederken bahsedilen “ilginç” “güzel” bir formu şekli olması değil, tasarımın temelinde yatan “konsept”in değerli, yaratıcı ve orjinal olması. Tabi ki hepsi birden olsa ne güzel, zaten olsa uluslararası bir şaheser yaratılmış olunur, dünya mimarlık literatürüne geçilir. Ama hepsi birden olamayacağı zaman ne seçilecek, hangi tasarım kriterleri öne çıkarılacak, hangileriyle uğraşılmayacak? Özellikle yarışma gibi nadir durumlarda? Ve jüri de bu nedenle hangi kıstaslara göre değerlendirecek projeleri? Sorular bunlar…

Bir yanıt yazın