Katılımcı, Bir ‘Palimpsest’ Kent Olarak İstanbul ve Sonsuz Tasarım Katmanları

“Mekanlar arasında her şey hızla dolaşıyor. Sözgelimi, turistler, mülteciler, bavullar, paralar, parfüm, karbon, aşk, petrol, mısır tanesi, defneyaprağı, leylekler, balıklar, kitaplar, resimler, fotoğraflar. İstemli ya da istemsiz şeyler sürekli olarak yer değiştirmekteler. Üstelik bu gezerlik hali, sadece bedensel ve fiziksel olanları değil, imajiner, virtüel ve iletişimsel olanları da içeriyor.

Her şeyin bu kadar hızla hareket ettiği dünya da; toplumsal, kültürel, fiziksel, ekonomik, politik ve teknolojinin sürekli değişimi, kentsel alanlardaki gündelik yaşam biçimleri, soylulaştırma adı altında yapılan çalışmalar, hafıza mekanlarının değişimi, gündelik pratiklerin kentle olan bağlamının yadsınamaz gerçeklerinin değiştiği ve dönüştüğü zamana nasıl bu kadar hızla adapte olabiliyoruz? Her geçen saniyeyle uğrak noktalarımızın bir diğer deyişle şu an ki bulunduğumuz mekanın değişerek katmanlaştığını söylesek!

Nasıl mı?

Gözlerinizi kapayın, sadece iki dakika açmayın. Merak etmeyin; Ikea’dan aldığınız o pahalı koltuğunuz hala en sevdiğiniz köşenizde veya her gün gittiğiniz kafedeyseniz sobanın üstünde pişen kestaneler hala bitmedi, o koku da ne yemeğiniz! Hayır, yemeğiniz de yanmadı… Hiçbir şey değişmedi en azından fiziksel olan hiçbir şey. Fakat o uğrak noktanız 2 saniye önceki uğrak noktanız değil sizde iki saniye önceki siz değilsiniz! Hissettiklerimiz, düşüncelerimiz ve duygularımız gözlerimizi kırptığımız her iki saniye ile katmanlaştı. Katmanlaşan bu saniyeler geleceğe aktarılarak yaşadığımız dünyayı oluşturuyor.

Değişen ve dönüşen katmanlarımız daha büyük ölçekle baktığımız evlere ve kentlere nasıl aktarılıyor?

Bugün İstanbul olarak adlandırılan kent, geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yaptı. Farklı zamanlarda farklı isimler ile anıldı. Zaman, kültür ve sosyal yaşam katmanları ile toplumlarda bir bellek oluşturdu. Bellek içerisinde sürekli birbirleriyle etkileşen, değişim ve dönüşüm gösteren katmanları oluşturdu. Katmanlar üst üste, yan yana gelme durumu ile kazandıkları anlamlılıklar ile Palimpsesti tanımladı. Mekanın bellek içerisindeki ve katmanlı yapılardaki ilişkisi yenilenen durumları oluşturdu.

Kent kalabalıklaştıkça, bireyler yaşayacak yer bulma çabasına girdi, ulaşım ağlarını oluşturdu, dallanıp budaklandıkça yeni yerleşim yerlerine işaret etti, artık her yer yakındı. Şehir Büyüdü… Tüketim mekanizması alışveriş merkezleri bu ulaşım ağlarının hemen kenarına kuruldu. Kent içerisinde, minik kent mekanizmalarını doğurdu. Ekonomik değişim ile sınıflar arası ayrılık gitgide arttı. Aradığı her şeyi yaşadığı sitede bulabilen, ulaşımını araçla gerçekleştirip, sokağı unutup, kente yabancılaşmış mekanik bireyler kök saldı. Ve onların konforlu yaşamı bazı sınıflarda olmak istenilen yaşam gibi gözüktü.

Yaşadıkları konut etrafı duvarlarla çevrili, kimseye içerisini göstermeyen sınırları çizili alanlar oluşturdu. kent belleğindeki yeşil alan ve çocuk oyun alanları gibi kamusal alanların giderek azaldığı, birbirinden bağımsız katmanlar oluştu.. Yerlerinden edilen diğer sınıfın arkalarında bıraktıkları katmanların üstü örtülmeye çalışıldı ve dilimizin söylemeye varmadığı gözümüzünse görmeye katlanamadığı çirkin çok katlı yapılar aldı. Sulukule, Tarlabaşı, Fener-Balat-Ayvansaray, Tokludere, Süleymaniye, Zeyrek… İstanbul’un tarihi katmanının yok sayıldığı, bağlamdan uzaklaşmış ve var olan eski durum göz önünde bulundurulmadan bir katliyama sürüklenmiştir. Taksim Meydanı, Emek Sineması, Haydarpaşa Garı, Haliç Tersanesi… Zengin kültürel katmanların yok sayılarak yerlerine yapılan müdahalelerin oluşturduğu bağlamsız katmanlar İstanbul’un dokusunda bozulmalara yol açtı.

Hafıza Mekanlarının henüz niteliği ve çapını tam olarak bilmediğimiz köklü değişimleri, Kentsel boşlukları kamusal alana çevirmek yerine lüks konutların yapılması; kente kazandırılma potansiyeli olan yeşil alanların yok edilip yerlerine beton yığınlarının inşa edilmesi ön görülen senaryoda iz bulmuştur. Bu durumun bir sonraki aşaması; yani kent de yok olan, üstü örtülmeye çalışılan, kepçelerle girilen 2 saniyelerimizin birikimi olan sosyo kültürel ve toplumsal sonsuz katmanlarımızı koruma arayışına girilmesi halidir. Kepçeyle kazınan katmanların yeryüzünde yer bulamayıp; referans aldığı akslardan köklenerek gökyüzündeki hubları oluşturdu.

Oluşan hublarda gittikçe kaybolan değerlerimizin korunması öngörülüyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın