Yellow Submarine Coffee Tank

Tayland'ın en çok ziyaret edilen turistik bölgelerinden Pak Chong'da yer alan Yellow Submarine, alana özgü doğal değerleri mimari öğeler ile buluşturuyor.

Secondfloor Architects, projeyi anlatıyor:

Yellow Submarine, ülkenin hafta sonu en sık ziyaret edilen yerlerinden biri olan Pak Chong Bölgesi’ndeki Khao Yai Ulusal Parkı’nın yanında yer alıyor. Gelişmekte olan bu tatil kasabasına genel anlamda iki mimari tip hakim: geniş açıklıkları ile yamaç manzarasına erişimi olanlar ve Batı mimarisinin estetiğini kopyalayanlar. Ancak Yellow Submarine Coffee Tank projesinin sunduğu şey, bu tiplere kıyasla daha farklı bir noktada.

Mülk sahibinin, mimari aracılığı ile alana yeni bir değer katmak üzerine olan arzusunu tasarım ekibiyle paylaşmasının ardından Hint maunu plantasyonunun 1600 metrekarelik bir kısmında çalışmalara başlandı. Ormanlık alandan hafif bir yamaç ile geçiş sağlayan eşsiz bir ambiyansa sahip bölgedeki bu potansiyel ve temel unsurlar, proje sonucunda mimari değerler ile vurgulanmış oldu.

3 metre yüksekliğindeki bir dizi duvar ile tanımlanan 300 metrekarelik alan, mekan kullanıcılarının içeride olan bitenlere odaklanmasına yardımcı olurken, yapının ölçeğini ve konumlandığı peyzajı da vurguluyor. Yamaç üzerinde konumlanmış 38 metrelik koyu renkli duvar, yamacın eğimindeki 1.6 metrelik farklı belirginleştiriyor. Ziyaretçiler, binaya paralel, mimari ile doğayı bir arada bulunduran geçit yolu aracılığı ile park alanından kafe bölümüne erişebiliyor.

Yalnızca üçte birinin üstü kapatılmış kafe bölümünde bu alan, klimalı , korunaklı bir oda olarak tanımlandı ve böylece kullanıcıların mevsimlerle beraber değişen doğal çevreleyicilerle bütünleşmesi sağlandı.

Fonksiyonel alan üç bölüme ayrıldı:
1 – Genişlik ve boşluk ile buluşturan giriş
2 – Mimarinin bir ağaca benzer şekilde işlev gördüğü kısım
3 – Ağaç gölgeliğinin altındaki alan.

Yapıda belirli elementlerin soğurma ve yansıtma esnasında belirginleştiği bir ortam yaratabilmek için siyahın farklı tonlarından materyaller kullanıldı.

Malzemelerin fiziki etkileşimleri, nemi emen tuğlalardan, yerdeki ayak izlerinin seslerine; sesleri engelleyen kalın duvarlardan, Çin mürekkebi ile kaplanmış duvarları aydınlatan ışığa kadar çeşitli formlarda ve etkilerde gözlemlenebiliyor ve bu görsel ortaklık, “karanlığın kendi dili”ni yaratıyor.

Ortaya çıkan mimari form doğayla tam bir kontrast oluştururken, kent ve çevresi ile güçlü bir bağlantı kurmakta. Kapalı alan, basit kullanıcı etkileşimlerinden, doğanın mütevazı ihtişamına kadar, insanların gözden kaçırdığı şeyleri göstermekle kalmıyor, üzerine düşünmelerini sağlıyor. Ambiyans, yapıdaki en önemli unsurlardan biri haline geliyor ve insanların mimari konusundaki algı ve tutumlarına yeni bir farkındalık kazandırıyor.

 

Etiketler

Bir yanıt yazın